İrlanda halkı AB’nin yeniden yapılanmasını içeren Lizbon Bildirgesine ya da daha öz bir ifade ile AB’ye “hayır” dedi. Tüm AB ülkelerinde ama tabi en çok Brüksel’de yankı buldu bu sonuç; pek çok AB yetkilisi Birliğin krize girdiği açıklamasını yaptı. Kimi ise durumu sonun başlangıcı olarak yorumladı. Ama en ilginç yorumlar bizim AB’cilerden geldi her zamanki […]
İrlanda halkı AB’nin yeniden yapılanmasını içeren Lizbon Bildirgesine ya da daha öz bir ifade ile AB’ye “hayır” dedi. Tüm AB ülkelerinde ama tabi en çok Brüksel’de yankı buldu bu sonuç; pek çok AB yetkilisi Birliğin krize girdiği açıklamasını yaptı. Kimi ise durumu sonun başlangıcı olarak yorumladı. Ama en ilginç yorumlar bizim AB’cilerden geldi her zamanki gibi. Bizimkiler inanamadı. Hadi Fransa, Hollanda halkları daha önce reddetmişti ama 4 milyonluk küçücük bir ülke nasıl reddederdi o tüm varlıklarını adadıkları AB’yi?
Gerek AB ülkelerinde gerekse Türkiye’de AB’cilerin yüzündeki “demokrasi” maskesi bir kez daha düştü, İrlanda AB’ye “hayır” dediğinde. İnanamıyorlardı çünkü onlara göre İrlanda son yıllardaki ekonomik gelişmesini AB’ye borçluydu. AB sayesinde yatırımlar yapmış, ithalatı – ihracatı artmış ve zenginleşmişti. O halde dertleri neydi İrlandalıların rahat mı batmıştı neden “hayır” demişlerdi AB’ye?..
AB’nin gerçek yüzünü bilerek AB’yi savunanlar (ki bunlar aynı zamanda piyasa ekonomisi savunucusu liberallerdir) bugüne kadar geniş halk kesimlerinin yani, sermaye dışında kalan toplum kesimlerinin kararlarını hep şaşkınlıkla karşılamışlardır. Çünkü onlara göre bir toplumda sermaye en temel güçtür, o ihya edildiğinde ona bağımlı diğer kesimler de mesut ve mutlu olacaktır. O yüzden de toplumun bütünü sermayenin çıkarına olan her durumu desteklemekle mükelleftir.
Tüm toplum kesimlerini sermayeye bağımlı görme hali kuşkusuz, kapitalist ideolojinin yani sermaye sınıfının işçi sınıfı karşısında mutlak galibiyetini kabullenme anlayışının bir yansımasıdır. Bu yüzden AB’nin Avrupa içerisindeki her yenilgisi, sermaye sınıfı ve onun savunucusu kesimlerin gerçeklerle karşılaşmasına neden olmaktadır. Bu gerçek aynı zamanda onları korkutmaktadır da zira, başta emekçiler olmak üzere toplum kesimlerinin AB zokasını fark edip yutmayışı, sadece Avrupa’da değil tüm dünyada kapitalizmin tekrar tekrar sorgulanmasına neden olmaktadır. Bu sorgulama aynı zamanda emekçilerin kendi güçlerinin bilincine yeniden varmalarını da sağlamaktadır.
Fransa, Hollanda’dan sonra İrlanda emekçileri de AB’ye ve onun dayattığı neo liberal politikalara “hayır” demiştir. Aynı sonucun diğer ülkelerde de çıkacağı bilindiği için AB pek çok ülkede referandumdan kaçmaktadır. Evet, “demokrasinin timsali”, “sosyal hakların beşiği” olarak yutturulmaya çalışılan AB’nin hali gerçekten içler acısıdır. İçler acısı olan sadece AB değildir elbette. Aslında AB ile birlikte içler acısı durumu ortaya çıkan kapitalist ideolojinin ta kendisidir. Zira, AB de çökerse ortada kapitalizmin gerçek yüzünü örtecek hiçbir maske kalmayacaktır.
AB’deki bu gelişmeler karşısında “AB sever” sendikacılarımızın henüz sesi sedası çıkmamıştır. Kendilerinden AB’deki gelişmeler ve AB’den demokrasi ve emekçi hakları adına beklentileri konusundaki görüşlerini biran önce açıklamaları tüm emekçilerin beklentisidir!..