AKP’nin iktidar olduğu günden beri hem devlet içindeki kadrolaşmanın hem sermaye içindeki çekişmelerin hem de AKP ve onun temsil ettiği ılımlı İslamın arka planında yatan isim olan Fethullah Gülen hiç şüphe yok ki bir çok açıdan toplum mühendisi olarak çalışmakta. Ülkede birçok İslamcı akımın dönemsel çıkışlar ardından erimesine rağmen, Gülen Cemaati’nin giderek genişlemesi ve bu […]
AKP’nin iktidar olduğu günden beri hem devlet içindeki kadrolaşmanın hem sermaye içindeki çekişmelerin hem de AKP ve onun temsil ettiği ılımlı İslamın arka planında yatan isim olan Fethullah Gülen hiç şüphe yok ki bir çok açıdan toplum mühendisi olarak çalışmakta. Ülkede birçok İslamcı akımın dönemsel çıkışlar ardından erimesine rağmen, Gülen Cemaati’nin giderek genişlemesi ve bu denli etki alanını genişletmesinin en büyük nedenlerinden birisi kuşkusuz eğitim alanına özel önem göstermesi.
Birçok açıdan tartışma konusu olan, dinci gericiliğin örgütlenme merkezleri olarak tartışılan Gülen okullarının misyonu ise tartışılanlardan çok daha öte anlamlar taşımakta. Özellikle yurt dışındaki okulların kurulduğu ülkeler, verdiği eğitim ve hangi amaçlarla kurulduğu göz önüne alındığında bu durum çok daha açık bir şekilde görülüyor.
Gülen okullarına kısa bakış
Dünyanın çeşitli ülkelerinde 800’ü aşkın Gülen okulu bulunuyor. Sovyetler’in çökmesinin hemen ardından Orta Asya ülkelerinde teker teker kurulmaya başlanan okullar bugün tüm Orta Asya ülkelerinde faaliyet gösteriyorlar. Gülen okullarıyla ilgili araştırma yapan Bayram Balcı’ya göre Gülen cemaatinin yurtdışında okul açmasının üç temel nedeni var. Birincisi hareketin doğasıyla alakalı olan yeni bir nesil yetiştirme arzusu. İkincisi Orta Asya’nın cemaatin geleceği açısından vaat ettiği büyük umutlar ve üçüncüsü ise misyoner nitelikli bir hareketin gelişimi için eğitim alanının önemli bir yer tutması.(1)
İlk olarak 92-93 yılları arasında Orta Asya’da açılmaya başlanan Gülen okulları, Türkiye tarafından bölgedeki nüfuzunu arttırma adına desteklenirken; Türkiye ise bölgedeki İran etkisini kıracağı düşüncesiyle ABD ve Avrupa tarafından desteklendi. Bölge ülkelerinin o dönem yasal esnekliklerine ve eğitim sistemlerine bağlı olarak sayıca değişim gösterse de, Gülen okulları birkaç sene içinde hemen hemen tüm Orta Asya ülkelerinde açıldı. Örneğin yasal düzenlemeleri okul açmak için elverişli olan Kazakistan’da onlarca okul açılırken, Özbekistan gibi çok daha katı ve politik olarak (Türkiye ile ilişkileri açısından da sürekli değişim gösteren) karmaşık bir ülkede sınırlı sayıda okul açılabildi. Bugün de Gülen okullarının bölgede yaşadığı sıkıntılar azalmış değil. Rusya’nın bölgede yeniden varlığını göstermesi ve emperyalist bir güç olarak sahaya çıkması, ABD destekli (CİA ajanı öğretmenleri barındıran) Gülen okullarının başta Rusya Federasyonu ve Özbekistan olmak üzere bir çok Asya ülkesinde, Rusya’nın zorlamasıyla, kapatılmasına neden oldu.
