El Kaide’nin iki numaralı adamı Eymen El Zevahiri, 2007 Aralık ayında internet aracılığıyla kendisine yöneltilen sorularını yanıtlamıştı. Bu yanıtlar 2 Nisan 2008’de, Hareketin medya organı El Sahab’da Arapça ve İngilizce olarak yayınlandı. Yayınlanan metin, hem El Kaide’nin düşüncelerini (ve çelişkilerini), hem de ilgililerin merak ettiği bazı konuları daha iyi anlamamıza olanak veriyor. Aşağıda, tüm konulara […]
El Kaide’nin iki numaralı adamı Eymen El Zevahiri, 2007 Aralık ayında internet aracılığıyla kendisine yöneltilen sorularını yanıtlamıştı. Bu yanıtlar 2 Nisan 2008’de, Hareketin medya organı El Sahab’da Arapça ve İngilizce olarak yayınlandı. Yayınlanan metin, hem El Kaide’nin düşüncelerini (ve çelişkilerini), hem de ilgililerin merak ettiği bazı konuları daha iyi anlamamıza olanak veriyor.
Aşağıda, tüm konulara değinmek iddiasında bulunmadan, başlıca sorulara verilen yanıtların özetini veriyorum:
[Saldırılarda] masum insanların ölümü üzerine
“Biz ne Bağdat’ta, ne Fas’ta, ne Cezayir’de, ne de başka bir yerde masum insanları öldürdük. Eğer mücahit operasyonlarında masum insanlar öldürüldüyse, bu ya yanlışlıkla, ya da gerektiği için olmuştur.” (Gerektiği için derken, masum insanların düşmanın önünde canlı kalkan olmasını kastediyor.)
11 Aralık’ta, Birleşmiş Milletler binalarını, Anayasa Konseyini ve Polis Akademisini vuran Cezayir saldırılarına ilişkin olarak şunları söylüyor:
“İslam, Birleşmiş Milletler’i düşman ilan etmiştir: Müslüman topraklar üzerinde İsrail devletinin kurulmasını meşrulaştıran onlardır. Çeçenistan’ı Hıristiyan Rusya’nın bir parçası olarak gören onlardır. Septe ve Melilla’yı Hıristiyan İspanya’nın bir parçası olarak değerlendiren onlardır. Afganistan’da ve Irak’ta (…)Hıristiyanların varlığını meşrulaştıran ve Çeçenistan, Kafkasya, Kaşmir, Septe, Melilla ya da Bosna Müslümanlarına bu hakkı tanımazken, Timor’un (Endonezya’dan) bağımsızlığını tanıyan onlardır.”
Zevahiri, Şeyh Yusuf el Karadavi’nin Cezayir saldırıları konusundaki suçlamalarına dönüyor:
“Karadavi başlıca suçluların Mücahitler olduğunu düşünüyor ve onları yalan söylemekle suçluyor. Fetvasında, masum insanların ölmesi ve masumların kanını dökmenin meşru görülmesi gibi konulara yer vererek, Batna ve Delis gibi kentlerde olup bitenlere değiniyor. Böyle yapmakla, zalim Cezayir rejiminin söylediği yalanları yinelemiş oluyor. Delis operasyonu, bir okulu değil, askeri bir üssü hedeflemişti. Batna operasyonuna gelince, binlerce masum sivili öldüren, İslam’la savaşan, şeriatın uygulanmasını reddeden, Amerika’ya ve Fransa’ya sadık olan ve İsrail’i tanıyan zalim başkanı öldürme amacını taşıyordu”
Ardından Karadavi’yi, Amerikan ordusundaki Müslüman bir Amerikan askerinin Afganistan’da savaşmasının meşru olduğunu açıklayan bir fetva vermekle suçluyor.
Filistin ve Hamas üzerine
El Karadavi’yi, bir Filistin Devleti kurulduğunda, İsrail’in tanınmasına karşı çıkmamakla da suçluyor. “İyi bildiğimiz Müslüman bir grubun ve Filistin’deki İslamcı grupların (Müslüman Kardeşleri kastediyor, Karadavi’nin, onların manevi liderlerinden biri olarak kabul edildiğini hatırlayalım) çizgisine doğru gelişen ve Filistin topraklarının çok daha önce çalınmış olduğunu unutarak, 1967’den beri işgal altında olan topraklar üzerinde bir Filistin Devletinin kurulmasını isteyen yönelime dikkatinizi çekiyorum” diye devam ediyor. “Filistin’in beşte dördünden vazgeçen Mekke Anlaşmasıyla maskeleri düşmüştür.”
