Patronlar kadını özgürleştirecek! Türkiye Sanayici ve İş Adamları Derneği ile Türkiye Kadın Girişimcileri Derneği ortaklaşa yazdırdıkları “Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği: Sorunlar, Öncelikler ve Çözüm Önerileri” başlıklı bir rapor yayımladı. Üç bayan öğretim üyesinin kaleme aldığı rapor, kadın erkek eşitsizliğini, eğitimde eşitsizlik, işgücüne katılmada ve istihdamda eşitsizlik ve siyasete katılmada eşitsizlik boyutlarında incelemektedir. Burada raporun iş […]
Patronlar kadını özgürleştirecek!
Türkiye Sanayici ve İş Adamları Derneği ile Türkiye Kadın Girişimcileri Derneği ortaklaşa yazdırdıkları “Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği: Sorunlar, Öncelikler ve Çözüm Önerileri” başlıklı bir rapor yayımladı.
Üç bayan öğretim üyesinin kaleme aldığı rapor, kadın erkek eşitsizliğini, eğitimde eşitsizlik, işgücüne katılmada ve istihdamda eşitsizlik ve siyasete katılmada eşitsizlik boyutlarında incelemektedir. Burada raporun iş gücüne katılmada eşitsizlik kısmına değineceğim. Rapor kadınların işgücüne katılma oranını düşük bulmaktadır. Konunun ele alındığı bölümün girişinde, kıstas olarak AB gösterilmektedir. AB’de kadınların işgücüne katılma oranı 2006’da yüzde 57 olup, AB bunu 2010’da yüzde 60’a çıkarmayı hedeflerken Türkiye’de 2006’da bu oran yüzde 25 idi. Raporu yazanlar bunu endişe verici bulmaktadır. Peki neden? Yazarlara göre işgücüne katılmamak kadınları iktisadî özgürlüğe götüren yolu kapatmakta ve “toplumsal cinsiyet eşitsizliğine” sebep olmaktadır.
İşgücüne katılma kapitalizmde kadının iktisadî özgürlüğü için bir kapı olabilir. Olmayabilir de.
Raporu kaleme alan öğretim üyelerinin bu raporu hazırlarken amaçları ne olursa olsun, TÜSİAD gibi bir örgütün kadınların işgücüne katılmasını sorun yapmasının bir tek saiki vardır: işçi sayısını artırmak, istihdam diye kıvranan kitleleri çoğaltmak, sermayenin pazarlık gücünü artırarak işgücü çalıştırmanın maliyetini azaltmak. Üstelik kadın işçilerin erkeklere nispetle daha muti olduğu şeklinde yaygın bir kanaat de cabası.
Bir kere şu iktisadî özgürleşme iddiasına bakalım: eğer geçer toplumsal cinsiyet anlayışında, çalışan kadının kazancını kocasına veya babasına vermesi bekleniyor ise, kadın çalışmakla iktisaden özgürleşmeyebilir. İkincisi, eğer kadın asgari ücret alıyor ise, bu çalışma nasıl iktisadî özgürlük sağlayabilir ki? Asgari ücret kazanan bir karı koca aç kalmamak için hayatla cebelleşirken, kadının gereğinde o ücretle “özgürlüğünü” kullanarak kocasından ayrılıp kendi başına geçinecek hali olabilir mi? Hele bir de çocuğu varsa?
Elbette ki çalışarak para kazanmak isteyen kadınları engelleyen sorunlara kafa yormalı ve tedbir düşünmelidir: raporda belirtildiği gibi işyerlerinde kreşler açılmalı, semtlerde ana okulları kurulmalı, yaşlılara bakım kolaylaştırılmalıdır vs. Ama burjuva sınıfının AKP iktidarı 2003’te üst işveren alt işveren (taşeron işçi çalıştırma) sistemini, işverenlerin kreş kurmak, doktor bulundurmak gibi yasal zorunluklardan kaçınabilmesi için ihdas etmedi mi? TÜSİAD bu kanuna muhalefet mi etti ki şimdi işyerlerinde kreş açılsın diye rapor yazdırıyor? Neoliberal politikalarla ilköğretim okullarının masraflarını karşılayamayan devlet nerede anaokulu açacak?
Rapora göre 2006’da kentlerde çalışan kadınların yüzde 80’i ücretli, maaşlı ve yevmiyeli, yani başkasının işyerinde çalışmakta idi. 2006’da kentlerde kadınlarda kayıt dışı çalışanların oranı yüzde 39 idi. 2006’da kentlerde kadınların işsizlik oranı yüzde 16 idi. Kentlerde kadınlar işgücüne daha çok katılsa, muhtemelen bu oranların hepsi artacaktır. Sermayedarlar açısından arzulanan da budur; çünkü bu gelişme, işgücü istihdamını onlar için daha da elverişli hale getirecektir. Ama bu manzara kadınların işgücüne daha çok katılmakla özgürleşeceği intibaını vermemektedir.
Rapor Türkiye’de kadınların işgücüne katılma oranının sürekli azalma eğiliminde olduğunu kaydediyor, ve bunun malum sebebini tekrarlıyor: tarımda “ücretsiz aile işçisi” diye işgücü içinde gösterilen kadınlar, ailesiyle şehre göçtüğünde işgücü dışında sayılmaktadır. İstatistiklerde köydeki kadına ücretsiz aile işçisi sıfatını kazandıran, haftada en az bir saat aileye aynî kazanç sağlayan işler yapmasıdır: tarla sürmesi, inek sağması, tavuklara yem vermesidir vs. Aynı kadın kentte evde giysi diktiğinde, örgü ördüğünde, aş pişirdiğinde, çamaşır yuduğunda, çocuklarına baktığında yaptığı iş, iş sayılmamaktadır. Kentte bu işlerle uğraşan kadın “çalışmıyor” sayılmaktadır.
İstatistiğin dayandığı bu tanımlar aslında insicamsızdır; rapor tanımları sorgulamamaktadır. Tanımlar sermayenin ihtiyaçlarına göre yapılmıştır; bu ihtiyaçlara göre bir mantığı var. Sermayedarların istediği, köylü kente göçünce, karı koca çoluk çocuk işgücünü satışa çıkarıp küçük bir zümre hesabına, boğaz tokluğuna kâr, kira, faiz yani mülk gelirleri üretmesidir.
Kadının da erkeğin de özgürleşmesi, hem çalışmanın hem de toplumsal hâsıladan pay almanın hak kabul edildiği düzende olur. Topumsal hâsıladan bir gıdım pay alabilmek için kendini bir “işverene” beğendirmek gerektiği düzende çalışmak, emekçiyi özgürleştirmez; onu köleleştirir. Kocaya iktisadî bağım kadını kocası karşısında zayıf bırakıyor ise, kadının koca karşısında iktisadî bağımsızlık edinmesi bu defa kadını işyerinde patronun ya da müdürün işten çıkarma tehdidi karşısında korunaksız hale getirir. Rekabete ve verimliliğe odaklanmış, herkesin birbirini ezmeye çalıştığı hiyerarşik toplumda kadının iş zordur.
Sonuçta, raporu yazan öğretim üyelerinin “kadının çalışması onu özgürleştirir” önermesini sorgulamadan varsayması, raporu ısmarlayanların amaçlarına gayet güzel uymaktadır.