Dönemin özellikleriyle bağlantılı olarak açılan okullar bir yandan din adamı yetiştiren yerler olarak konumlandırılırken diğer taraftan ise serbest piyasaya geçiş sürecine uyumlu bireylerin yetişmesi üzerine eğitim veriyorlardı. Bu durum yeni bağımsızlıklarını ilan etmiş Orta Asya ülkeleri için “milli din” ve “milli benlik” oluşturulması sürecinde önemli fayda olarak görülen okulların yönetimler tarafından desteklenmesi anlamına geliyordu. 90’ların sonundan itibaren okullar, dünyanın birçok ülkesine, dinsel nitelikli okulların açılmasının kolay olduğu Amerika ve Avusturalya’dan, yönetsel olarak karışık olan K.Irak’tan Rusya Federasyonu’nun birçok bölgesine, Afrika’dan Avrupa’ya, Uzak Asya’ya kadar geniş bir coğrafyaya yayıldı.
Cemaatin bünyesinde birçok dil merkezi ve üniversite bulunmakla beraber ağırlık liselerde. Genel olarak yurtiçi ve yurtdışındaki üniversitelere hazırlık temel amaçlardan ve bu konuda oldukça iyi bir başarı hanesine sahipler. Okullar başından beri elitist bir anlayış çerçevesinde kuruldu. Söz konusu olan elitizm, okullara kayıt yaptıran öğrenciler kadar eğitim veren öğretmenler için de geçerli. Başlarda parasız eğitim veren ancak birkaç sene içinde hızla paralılaştırılan , özel okul niteliğinde olan bu okullara kayıt yaptırmak belirli bir maddi yeterliliği gerektirdiği için cemaatin dikkat ettiği elitizm doğalında gelişmekte. Ciddi bir eleme süreci anlamına gelen sınavlar sonrasında öğrenci alan okullardaki eğitim genellikle Fen-Matematik ağırlıklı olup, İngilizce hem derslerde hem de dil öğreniminde zorunlu ders. Özellikle Orta Asya ve Afrika’daki okullarda ilk sırada gelen İngilizce dersi, yerel dil dersinin 3/20 saatine denk gelmektedir. Burada akıllara eğitim alanında bu kadar ilerlemiş ve ihtisas yapmış bir hareketin ana dilde değil de özellikle İngilizce ile eğitim yapmayı neden tercih ettiği sorusu ister istemez takılmakta. Anglo-sakson kültürünün aşılanması ve düşünsel dünyanın buna göre şekillendirilmesi anlamına gelen bu yönelim süreci tam bir entegrasyon olarak kavrayan bir düşüncenin ürünüdür.
Bu bakımdan Gülen okullarının asıl işlevlerini düşünsel ve ideolojik bir değişim yaratma konusunda gerçekleştirdiklerine dikkat etmek gerekiyor. Genellikle ülke seçkinlerinin çocuklarının eğitim gördüğü okullar, bir bakıma geleceğin yöneticilerini yetiştirme görevini üstlenmiş durumdalar. Ülkemizde 1800’lü yıllarda açılmaya başlanan Amerikan Kolejleri ve yakın tarihte kurulan ODTÜ nasıl ki dönemin ihtiyaçlarına uygun bireyler yetiştirme amacı taşıyorsa, Amerikan Kolejleri ile yapısal birçok benzer özellikler taşıyan Gülen okulları da benzer erek üzerine kurulmuşlardır. Fethullahçı yazarlardan İbrahim Keleş’in Kırgızistan’da faaliyet gösteren Sebat Eğitim Kurumları üzerine yaptığı araştırmadaki, “mezun olan öğrenciler devlet okullarında okuyan öğrencilere oranla, kendilerini dünya vatandaşı olarak görmekte, gelişen girişimci özellikleriyle serbest piyasa koşullarına ve küreselleşmeye uyum sağlamakta çok daha başarılı.” sözleriyle hangi yönde bir eğitim verildiğinin ip uçlarını veriyor.
