Altüst edecek bir kırılma Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın, AKP’nin kapatılması davasıyla ilgili olarak Anayasa Mahkemesi’ne vereceği sözlü mütalaaya yoğunlaşmıştık ki, sabahın ilk saatlerinde gelen haberler gündemi değiştirdi. Önce meslektaşımız, Cumhuriyet gazetesinin Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay’ın evinin arandığı, arkasından gözaltına alındığı haberi geldi. Birkaç dakika sonra Ege ve 1. Ordu komutanlıklarında bulunmuş olan emekli Orgeneral […]
Altüst edecek bir kırılma
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın, AKP’nin kapatılması davasıyla ilgili olarak Anayasa Mahkemesi’ne vereceği sözlü mütalaaya yoğunlaşmıştık ki, sabahın ilk saatlerinde gelen haberler gündemi değiştirdi.
Önce meslektaşımız, Cumhuriyet gazetesinin Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay’ın evinin arandığı, arkasından gözaltına alındığı haberi geldi. Birkaç dakika sonra Ege ve 1. Ordu komutanlıklarında bulunmuş olan emekli Orgeneral Hurşit Tolon’nun, sonra da eski Jandarma Genel Komutanı emekli Orgeneral ve Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı Şener Eruygur’un da gözaltına alındığı duyuldu. Bu haberlere ATO Başkanı Sinan Aygün’ün de gözaltında olduğu haberi eklendi. “Ne oluyor?” demeye kalmadan İstanbul, Trabzon ve Antalya’da toplam 22 kişinin gözaltına alındığı duyuruldu.
Gözaltıların Ergenekon soruşturması kapsamında gerçekleştiği bilgisi dışında, hangi gerekçeyle yapıldığına ilişkin bir bilgi yansımadı.
Hukuk-siyaset ilişkisi
Bir tarafta Ergenekon soruşturması, diğer tarafta Anayasa Mahkemesi’nde AKP’nin kapatılması davası, “hukuk-siyaset” ilişkisinin sorgulanmasını gerektiriyor. Bu iki dava arasında bir “karşıtlık” ilişkisi var mı? Alttan alta süren ve giderek keskinleşen siyasi mücadelenin hukuka sıçraması söz konusu mu?
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in, “Son zamanlarda hukuk ve siyaset iç içe” değerlendirmesinin üzerinde durmak gerekir.
Hukuku siyaset yapar. Ancak bunu yaparken de üst hukuk normlarıyla bağlıdır. Anayasalar bunun için vardır. Siyasi iktidarların diledikleri gibi “hukuk” yapmaları veya hukuk diledikleri gibi bir araç olarak kullanmaları, gelişmiş demokratik-hukuk devletlerinde söz konusu değildir.
Ancak, Türkiye’de yaşanan son gelişmeler toplumda böyle bir kuşku yaratmış durumda.
Toplu gözaltı
Bir yılı aşkın süredir devam eden Ergenekon soruşturmasının iddianamesi hâlâ bitirilmedi. 13 aya yakın bir süredir devam ediyor. Aylardır tutuklu olan, ancak yargıç karşısına çıkmamış olanlar var. İsnat edilen suç nedir, henüz bilinmiyor.
Ergenekon soruşturması, Türkiye’de olağanüstü dönem yaşandığı izlenimi veriyor. Toplu gözaltılar yapılıyor. Kamuda üst düzey görevler üstlenmiş, toplumda yer edinmiş, sivil toplum liderliği yapan isimler toplu halde gözaltına alınıyor.
İlhan Selçuk, Mustafa Balbay gibi tanınmış gazeteci-yazarların gözaltına alınmaları, hukuk-siyaset ilişkisi konusunda kuşku yaratıyor.
Gazetecilerin, bilim adamlarının, işadamlarının, emekli komutanların toplu halde gözaltına alınmaları, sanki darbe veya rejim değişikliği sonrası yaşanıyormuş gibi bir izlenim veriyor.
Bu Türkiye için iyi bir görüntü değil. Demokrasi için iyi bir görüntü değil. Bu bakımdan hukuka büyük görev düşüyor. Bu kuşkuları ortadan kaldırması gerekiyor.
Yabancı ajanslar gözaltına alınan isimlere bakarak, gelişmeleri, “Türkiye’de AKP’nin ateşli muhalifleri gözaltına alındı” biçiminde duyurdu.
Bu haberler, hem yargıyı hem de hükümeti “töhmet” altında bırakan bir izlenim taşıyor. Bu itibarla hukuk kadar hükümetin de “Ne oluyor?” sorusunu kamuoyunu tatmin edecek biçimde aydınlatması gerekiyor.
Eklemleme var mı?
Ergenekon soruşturmasının bir yılı aşkın sürecine bakıldığında acaba birbirinden farklı olayları “eklemleme” çabası var mı, sorusu da akla geliyor.
Ergenekon soruşturması, Ümraniye’de bulunan el bombalarıyla başladı ve bir çete iddiası ortaya atıldı. Bir yıl geçtikten sonra gündeme eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’e ait olduğu öne sürülen günlükler geldi. Bağlantılı biçimde, eski Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur’un hazırladığı iddia edilen bir askeri müdahale planı (Sarıkız, Ayışığı) ortaya atıldı.
Gözaltılara bakıldığında bu farklı iddialar aynı soruşturmaya dahil edilmiş görünüyor. Buna AKP’ye muhalif düşünceleri ve yazılarıyla tanınan İlhan Selçuk ve Mustafa Balbay gibi yazarlar ve ATO Başkanı Sinan Aygün de dahil edilince, üç ayrı olay birbirine bağlanmaya çalışılıyor izlenimi doğuyor.
Tablo, sert bir “hesaplaşma”, her şeyi altüst edecek bir “kırılma” süreci yaşadığımızı düşündürüyor
Milliyet