15 Nisan Salı günü Halkevciler ellerinde pankartları, dillerinde sloganları ile Boğaziçi Köprüsü’nde yürüyüşe geçtiler. Bugünlerini ve geleceklerini emperyalistlere ve işbirlikçilerine bırakmamak için mücadele kararlılıklarını gösterdiler: “SSGSS’ye Hayır, Herkese Güvenli Gelecek”… 33 gencin yaptığı bu eylem önemli bir sembolik anlam taşıyor. Bu anlam; neoliberal yeni sömürgeciliğe karşı sağlık, sosyal güvenlik, eğitim, su, enerji, barınma vb. bir […]
15 Nisan Salı günü Halkevciler ellerinde pankartları, dillerinde sloganları ile Boğaziçi Köprüsü’nde yürüyüşe geçtiler. Bugünlerini ve geleceklerini emperyalistlere ve işbirlikçilerine bırakmamak için mücadele kararlılıklarını gösterdiler: “SSGSS’ye Hayır, Herkese Güvenli Gelecek”… 33 gencin yaptığı bu eylem önemli bir sembolik anlam taşıyor. Bu anlam; neoliberal yeni sömürgeciliğe karşı sağlık, sosyal güvenlik, eğitim, su, enerji, barınma vb. bir talep hareketinin örülmesinin gerekliliği ve bu gereklilikte biriken enerjinin doğrudan eylem yoluyla kitleselleştirilmesi ve kazanım elde eder hale gelmesidir.
Bu anlayışın (sendikal-sosyal bir hareket oluşturma tarzının) örneklerini farklı coğrafyaları kaplayan yeni sömürgeler dünyasında ve emperyalist metropollerde; G. Afrika’dan Brezilya’ya, Filipinler’den Kolombiya’ya, Fransa’dan Bolivya’ya, İtalya’dan Bangladeş’e ve son birkaç yılda lokal örneklerle olsa da ülkemizde görmekteyiz. Hak mücadelelerinde doğrudan eylem örneklerini ve taşıdığı anlamı birkaç örnekle açıklayalım.
G.Afrika’da yıllardır COSATU veya bağlı sendikalar, Elektrik ve Su Kriz Komiteleri, Durban Barınma Hakkı Hareketi gibi örgütler ırkçı rejime ve neoliberalizme karşı genel grevler, boykotlar, su ve elektrik sayaçlarını kırma ve kesilen hizmeti fiilen sağlama gibi eylemler yaptılar. Önceleri COSATU ve ANC gibi örgütler önderliğinde ırkçı rejimi deviren bu eylemler; ANC ve COSATU yönetiminin iktidara gelip sermaye ile uzlaşı-işbirliğine girmesinden sonra kamusal hak taleplerinde bulunan hareketlerin kullandığı bir eylemlilik halini aldı. Bugün emperyalizme, beyaz ve yeni siyah burjuvaziye karşı elektrik, su, barınma vb. hak hareketleri halkın önder gücü haline geldi. “G. Afrika örneğinden öğrenilebilecek önemli ders ise, doğrudan eylem tarzının sosyal hareketi halkın hakları doğrultusunda yenileyebilme özelliğine sahip olmasında yatar”.
Filipinler’de doğrudan eylem “kolektif kitle eylemi” olarak ifade edilir. En etkili ifadesini ise “halk grevi” ile gösterir. 1985 yılında ABD üslerine elektrik sağlamak amacıyla yanardağ eteklerine kurulmak istenen Bataan nükleer enerji santral girişimine karşı KMU önderliğinde yapılan halk grevine sekiz kent katıldı. Halk grevi ilk kez 1987 Ağustosu’nda akaryakıt zammına karşı ulusal düzeyde hayata geçti ve ülkenin %95’i bu greve katıldı. Yine 1989’da ve 1990’ın Eylül-Aralık ayları arasında akaryakıt zamlarına karşı halk grevleri uygulandı. Halk grevi genel grevi kapsamanın yanında bir bütün olarak tüm kenti kapsar. Kent’teki ulaşım durur, dükkanlar kapanır, özel araçlar durur, okullar kapanır ve balıkçı sandalları denize açılmaz. vb.
Ekvador’da IMF’ye ve petrolün özelleştirilmesine karşı yerli halkların önderliğini yapan CONAIE, ticari anayolları keserek büyük kentlere giden erzağı kesti. Kent örgütleri de buna destek verdi ve hükümet binaları işgal edildi. Hareket ülke çapında genişledi ve “devlet başkanlarını deviren süreçler” yaşandı.
Fransa’da işsizler hareketi özellikle AC önderliğinde birçok kampanya düzenledi. 1997 yılında başlayan ve üç ay süren eylemlerde ise kurulan işsizler komiteleri, işsizlik fonlarının yönetiminden sorumlu ASSEDİC kurumunu işgal etti. Paris’te ve Marsilya’da bölge çalışma daireleri, borsa ve seçkinler okulu gibi bir çok kurum da işgal edildi. İşsizler hareketinin hayata geçirdiği doğrudan-militan (yoksulluk ve sosyal güvencesizliğe karşı acil toplumsal) eylemlilikler sonucu, Başbakan işçi temsilcilerinin yanında işsiz temsilcilerini de hükümetle görüşmeye çağırmak zorunda kaldı. Hareketin militanlığını da bu nokta açıklamaktadır. “Çünkü hükümetler, toplumsal hareketler ancak ve ancak politik bir probleme dönüştüğü zaman onlarla görüşme yaparlar”. Bu durum işsizler hareketinin doğrudan eylem tarzını, anlayışını ve hareketin; ekonomik ve politik mücadeleyi birlikte ele aldığını kanıtlamaktadır.
Pakistanlı, Mısırlı, Bangladeşli ve Gineli işçilerin isyanları; Meksikalı öğretmenlerin sendikal eylemden siyasal eyleme gelişen kent direnişi; Arjantinli işsizlerin anayollara barikat kurup hammadde ve mamul madde akışını keserek üretimi durdurmaları; Brezilyalı işçilerin ve köylülerin işgalleri, uzun yürüyüşleri ve grevleri; Kolombiyalı, Koreli, Bolivyalı ve İtalyan işçilerin işgal ve grevleri; dahası sayamadığımız birçok örnekte doğrudan eylemin ufuk açıcılığı önemlidir.
Bu eylem tarzıyla örgütlenen hak hareketleri;
* Farklı toplumsal örgütlülükler kadın, gençlik örgütleri, yerli örgütleri veya çeşitli talep hareketlerinin kendi kimlikleri ile katıldıkları ve bunun “yoksul halk” kimliğinde birleştiği eylemlerdir.
* Bu eylemler ekonomik ve politik talepleri birleştirebilen bir özelliğe sahiptir. Talep hareketi giderek genişleyerek ulusal düzeye evrilebilmektedir.
* Halkın demokratik karar alma süzgeçlerinden geçen ve bu yüzden halk demokrasisinin hayata geçtiği eylemlerdir.
* İşçi ve yoksul kimliğini kaynaştırabilen bir özelliğe sahiptir.
* Sermaye ve siyasi iktidarla direkt karşı karşıya gelen bir tarzdır.
* Yeni bir kamusallığın inşası eylemleridir.
Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu’nun “genel grev genel direniş” diye somutladığı “acil çağrısı”na gün be gün yanıtlar verilmektedir İstanbul’dan, Mersin’den, Eskişehir’den, Bursa’dan, Ankara’dan… Bu yanıtların abartılması ve kitleselleşmesi ülkemizdeki hak mücadelelerini başka bir düzleme taşıyabilir.