Soner Torlak’ın röportajı Anti-militarizm, savaş ya da şiddet karşıtlığı olmanın çok ötesinde toplumsal alanın bütün yapı ve ilişkilerinde güç-merkezliliğin, ataerkilliğin ve amaçlı-amaçsız şiddetin tasfiye edilmesi ve yeni bir dünyanın tamamen barışçı ilişki ve yapılar ekseninde kurulması anlamına geliyor. Uluslararası ilişkiler ve hukuk dediğimiz şey aslında birbirine sistematik yaptırım ve şiddet uygulayabilme imkânına sahip güçlerin hiyerarşik […]
Soner Torlak’ın röportajı
Anti-militarizm, savaş ya da şiddet karşıtlığı olmanın çok ötesinde toplumsal alanın bütün yapı ve ilişkilerinde güç-merkezliliğin, ataerkilliğin ve amaçlı-amaçsız şiddetin tasfiye edilmesi ve yeni bir dünyanın tamamen barışçı ilişki ve yapılar ekseninde kurulması anlamına geliyor. Uluslararası ilişkiler ve hukuk dediğimiz şey aslında birbirine sistematik yaptırım ve şiddet uygulayabilme imkânına sahip güçlerin hiyerarşik konumlanışı üzerinden yürüyor.
Özellikle militer ve paramiliter güçlerin bu kadar doğrudan siyasetin aktörü olduğu ve toplumsal yapıda bu denli kanıksandığı, her gün yeniden üretildiği yaşadığımız coğrafyada “anti-militarist” kimliğin çok daha insani ve ahlaki bir temele dayanması gerekiyor. Bu anlamda Türkiye gibi, askeriyenin, düzenin temel dinamiklerinden biri olarak siyasi, ekonomik ve hukuksal açıdan özerk durumda örgütlenebildiği, askerliğin zorunlu olduğu ve dahası devlet-vatandaş arasındaki ilişkilerin doğrudan ya da dolaylı şekilde askeriye tarafından belirlendiği bir ülkede anti-militarist mücadelenin önemli ayaklardan birini de “vicdani retçilik” oluşturuyor.
Soner Torlak Sendika.org için 15 Mayıs “Dünya Vicdani Retçiler Günü” münasebetiyle Savaş Karşıtlarından Oğuz Sönmez ile anti-militarist mücadelede gelinen noktayı, son askeri operasyonlar sonrası yükselen savaş karşıtı tepkileri ve vicdani retçi Halil Savda’nın davasındaki son durumu konuştu.
Sendika.org: Bugün 15 Mayıs Dünya Vicdani Retçiler Günü nedeniyle birçok ülkede ve ülkemizde de çeşitli etkinlikler yapılıyor. İçinde bulunduğumuz yıl itibariyle Türkiye’de “vicdani ret” hakkında ne kadar mesafe alındı?
Oğuz Sönmez (Savaş Karşıtı): Bugün 15 Mayıs Dünya Vicdani Retçiler Günü nedeniyle birçok ülkede ve ülkemizde de çeşitli etkinlikler yapılıyor. İçinde bulunduğumuz yıl itibariyle Türkiye’de “vicdani ret” hakkında ne kadar mesafe alındı diye bakarsak: 1989 sonunda Sokak Dergi’nde, Vedat Zencir ve Tayfun Gönül tarafından başlatılan vicdani ret kampanyası, 90’lı yıllarda İzmir ve İstanbul’da kurulan Savaş Karşıtları Dernekleri, uluslararası organizasyonlar ve çok çabuk bastırılıp susturulmaya çalışılan toplu vicdani ret çıkışları, bu vicdani ret çıkışlarından birinde gözaltına alınıp askerlik şubesine götürülen ve kendisine verilen sülüsü basının karşısında yakan O.Murat Ülke’nin, 1 yıl sonra, 1996 Ekim’inde tutuklanmasına kadar devam etti.