El Zevahiri nihayet Hamas konusuna geliyor:
“Hamas konusunda aşamalı bir yaklaşımım vardı. Önce destek, sonra öğütler, sonra uyarılar ve nihayet genel bir eleştiri. Mekke Anlaşmasını imzaladıkları zaman bu eleştiri kaçınılmaz olmuştu. Ben onlarla ilgili aşamalı bir yaklaşımı kabul etmiştim, ama onlar kardeşlerinin öğütlerine kulak asmadılar; laik bir anayasa çerçevesinde seçimlere katılarak (Ocak 2005), Çeçenistan’daki kardeşlerini yalnız bırakarak ve Filistin’in beşte dördünden vazgeçerek aynı yola devam ettiler.”
Zevahiri, Hamas’ın politik yönüyle, desteklenmesi gereken Müslümanlar olarak değerlendirdiği Mücahitler (İzzeddin el Kassam Tugayları) arasındaki farkı vurgulayarak devam ediyor:
“Yöneticilerine öğüt vermek, onlardan doğru bir çizgiye yönelmelerini istemek ve onlara tüm bunları izah etmek, El Kassam Tugayları Mücahitlerinin görevidir. Ama bu yöneticiler bunlara kulak asmıyor. Bu durumda Allah’a ve onun elçisine bağlılık, yöneticilere duyulan bağlılıktan daha güçlü olmalıdır.”
Hamas yöneticilerinin inançsız olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği sorusuna şu yanıtı veriyor:
“Fetih’le Hamas arasına eşitlik işareti koyanlarla aynı düşüncede değilim. Fetih laik bir hareketken Hamas İslam’a bağlılığını ifade ediyor. Hamas yöneticilerinin inançsız olarak değerlendirilebileceğini düşünmüyorum. İnsanların inançsız olduğuna karar vermek çok ciddi bir şeydir (…).”
Zevahiri her fırsatta, Mısırlı Müslüman Kardeşleri seçimlere katılmakla ve Irak ve Afganistan’daki Müslüman Kardeşleri de yönetime girmekle suçluyor.
Soruların çoğu El Kaide’nin Filistin’de savaşmaması üzerine. El Zevahiri verdiği bir yanıtta örgütün Djerba’da (Tunus) Yahudilere karşı, Mombasa’da (Kenya) turistlere karşı saldırılar düzenlediğini anlatıyor. Nihayet Bin Ladin’in, son konuşmasında, Mücahitlerin Irak’ın kurtuluşundan sonra Kudüs’e yöneleceğini açıkladığını söylüyor: “Allahın izniyle özellikle, cihadımızı yayacağımız ve Sykes-Picot Anlaşmasının (Birinci Dünya Savaşı sırasında Fransa’yla Birleşik Krallık arasındaki Ortadoğu’nun paylaşımı anlaşması) ya da sömürgeciliğin göreve getirdiği yöneticilerin önerdiği sınırları hiçbir zaman kabul etmeyeceğimiz Filistin’de, halkımızın güvenliğini sağlamak istiyorum. Biz 11 Eylül saldırılarından sonra onları unutmadık. İnsan ailesini unutabilir mi? Ama biz Allahın, bu inançsız dünyanın kafasına ve kalbine ve Siyonist ittifaka vuran bu lütuflarının ardından (11 Eylül), Amerika’yla, onun Irak, Afganistan, İslamcı Mağrip ve Somali’deki ajanlarıyla ilgilendik. Eğer Amerika ve ajanları bizimle savaşırlarsa, Mücahitlerin, Bağdat, El Anbar, Musul, Diyala ve Selahaddin Tugaylarını, bize Hıttin’i (Selahaddin’in, Haçlılara karşı,1187’de, Müslümanların Kudüs’ü almasına olanak veren zaferi.) geri getirmek üzere harekete geçirmesi için, Allahın izniyle çok zaman geçmeyecek.”
