Tayyip Erdoğan Perşembe günü yaptığı bir konuşmada “siyasi ve ekonomik kazanımlardan geriye tek adım atmayız” diyordu. Geriye adım atmama söylemini son dönemde oldukça kullanmaya başlayan Başbakan için bu söz, temsilcisi olduğu sınıfın bakış açısını ifade ediyor. SSGSS yasası geçecek, istihdam paketi hazırlanacak, Haziran sonu ile birlikte daha evvel durdurulan enerji özelleştirmeleri yeniden başlayacak; kısacası sermayenin […]
Tayyip Erdoğan Perşembe günü yaptığı bir konuşmada “siyasi ve ekonomik kazanımlardan geriye tek adım atmayız” diyordu. Geriye adım atmama söylemini son dönemde oldukça kullanmaya başlayan Başbakan için bu söz, temsilcisi olduğu sınıfın bakış açısını ifade ediyor. SSGSS yasası geçecek, istihdam paketi hazırlanacak, Haziran sonu ile birlikte daha evvel durdurulan enerji özelleştirmeleri yeniden başlayacak; kısacası sermayenin programı hayata geçecek.
Şu an gündemde SSGSS yasası var ve Meclis’te görüşülüyor. Yasanın bugüne kadar hayata geçememesinin temel nedeni ise işçiler ve yoksul halkın mücadelesi. Herkese Sağlık ve Güvenli Gelecek Platformları’nın kaldıracı olduğu birikim ve öfkenin büyüklüğü 13-14 Mart ve 1-6 Nisan eylemlerinde açığa çıktı. İşçiler ve yoksul halk, hakkını almak için gerektiği zaman kavga etmeyi bildiğini; alanlarda “artık geriye adım atmayacağını, yasanın bir kelimesini bile kabul etmeyeceğini, mutabık olmadığını”; sadece protesto etmekle yetinmeyen, kazanma tavrı olan bir anlayışta olduğunu gösterdi.
Hal böyleyken sendikal merkezlerde önemli bir sıkıntı var. Bu sıkıntının başlangıcı 24 Mart’ta Emek Platformu ve sermaye temsilcileri toplantısı ile başladı. Toplantı sonunda “uzlaşı” açıklaması yapan Türk-İş Genel Merkezi geleneksel işbirlikçi tavrını bir kez daha ortaya koydu. İlerici emek örgütlerinin temsilcileri ise bu açıklama karşısında ilk anda bir tepki koyamadılar. Ancak Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu’nun dinamizminin sayesinde ilerici emek dörtlüsü olarak adlandırılan DİSK, KESK, TTB ve TMMOB 1 ve 6 Nisan eylemlerini örgütledi. Ki bu eylemlerde Türk-İş’e bağlı birçok sendika da yer aldı. Kızılay’daki kararlılık, Kadıköy’deki kitlesellik sendikal merkezlerin ufkunun ötesinde gerçekleşti.
6 Nisan’daki Kadıköy eyleminde mitingin bir adım olduğu ve sözün bittiği, Meclis’e yürüneceği ilan edildi. Esasen bu aylardır yapılan bildiri dağıtma, basın açıklaması, yürüyüşler vb. eylemleri sıçratma çağrısıydı. Böylece hak mücadelelerinin önü açılabilir; sermaye ve iktidara karşı bir emek cephesi oluşturma fırsatı yakalanabilirdi.
Ancak bu tavrın yanında sendikal merkezlerden başka bir tavır da gelişti. O da “yasa geçse de mücadelemiz sürecek” anlayışıydı. 10 Nisan Perşembe günü yapılan eylemlerde yapılan bu açıklama işçilerden ve halktan kopuk bir anlayışı ifade etmektedir. Bu anlayış merkezi bir Ankara eylemine karşı, sadece protestocu bir anlayışa sahiptir. Bu sokakta kazanılan özgüveni kaybetmeye yol açacaktır (Keza 1 Nisan’da Okmeydanı’ndaki yürüyüşte bile “neden barikatın önünde durduk” serzenişleri oldu).
Eylemlere sendikalı işçilerden güvencesizlere, halkın barınma hakkını talep eden Başıbüyük halkından sol örgütlenmelere, kadın ve gençlik örgütlenmelerinden yöre derneklerine kadar geniş bir katılım oldu. Esasen son dönemde emek hareketi açısından somut bir kazanım elde edecek belli bir birikim, geniş bir toplumsal katılımla oluştu. Tam da burada yukarıdaki iki tavırdan birisi hayata geçecek. Ya doğrudan eylem ve kazanma tavrı gösterilecek ya da yasa geçecek ve geri adım atacağız.
İlerici emek örgütlerinden beklentimiz Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu’nun yaptığı yazılı açıklamanın arkasında durmalarıdır.
* SSGSS yasası tamamen geri çekilmeli,
* Çalışanların emeklilik hakkının genişletilmesi için mevcut emeklilik yaşı ve prim gün sayısı düşürülmeli,
* Emekli maaşları insanca yaşanabilecek düzeye çıkarılmalı,
* Nüfus cüzdanına sahip olan bütün vatandaşlara, prim ödeme gücü olsun olmasın, eşit/ücretsiz/nitelikli sağlık hizmeti sunulmalıdır.
Biz karşı çıkarsak yapamazlar…