Ossi’nin tutuklanışı tüm savaş karşıtlarını harekete geçirdi. Birçok ilde dayanışma örgütlenmeleri ve etkinlikleri oluşturuldu, uluslararası destek sağlandı. 1997 yılından beri her yıl, 15 Mayıs Dünya Vicdani Retçiler Günü çeşitli biçimlerde ve kitlesel kutlanır olmaya ve yeni yeni vicdani retçilerin de ortaya çıkmasına yol açtı. Bu süreçte, vicdani retçiler ve destekleyen yazarlara yönelik bir tehdit unsuru olan “halkı askerlikten soğutma suçu” (eski 159, yeni 318. madde) görünür kılındı, kampanyalar örgütlendi halen de sürdürülüyor.
Ossi’nin, AİHM’de açtığı davada Türkiye mahkûm edildi ve yasalarını “iyileştirmesi” istendi. Ne yazık ki bir çok konuda olduğu gibi bu konuda da Türkiye, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ni oyalamaya devam ediyor. Ancak yapılacak iyileştirmenin, zorunlu askerliği kaldırmaktan başka bir seçeneğe sahip olmadığı, ödül kazanan bir doktora teziyle ispatlandı. Kısaca, geldiğimiz nokta böyle açıklanabilir belki.
Sendika.org: Halil Savda’ya apar topar “seferberlikte askerlik yapsın” kararı çıkmasının nedeni ne? Savda, bu kararın “vicdani ret” ediminin tartışılmasının önüne geçmek amacıyla bu denli hızlı alındığını söyledi. Siz bu durumu nasıl görüyorsunuz?
O.S: Savda’nın öngörüsü tamamen doğru. Aslında bu yolu her zaman kullanmaya çalıştılar ve çalışıyorlar. Vicdani retçi Mehmet Bal’a ve Mehmet Tarhan’a da aynı şeyleri yapmaya çalıştılar, hatta Savda’ya geçen yıl da yapmak istediler. Retçiler bu uygulamaya her seferinde direndiler, muayene olmadılar. Kendilerinin, akıl ya da bedensel bir “özür”leri olduğunu kabul etmediler. Mehmet Tarhan Askeri Yargıtay kararına rağmen eşcinselliğine yönelik bir muayeneyi reddetti. Sonuçta onu da serbest bıraktılar.
Yani en baştan beri, vicdani ret ve dolayısıyla askerlik konusunun bir tabu olmaktan çıkarılıp, tartışılır hale gelmesini istemediler ve hala de istemiyorlar. Vicdani ret bir yönüyle de toplumda var olan, “asker doğulur”, “seve seve askere gidilir”, “asker olmayan adamdan sayılmaz” gibi sözlerle adeta yıkılmaz bir tabu haline getirilmiş olan askerlik değerlerini tartışılır kılmakta hatta yıkmakta diyebiliriz.
Sendika.org: Şu anda Savda’nın durumunda Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın garanti altına aldığı ve uygulanmayan haklar mı var? TC’nin AİHS’ni imzalaması nedeniyle “vicdani ret” hakkını tanımasıyla, vicdani retçilerin askeri yargıya dâhil edilerek cezalandırılmaya çalışılması arasındaki çelişki nasıl giderilebilir?
O.S: Hukukçular açısından, TC Anayasasında zorunlu askerlik yok. 1111 sayılı Askeri Ceza Kanunu’nda bu durum belirtilmiş. Yani yasanın Anayasanın üstüne çıkma durumu var ki bu da hukuk tekniği açısından yanlış bir durum. Kaldı ki; kadınların asker olmamasından tutun da, öğretmenlikle, bedelli-paralı olarak da askerlik yaptırılmasına kadar birçok yolla kendi yasalarını da deldikleri bilinmekte.
Uluslar arası yasalarda vicdani ret yer almasına rağmen ancak henüz tavsiye niteliğindedir. Yani uyulması zorunlu bir insan hakkı olarak kabul edilmiş değildir. Buna rağmen AB ülkelerinin hepsinde, 47 üyesi bulunan Avrupa Konseyi’nde ise Türkiye hariç hepsinin anayasasında tanınmış durumda.
Yukarıda da söz konusu ettiğim AİHM kararı; Türkiye’ye vicdani reddi yasallaştırmasını değil, vicdani retçilere uygulanan kötü muameleyi, onların (hatta tüm asker kaçaklarının da) tüm kamu haklarından yasaklı kılınarak “sivil ölüm”e mahkûm edilmelerini ve aynı suçtan defalarca yargılanmalarının düzeltmesini istiyor.
