Global Research, 19 Nisan 2008 2007’nin başlarında, İsrail’de, Suriye ordusunda İran’ın yardımıyla füze teknolojisi de dahil olmak üzere önemli gelişmeler yapıldığı haberi yayılıyordu. Ortadoğu’da Suriye, Hizbullah, İran ve İsrail’in bir savaş hazırlığında oldukları, Şam’ın Tel Aviv’e gizli mesajlar gönderdiği ve eğer İsrail Suriye’nin barış girişimlerini reddetmeye devam ederse Golan Tepeleri’nde savaşın başlayacağı, İran ordusunun da […]
Global Research, 19 Nisan 2008
2007’nin başlarında, İsrail’de, Suriye ordusunda İran’ın yardımıyla füze teknolojisi de dahil olmak üzere önemli gelişmeler yapıldığı haberi yayılıyordu. Ortadoğu’da Suriye, Hizbullah, İran ve İsrail’in bir savaş hazırlığında oldukları, Şam’ın Tel Aviv’e gizli mesajlar gönderdiği ve eğer İsrail Suriye’nin barış girişimlerini reddetmeye devam ederse Golan Tepeleri’nde savaşın başlayacağı, İran ordusunun da Suriye’nin yanında savaşacağı iddia ediliyordu.
Artık 2008’deyiz ve Ortadoğu’da savaş tehlikesi bir kez daha ortaya çıkıyor. Suriye Cumhurbaşkanı Beşir El Esad, ülkesinin rahatsız olduğunu, en kötü olasılığa hazır olduğunu, bir kez daha açıkladı. İran’ın ABD’nin Tahran’a karşı bir savaşa girişmeye cüret edemeyeceğini iddia etmesine karşın, İran ordusu da hazır durumda. Lübnan ordusu ve Hizbullah ise tetikte.
Savaş sahnesinin hazırlanışı
Tel Aviv, Suriye ve Lübnan ile gerginliği bile bile artırıyor. İsrail ordusunun komutanları tekrar tekrar “sınırda herhangi bir yanlış davranış”ın Suriye ve Israil arasında savaşa neden olacağını vurguluyorlar.[1] 2006 Lübnan yenilgisinden sonra Tel Aviv komşularıyla yeni savaşlar için bahane oluşturmaya başladı. İsrail’in “yanlış davranış” kavramı oldukça belirsiz ve karanlık: Lübnan’ın içişlerinden, işgal altındaki Filistin topraklarında olup bitenlere, Suriye’nin İsrail’in düşmanca davranışlarına gösterebileceği tepkilere kadar birçok durumu kapsıyor. Örneğin, Suriye, İsrail’in provokasyonuna yanıt vermeye kalksaydı, 6 Eylül 2006’da İsrail Hava Kuvvetlerinin Suriye’nin Deir ez-Zoir bölgesine yaptığı gizli hava saldırısı, bir “yanlış davranış”a yol açmış olacaktı. Jerusalem Post gazetesi, sınırda ortaya çıkabilecek bir olayı, herhangi bir terörist saldırısının çatışmaya dönebileceği bir durumu bile Suriye ile savaşa neden olarak tanımladı.[2]
Tel Aviv’in Orwel’i hatırlatan barış söylemi
2007 Mayıs’ında, İsrail istihbarat servisi Mossad’ın Başkanı, Suriye ile barış konuşmalarının savaşa yol açacağını söyledi.[3] İsrail Başbakan Yardımcısı Haim Ramon ise, bir radyo konuşmasında, Suriye’nin endişelerinin temelsiz olduğunu, İsrail’in Şam ile barış istediğini belirtti, ancak sözlerine “ne yazık ki Suriye, Hizbullah ile ilişkilerinin oluşturduğu Kötülük eksenine batmış durumda” diye devam etti. Şam’ın İran ile işbirliğini sürdürerek stratejik bir seçim yaptığını, Tel Aviv ile barış için İran ile ilişlilerini kesmesinin gerektiğini açıkladı. 23 Mart 2008 de ise Şimon Perez, “Suriye Lübnan’a silah verdikçe barış müzakerelerine başlayamayız” dedi.[4]
Şam, Ortadoğu’da, halkların İsrail’e, Anglo-Amerikan ve Fransız-Alman çıkarlarına direnişi çerçevesinde anahtar bir rol oynuyor. Lübnan, Filistin toprakları, Irak ve İran, ancak Suriye aracılığıyla birbirine bağlanabiliyorlar.[5]
Bu bakımdan, Suriye, Ortadoğu’da, adına “Yeni Ortadoğu Projesi” de denilen yeni düzene direnen güçleri bir arada tutan en önemli bağı oluşturuyor.
İsrail’in yapmaya çalıştığı, ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya ile birlikte, Suriye’yi bu işbirliğinden ayırmak ve İran ile Filistin arasındaki bağı böylece koparmak. İstenen, Suriye’nin aynı Libya’nın 2003’te ABD ve İngiltere ile yaptığı gibi, barışçı bir teslimiyete zorlanarak İran’dan, Filistin ve Lübnan’daki Arap direnişlerinden uzaklaşması.
