Darbeye karşı 70 milyon adım koalisyonu 26 Temmuz’da Ankara’da yürüyecekmiş. Yürüyüşün duyurulduğu basın açıklamasını okuyan zat-ı muhterem şöyle buyurmuşlar: “Darbeye karşı 70 milyon adım atmak için sokağa çıkanların yolu 26 Temmuz’da Ankara’dan geçiyor.Şimdi içinden geçtiğimiz ağır çekim darbeye karşı, ortaya dökülen Ergenekon çetesine karşı, parti kapatmalara karşı Ankara sokaklarında ses çıkarmak zamanıdır.” Açıkçası AKP’nin işçi […]
Darbeye karşı 70 milyon adım koalisyonu 26 Temmuz’da Ankara’da yürüyecekmiş. Yürüyüşün duyurulduğu basın açıklamasını okuyan zat-ı muhterem şöyle buyurmuşlar: “Darbeye karşı 70 milyon adım atmak için sokağa çıkanların yolu 26 Temmuz’da Ankara’dan geçiyor.Şimdi içinden geçtiğimiz ağır çekim darbeye karşı, ortaya dökülen Ergenekon çetesine karşı, parti kapatmalara karşı Ankara sokaklarında ses çıkarmak zamanıdır.” Açıkçası AKP’nin işçi bürosu olarak faaliyet yürüten Hak-İş’le, bulanık suda pıtrak gibi bitiveren Genç Sivilceler’le veyahut baş örtüsü ekseninde dönecek her tartışmanın doğal müdafisi olan Mazlum-Der’le bir alıp veremediğim yok bu hususta.Bu ülkede 40 yıldır burjuva gericiliğinin bayraktarlığını yapan Nazlı Ilıcak’la da yok.Çünkü bu kimselerin kendilerine özgü -belki de kendine müslüman demeliyim- bir özgürlük tarifi olabilir ve vardır da.Bu yüzden Hak-İş başkanı 1 Mayıs 2008’de Taksim’de yaşananların ertesinde bir demokrasi ayıbından değil de DİSK’in sekter komünist(!) hallerinden dem vurabiliyordu. Ne de olsa kendisi gibi bakanlarla, bürokratlarla göbek göbeğe kutlamamıştık bir deri bir kemik işçilerin bayramını. Gel gelelim tam da bu sebeplerle devrimcilerin bu tabloda yer almasını izah edemiyorum, çünkü devrimcilikle bu tablo yan yana gelmez, gelemez! Şimdi kimi aklı evveller sorabilir: “Ağır çekim darbeye karşı olmanın neresi yanlış?”, “Ergenekon karşı çıkmayacak mıyız?” vs.. Ben de cevaplarını vereyim o halde;
Ey demokrasi lafını duyunca altındaki toprak kayan, kıblesini şaşıran tatlı su sosyalistleri! Siz AKP ve şürekâsının 80 askeri faşist cuntası hakkında sızlandığını duydunuz mu hiç bugüne kadar? Yok, ben işitmedim böyle bir şey; tek işittiğim halkımın bağrını ezen paletlerin, postalların verdiği sızıydı o kadar! Yeşil burjuvazi kendisini anti-komünizm şerbetiyle besleyip büyüten, palazlandıran, holdinglere CEO, Çankaya’ya reis-i cumhur kılan bir darbeden dolayı neden sızlansın ki zaten? Demek ki neymiş AKP tayfası darbelere değil sadece işine gelmeyen darbelere karşıymış. Hadi bu denklemi kuramadınız ya da iyi niyetli liberalimiz Ufuk Uras’ın geçmiş darbelerin soruşturulmasına ilişkin verdiği araştırma önergesine tek bir AKP’ linin imza vermemesi dikkatinizden kaçtı. Farz ettik ki AKP ve şürekâsını darbe karşıtı sanıyorsunuz… Eee?!
Darbe karşıtı olmayan bir insan demokrasinin adını bile ağzına alamaz, doğrudur! Bunu da darbelerin, açık faşizmin kanını en çok döktüğü biz devrimciler biliriz en iyi. Ancaaak, demokrat olmanın tek ölçütü darbe karşıtı olmak değil ki kardeşlerim. Yoksa “darbe karşıtıyım” de, tak koluna da bir kaç solcu yetmiş milyon adım at. Sonra yol arkadaşlarını 1 Mayıs’ta biber gazına boğ! F tiplerinde genelgeleri uygulama tecrit sürsün! Kürt sorunu her gün daha can yakan bir hale gelirken askeri vesayetmiş, militarizmmiş unutuverip orduyla can ciğer kuzu sarması ol, sınırın ötesine-berisine bomba yağdır! Newroz’da anaları yerlerde sürükle! Ama darbe karşıtısın ya adın demokrat olsun! Yok öyle yağma! Burjuva demokrasisi bile böyle vıcık vıcık bir demokrasi anlayışını kaldıramayacakken sosyalistler bu anlayışın sahibini demokrat bellesin!
Nerede görülmüş neo-liberallerden demokrat olduğu? Göremezsiniz çünkü onların hamurunda zerre kadar demokratlık yoktur. Acı(!) gerçekler ortada. Bizim demokrasimizle onların demokrasisi arasında sıra dağlar vardır ki, o dağlara sınıf çelişkisi derler. Nitekim neo-liberal AKP’nin demokrasiden tek anladığı kemalist zümrenin yollarına taş koymasını engelleyebilmekten ibarettir ki emekçilerin kanlarını tek başlarına sömürebilsinler! Yani sanmayın ki Taksim’de ısrar eden devrimciler 1 Mayıs 2009’da biber gazı banyosu yapmayacak!
Bu arada Ergenekon meselesi ayrı bir ya da bir kaç yazının konusu fakat sadece şu tarihsel gerçeği hatırlamak bile bizi düzenin kanatlarından birine tutunmaktan korumaya yeter: tarihin hiç bir döneminde kalıcı demokratik kazanımlar egemenlerin bahşetmesi veya iktidar için dalaşan güçlerin kendilerine yedeklenecek yandaş bulmak için ortalığa attığı kırıntılarla gelmemiştir.Gerçek kazanımlar halkların çetin mücadeleleri sonucu kazanılmıştır her daim…
Sonuç olarak, sanılmasın ki AKP karşısında darbeci kontracı güruhu yeğliyorum, o katillerden uzun uzadıya söz etmeye gerek duymuyorum çünkü coğrafyamızın devrimcileri ulusal sol denilen ucubeyi çoktan gerektiği gibi teşhir ettiler ve hala da etmekteler de. Ama gelin görün ki solcu arkadaşlarımız Ankara’da yine kol kola yürüyecekmiş emperyalizmin müttefikliğinde beis görmeyen -ki bu TC’nin ve tüm kurumlarının sindirdiği bir devlet geleneğidir zaten- neo liberal AKP ile. Hem de demokrasi için! Artık sıra liberal sol denilen ucubeyi de evire çevire teşhir edip solun alanından def etmeye gelmedi mi?