Uluslar arası hukuk, yaşanan iki büyük savaştan sonra, ulusların birbirinin toprak bütünlüğüne saygı göstermesi, daha doğrusu ulus devletlerin varlığının korunması gibi 2 yüzyıl öncesinin değer yargılarını korumayı halen esas almakta ise de küreselleşmenin getirdiği yeni değer yargıları, korunmak istenen sınırları zorlamakta ve o sınırlara hapsedilmek istenen insanlara da yeni ufuklar açmakta.
Sendika.org: Özellikle geçtiğimiz ay yapılan askeri operasyonun ardından Bülent Ersoy da dâhil birçok medyatik isim savaş karşıtı konuşmalar yaptılar. Hatta Türkiye gibi askeriyenin meşruiyetini sorgulamanın başlı başına “vatan hainliği” olarak kodlandığı bir ülkede uzun süre “operasyonun gereksizliği” üzere aleni tartışmalar yapıldı. Sizce bu, kamuoyunda da belirli bir duyarlılığın oluşmaya başladığına bir işaret olarak mı ele alınmalı?
O.S: Sürmekte olan savaş tabi ki kendi çelişkilerini de beraberinde getirmekte ve yaşanmakta. Hatırlamaya çalışırsak bu tepkilerin ilki, yıllar önce şüpheli bir şekilde ölen Albay Rıdvan Özden’in eşi Tomris Özden ile başlamıştı. Daha yakın bir zamanda da, çatışmada ölen Asteğmen’in annesi, ‘Oğlum şehit değil, pisipisine öldü. Hakkımı helâl etmiyorum’ derken, babası da ”Vatan sağ olsun demeyeceğim” demişti. Bu tepki basında da P.Mağden, E.Temelkuran gibi birçok yazar tarafından dillendirildi ve ilk kez tartışılır oldu.
Bülen
t Ersoy’un çıkışı da adeta bu tepkilere tam bir popülerlik kazandırdı. Bu yıl Anneler Günü’nde Barış anneleri tüm annelere çağrı yaparak “çocuklarınızı askere göndermeyin” dediler. Siirt’te bu nedenle bir DTP’li kadın yönetici alelacele tutuklandı. Savaş ne kadar gerekli görülse de yaşanan ölümler gerçek ve artık tartışılır olmaya, sorgulanmaya ve tepki gösterilir hale gelmeye başladı diyebiliriz. Ancak tabi ki yeterli olduğunu söyleyemeyiz.
Sendika.org: Günün anlam ve önemine ilişkin olarak, herhangi bir nedenle (dini inancı, siyasi düşüncesi, değer yargıları, dünya görüşü vs.) askere gitmek istemeyenlerin, yasal olarak ne gibi olanakları bulunuyor ve ayrıca size nasıl ulaşabilirler?
O.S: Türkiye, vicdani ret hakkını yasal olarak tanımıyor. 20 yaşını doldurmuş her erkek TC vatandaşı, ölene kadar askerlik yükümlülüğü altındadır. Bizler herhangi bir örgütsel yapılanma içinde değiliz. Ancak, özellikle de bir vicdani retçinin yakalanması ve ona destek olunması için ya da bir etkinliğin gerçekleştirilmesi amacıyla bir araya gelebiliyoruz. Şimdiki birlikteliğimizin adı Halil Savda ile Dayanışma İnisiyatifi ve şimdilik yapmak istediğimiz; Halil’le dayanışmak ve bu seneki 15 Mayıs etkinliğini gerçekleştirmek.
Bunun dışında www.savaskarsitlari.org adlı site her gün güncellenmekte onun üzerinden de ilişkilenmekteyiz. 17 Mayıs’ta, Saat 14.00’de, Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şubesinde, İHD İstanbul Şubesi ile birlikte organize ettiğimiz Panel’imize ve 18 Mayıs’ta, Saat 13.30’da, Galatasaray Meydanı’nda başlayacak olan Militurne etkinliğimize tüm dostlarımızı bekliyoruz.
Sendika.org: Sendika.org adına bu mücadeleyi inatla sürdürdüğünüz ve bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ediyorum.
15 Mayıs 2008