2007 Ekim’inde, eski İsrail dışişleri bakanı Shlomo Ben-Ami, şayet Suriye İran’dan uzaklaşmazsa, askeri bir çözümün kaçınılmaz olduğundan söz etti.[6] Eğer Suriye İran’ın etki alanından çıkarsa, Filistin toprakları İsrail kontrolüne girebilir ve Hamas, Hizbullah gibi grupların gücü önemli derecede azalır. Bu olursa, Filistin toprakları Washington Konsensüsü’ne ve Akdeniz Birliği’ne uygun olarak bu yörede Batı Güçlerinin ekonomik düzeninin bir parçası olabilir. İşte burada İsrail, ABD, İngiltere ve Fransız-Alman çıkarları örtüşmektedir.
Eğer Tel Aviv ve müttefikleri Şam’ın Tahran’la yakınlığına diplomatik diyalog ile son veremezlerse, önce ekonomik tehditler ve baskılar, arkasından da Suriye, Lübnan ve Filistin’de girişilecek üç cepheli bir savaş gündeme gelebilir. Bu çatışma, İran’la süregiden düşmanlıkla bağlantılı olarak Ortadoğu ve Orta Asya’yı da içine alabilecek geniş bir savaşa dönüşebilir.
2007’deki savaş tehditleri, bir bakıma, Suriye’yi Amerika, İngiltere, İsrail, Fransa ve Almanya’nın jeo-stratejik çıkarlarına boyun eğdirme amacı taşıyordu. Ancak bugüne kadar, Suriye’yi müttefiklerinden koparma çabaları hep başarısız kaldı.
İsrail’in geniş bir yöresel savaşa hazırlandığı bes belli. Aynı zamanda, Tel Aviv patlayabilecek savaş için Suriye’yi Lübnan’ı Filistinlileri ve hatta Rusya’yı ama en çok da İran’ı suçlamaya hazır.
Suriye-İran-Kuzey Kore nükleer ekseni uydurmaları
6 Eylül 2007’de, İsrail savaş uçakları Suriye hava sahasını ihlal ederek o zamana kadar varlığı duyulmamış bir tesisi bombaladı. Suriye askerleri İsrail uçaklarının Akdeniz üstünden yasadışı bir giriş yaptığını ve kuzeydoğu Suriye’ye yöneldiğini açıkladı. “Hava savunma üniteleri onları karşıladı ve ülkeyi terk etmelerini sağladı -bu arada boş sahalara hiçbir insana ya da yapıya zarar vermeyen atışlar yaptılar.”[7] Suriye, İsrail’in yörede bir savaş için bahane aradığını ileri sürdü. ABD de tartışmalara karışarak, Pentagon’un operasyondan haberi olduğunu ve İsrail’in gizli bir nükleer tesisi bombalamasını desteklediğini ortaya attı. Şam ise, bu “gizli nükleer program” iddialarının İsrail’in Suriye’ye karşı savaş hazırlıklarında ABD parmağının da olduğunu gösterdiğini öne sürüyordu.[8]
Tel Aviv’in Şam’ı bir savaşın içine çekmek istediğine inanan Suriye’nin saldırıya tepkisi oldukça ılımlı olmuştu. Saldırı, Bush yönetimi ve ABD medyası tarafından bir zafer olarak tanımlandı. Politik açıklamalarda ve medya kampanyasında, bir “Suriye-İran-Kuzey Kore nükleer silahlanma ekseni”nden söz edilmeye başlanmıştı.[9]
ABD ve İsrail’in iddialarına göre, olduğu söylenen tesis, Kuzey Kore ve İran desteğiyle sürdürülen bir nükleer projeyle ilgiliydi. Suriye’nin Kitle İmha Silahları olduğu iddiası zaten yeni bir şey değildi. Irak saldırısından bir ay kadar sonra, ABD ve İngiltere Suriye’den de Irak’tan söz ettikleri gibi, gizli kitle imha silahları olan bir ülke olarak söz etmeye başlamışlardı.
2008’in Nisan ayında, Israil ve ABD’nin, İsrail’in saldırdığı “nükleer tesis” konunda daha fazla ayrıntı vererek, bir Suriye-İran-Kuzey Kore nükleer ekseni bağlantısı olduğu tezini oluşturmayı planladıkları belli oldu. 14 Nisan 2008’de The Jerusalem Post gazetesi, İsrailli uzmanların 2007’deki İsrail saldırısının bütün ayrıntılarının ABD Kongresi’nde açıklanmasının Suriye’yi İsrail’e askeri bir tepki gösterebilecek kadar rahatsız edebileceğini yazdı.[10]
Imad Mugniyet’in Şam’da katledilmesi de bir savaş hazırlığı mı?
12 Şubat 2008 de, en üst düzey bir Hizbullah güvenlik görevlisi olan Imad Fayez Mugniyet, Şam’da, otomobiline konulmuş olan uzaktan kumandalı bir bomba ile öldürüldü. ABD, İsrail, İngiltere, Fransa, Almanya, Ürdün, Mısır ve Suudi Arabistan’ın istihbarat servislerinin bu cinayette parmağı olduğundan şüphelenildi. Bu suikastten bir ay sonra ABD Başkan yardımcısı Cheney bir Ortadoğu gezisine çıktı. “Gazze’de, Lübnan’da Suriye ve İran’da koyula