Neo-liberalizmin taşeronları
Gülen’in dünyanın diğer ucunda okul açmasını elbette sadece eğitim aşkına bağlamak aşırı saf bir düşünce olacaktır. İbrahim Balcı’nın “büyük umutlar” olarak tariflediği şey tam da bu noktada ortaya çıkmakta.
Okulların kurulacağı yerlerden, okulların nasıl kurulacağına kadar her şey Fethullahçı sermaye tarafından belirlenmekte. Okullar aynı zamanda Fethullahçı sermayenin o ülkeye girmesi ve çeşitli anlaşmalar imzalamasının da önünü açmakta. Ayrıca okullardan mezun olan öğrenciler, Fethullahçı sermayenin yeni bağlantılar yakalamasında ve gelecekte atılacakları muhtemel iş hayatında Gülen sermayesinin gelişmesi için çalışmalarında önemli bir yerde durmaktalar. Zaman Gazetesi’nde çıkan “Kolej mezunları ticaret elçisi gibi çalışıyor” başlıklı haber-yorum yazısında, Fethullahçı sermayenin çatı örgütü olan TUSKON (Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu) başkanı Rızanur Meral’in Gülen okulları ile ilgili yaptığı tespit bu okulların işlevini açıkça ortaya koyuyor. “İnanıyorum ki Cumhuriyetimizin 100’üncü kuruluş yıldönümü olan 2023’te ülke olarak önümüze koyduğumuz 500 milyar dolar ihracat hedefine ulaşmada en büyük faktörlerden birisi, yurtdışındaki fahri temsilcilerimiz olacaktır.” diyen TUSKON başkanı Rızanur Meral, dış ticaret köprüsü toplantılarında bir çırpıda ulaştıkları 600 kadar, 4 dil bilen kolej mezunlarının iş bağlantılarında oynadıklara role dikkat çekerek “Özellikle son yaptığımız Güney Rusya, Kazakistan ve Moskova iş toplantılarında bu avantajı çok yakından yaşadık. Bu coğrafyalarda eskiden gelen bir serbest piyasa kültürü yok. Dolayısıyla ülkelerin, üretimini ve ticaretini Türk okullarında yetişmiş dünyaya liberal ekonomiyle entegre
olmuş insanlar yapıyor. Türk işadamlarıyla karşılıklı işbirliğine giriyorlar. Ya da bu ülkelere yatırım yapan Türk firmalarında çalışıyorlar. Bu açıdan kolej mezunu gençler ticaret elçisi gibi çalışıyor.” sözlerini ekliyor. Serbest piyasa kültürü ile yetiştirilmiş ve aldıkları eğitime göre ülkelerini şekillendirme yolunda ilerleyen kolej mezunları…
Okulların açılması ve tüm masrafları bölgede iş yapan Fethullahçı firma ya da iş adamlarına ait. Bu bir taraftan da hiçbir masrafa karışmayan ülke yönetimleri için cazip bir durum yaratmakta. Açılacak okul ve daha sonrasında çıkacak tüm masraflar adeta bölgelere ayrılmış ve Fethullahçı sermaye arasında bir bölgesel bölüşüm söz konusu. Örneğin, İzmir ve çevresinde faaliyet gösteren iş adamları belirli bir bölgedeki okul masraflarını karşılar ve bu bölgede iş alanları açmaya çalışırlarken, Adana’lı iş adamları kendilerine ayrılan bölgede faaliyet yürütmektedirler.
TUSKON kolej mezunlarını iş hayatında deneyim sahibi olmasına da özel önem gösteriyor. TUSKON tarafından düzenlenen dış ticaret zirveleri, kolej mezunlarını bir araya getirerek hem deneyim aktarımını sağlamaya çalışmakta hem de katılımcılar arasında daha organik ilişkiler geliştirmesinin önünü açmak için çaba sarf etmektedir.