İran, Şiicilik ve Hizbullah üzerine
Zevahiri, aslında İran’la ilgili sorulardan kaçınmak istiyor. Önceden yaptığı açıklamalara yöneliyor. Kimilerinin El-Kaide’yi İran konusunda, bu ülkedeki bazı yöneticilerinin tutuklanabileceği gerekçesiyle, hiçbir şey söylememekle suçladığını hatırlayalım.
Yine de Şiiler üzerine bir soruya karşılık olarak şunları yazıyor:
“Liderleriyle birlikte Hıristiyanlarla işbirliği yapmaya ve Müslümanlara saldırmaya katılanlar, İslam yasalarından çıkanlarla aynı statüdedirler. Müslümanlara karşı saldırılara ve küresel Haçlı Seferine katılmamış olan tabandaki inananlara (laity) gelince, onları (diyaloga) çağırıyoruz, onlara olup bitenleri açıklıyoruz ve yöneticilerinin İslam’a ve Müslümanlara karşı işledikleri suçları, Afganistan’ın ve Irak’ın işgalinde Hıristiyanlarla nasıl işbirliği yaptıklarını (Burada açıkça İran yönetimini kastediyor), amacının Filistin’in kurtuluşu olduğunu iddia eden Hasan Nasrallah’ın, Lübnan’ı işgal eden haçlı kuvvetlerini nasıl selamladığını -UNİFİL’e gönderme yapıyor- gösteriyoruz (…).
Nahr El Bared Kampı üzerine
Zevahiri, Lübnan’daki Nahr El Bared Filistin kampı konusunda, bundan söz etmemesi için birçok nedeni olduğunu söylüyor.”Çünkü Fetih El İslam’daki kardeşl
erimiz Amerikan ajanları tarafından El Kaide’nin bir kolu olmakla suçlanmıştı. Onlar bunu yadsıyorlardı ve ben eğer onları açıkça desteklersem, onlara yardım edebileceğimiz bir durumda güçlük çıkaracağımdan korkuyordum. Bununla birlikte şimdi burada, Fetih El İslam’daki kardeşlerimin kahraman olduklarını açıklıyorum. (…) Onların ve Nahr El Bared Müslümanlarının başına gelecek her şey, bizim hiçbir zaman affedemeyeceğimiz bir suç olacaktır”…
Combating Terrorism Center de West Point (bu merkez, terörizme karşı dünya savaşı ideolojisine sahip), The Power of Trouth? Questions for Ayman Al-Zawahiri başlığıyla, El-Kaide’nin iki numaralı adamının internette yöneltilen sorulara verdiği yanıtların bir analizini yayınladı. Çalışma, Jerret Brachman, Brian Fishman ve Joseph Felter tarafından yapılmıştı.
Bazı sayısal unsurlar oldukça ilginç. Merkez, 1188 sorunun tamamını kaydetti. 93 soru Hamas’a, yalnızca 5 soru Karadavi’ye ve 23 soru da Müslüman Kardeşlere ilişkindi (Oysa El Zevahiri yanıtlarında bu son iki soruya çok geniş yer vermişti); 78 soru Fetih El İslam, 78 soru İran ve % 6 oranında soru da Irak ve Irak İslam devleti üzerineydi.
İşte yazarların bu araştırmadan çıkardığı dört sonuç:
-Zevahiri, özellikle sivillerin öldürüldüğü eylemlerden dolayı, Mücahitler arasında büyüyen hoşnutsuzluktan endişe duyuyor.
-Zevahiri, Irak İslam Devleti yöneticisi Ebu Ömer El Bağdati’nin pratikte varlık gösteremediğini bildiğinden, El-Kaide’nin propaganda taktiği üzerine haberleri öne çıkardı.
-Hamas’la olan çatışma, El Kaide’nin Lübnan’daki çıkarı gibi büyüyecek.
-El Kaide, Müslüman Kardeşleri en önemli rakiplerinden biri olarak görmeye devam ediyor.
23 Nisan 2008
[Le Monde Diplomatique’teki Fransızca orijinalinden Şule Ünsaldı tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]