Görüldüğü gibi Fethullahçı sermaye ve Gülen okulları arasında doğrudan ekonomik ve ideolojik bağ bulunuyor. Ülkede açılan okullar ülkeye nüfus edecek sermayenin hem toplumsal hem de yönetsel altyapısını inşa ediyor. Bu bakımdan Fethullahçı sermayenin bölgesel hegemonya mücadelelerine sahne olan bölgelerde bu kadar rahat nasıl hareket edebildiği sorusuna verilecek yanıt, okullar açarak çeşitli ülke piyasalarına giriş yapan Fethullahçı sermayenin doğrudan neo-liberalizmin taşeronluğuna göz koyması ve sermaye birikimini bu yolla arttırmak istemesidir.
Emperyalizm tarafından bir süreden beri Türkiye’ye (hem din birliği hem de bölgeye olan yakınlığından dolayı) biçilen ticari operasyon merkezi olma misyonu açık bir şekilde Fethullahçı sermaye üzerinden yürütülmekte. Gülen cemaatinin K.Irak, Kenya, Nijerya ve Senegal gibi petrol şirketlerinin hedefi haline gelen ülkelerde okul açmasının temel nedenlerinden biri kuşkusuz, uluslararası şirketlerin bu bölgelerdeki taşeronluğuna soyunmuş olmasında aramak gerekir. Mısır Ticaret ve Sanayi Bakanını Fethullahçı sermayeyi yatırıma davet ederken, “gelin burada da okul açın” talebiyle Gülen hareketini iyi tanıdığını da gösteriyordu. Mısır’lı bakanın böyle bir talebinin elbette yabancı sermayeye göz kırpması olarak algılamak hiç de dayanaksız olmayacaktır. Türkiye’deki çatışmanın temel nedenlerinden birini de aslen bu durum oluşturmakta. Emperyalist çok uluslu şirketlerin, göz diktiği ülkelerde faaliyet gösteren Gülen okulları ve sermayesini kullanması ülke içi geleneksel sermayenin rahatsızlığının ayyuka çıkmasına neden olmakta.
Ilımlı İslam kimliğinin Gülen okulları ve sermayesi açısından hayati öneme sahip olduğunu söylemeye dahi gerek yok. Ilımlı İslam kimliği Gülen cemaati için bir taraftan meşruiyet zeminini oluştururken diğer taraftan ise emperyalizmin hizmetinde işlevsel bir role sahip olmasını sağlıyor. Dünyanın birçok yerinde Diyalog, Tolerans, Hükümran adlarıyla açılan eğitim enstitüleri dünya barışına hizmet etme amacıyla emperyalizmin medeniyetler arası diyalog söylemini dillendiriyor. Son olarak New York Times gazetesine de Gülen okullarının açıkça dünyaya ılımlı İslamı öğrettiği yazmakta. Cemaat tarafından büyük bir sevinçle karşılanan yazı, Pakistan’da yeni açılan Pak-Türk adlı Gülen okulu üzerinde durarak, İslami medrese eğitim anlayışının yaygın olduğu Pakistan’da radikalizme karşı olumlu bir gelişmenin yaşandığı vurgulanmakta.
Gülen hareketinin dinsel argümanlarla bezeli sermaye birikim süreci Weber sosyolojisinde önemli yer tutan, Protestan ahlakı önermesinin İslama uyarlanmış biçimi olarak da tartışılabilir. Ancak söz konusu olanın kapitalizme geçiş sürecinde olan bir toplum değil neo liberalizme kendini entegre etmiş ve İslam dinini de “ılımlı İslam” kavramı üzerinden neo-liberalizmin örgütleyicisi haline getirmiş bir hareket ve bu hareketin toplum tasavvuru olduğunu unutmadan.
Sonuç yerine
Gülen hareketi ve bu hareketin dünyanın dört bir yanında inşa ettiği okullara dinsel gericiliği örgütlediği için karşı çıkanların da, Türkiye’yi, Türkçeyi ve İslamiyeti dünyaya tanıttığı için destek verenlerin de görmesi gereken şey Gülen hareketinin kendinden menkul ve bağımsız bir hareket olmadığıdır.
Emperyalizmle hem ekonomik hem de ideolojik olarak çok sıkı bağlara sahip olan Gülen hareketi bugün Asr-ı Saadet masallarıyla neo-liberalizmin dünyadaki taşeronluğunu yapmaktadır.
Dipnot
1-Bayram Balcı, Orta Asya’da İslam Misyonerleri Fethullah Gülen Okulları.
***
Yardım Değil Sömürüye Ortaklık
Gülen okulları son olarak Myanmar’da (Burma) meydana gelen Nergis kasırgası ile gündeme geldi. Bilindiği gibi Nergis kasırgasıyla binlerce insan hayatını kaybetmiş, sular altında kalan kıyı şeridinde hayatta kalanlar temel gıda maddelerinden yoksun bir şekilde açlıktan ölümle karşı karşıya kalmıştı. Yönetimde bulunan darbeciler ise dış müdahale olabileceği gerekçesiyle uzun bir süre gıda yardımlarını kabul etmedi. İnsanları ölüme mahkum edebilecek denli iktidarını düşünen cunta yönetiminin varlığı ibretlik verici bir sahne yaratmışken, böyle bir ülkede Gülen okulunun faaliyet gösterdiğini öğrenmek bir o kadar şaşırtıcı oldu.
“İlk yardımlar Türk okulundan” manşetiyle kamuoyuna duyurulan, hayırseverlik ve insanlık timsali olarak verilen haberle duyduğumuz Türk okulu 2000 yılında açılmış. Ülkede 700 civarında öğrencisi bulunan okul cunta rejimi tarafından desteklenmekte. Afet sonrası gıda yardımlarını ülkeye sokmakta başarılı olamayan BM ve UNESCO gibi kurumların aksine Türkiye’den Kimse Yok Mu Derneği hiçbir sorun yaşamamakta. Yardım kampanyasının asıl örgütleyicisi kurum ise Pasifik Ülkeleriyle Sosyal ve İktisadi Dayanışma Derneği.
Burma’yı merak edip baktığımızda Gülen okullarının bir çoğumuzun ismini bile söylemekte zorlandığı, böyle büyük bir felaket olmasa isminden dahi haberdar olmayacağı bu ülkede ne aradığı sorusuna yanıt çok belirgin bir şekilde karşımıza çıkıyor.
Darbeden önceki adıyla Burma Asya’da Çin, Hindistan, Tayland ve Bangladeş’e komşu bir ülke. Sadece %15’lik bir kısmının ekilebilir arazi olduğu ülke coğrafi özellikleri bakımından tarıma elverişli değil. Küçük bir azınlık dışında halk yoksulluk içinde yaşamakta. Burma kölece çalışma koşullarında, çocuk emeğinin sömürüsünde en vahşi koşullara sahip ülkelerin başında gelmekte. Tüm bunlara karşılık komşularına oranla petrol, doğal gaz, kalay, bakır, çinko gibi zengin doğal kaynaklara sahip. Dünyanın en değerli yakutlarının çıktığı bu ülke sömürgecilerin hiç eksik olmadığı bir yer. İşte insanlığın yararı için koşturduğunu söyleyen Gülen Kolejleri’nin işlevini gösteren açık kanıt. Zengin doğal kaynaklarıyla emperyalistlerin ağzını sulandıran ancak cuntanın varlığıyla pazara dahil edilemeyen bir ülke. Ve bu ülkede çocukların kanları üzerinden sefahat süren bir grup zenginin çocuklarına eğitim veren, Fethullahçı sermayeyi dolayısıyla emperyalist tekelleri ülkedeki vahşi sömürüye dahil etmek için çaba sarf eden Gülen okulları.
Gülen okulları, bugün bize televizyon ekranlarından, gazete manşetlerinden söylendiği gi
bi yardım için değil sömürü için oradalar. Bugün dağıttıkları gıdalar sömürülecek insanların var olması için gösterilen çabadan başka bir şey değil.