Milliyetçilik kavramı, 1789 Fransız devrimi ile ortaya çıkan tebaa mantığı yerine egemenliğin millete ait olduğu düşüncesi ile millet kavramını esas alarak, tüm ulusal sınırlar içerisinde yer alan unsurları eşit gören cumhuriyet ile şekillenen bir kavram olarak toplumun mülk sahibi kesimleri ile mülksüz kesimlerini sözde eşitlemiş gibi yaparak yada bunu görmezden gelerek özgür eşit yurttaşlar birliğini […]
Milliyetçilik kavramı, 1789 Fransız devrimi ile ortaya çıkan tebaa mantığı yerine egemenliğin millete ait olduğu düşüncesi ile millet kavramını esas alarak, tüm ulusal sınırlar içerisinde yer alan unsurları eşit gören cumhuriyet ile şekillenen bir kavram olarak toplumun mülk sahibi kesimleri ile mülksüz kesimlerini sözde eşitlemiş gibi yaparak yada bunu görmezden gelerek özgür eşit yurttaşlar birliğini tanımlama olarak adlandırılabilir. Ayrıca soy milliyetçilik kavramı da köken olarak ırkı, etnik temeli esas alan bir noktadan kalkışla daha sonra ulusçuluğa yönelen bir yapı olarak da ele elınabilir. Bu kavram demokrasinin ancak homojen toplumlarda olabileceğini iddia ederek her türlü etnik temizliği meşru gören bir kavramdır. Soy milliyetçilik kavramı günümüzde faşizmin geriletilmesini müteakip, genelde redediliyormuş gibi yapılarak, üst kimlik esastır mantığı ile üstü örtülmeye özen gösterilerek, Fransız cumhuriyetçiliğinden (ulusçuluk) farklı gibi görünse de her iki biçim birbirlerini zaman zaman destekleyen yada iç içe geçerek birbirini besleyen bir süreç olarak kavramsallaştırılmıştır.
Dünyada, işçi sınıfının mücadelelerinin gelişmesi ve sosyalizmin mümkün, görünür, elle tutulur bir olgu durumuna ulaşması ile beraber, milliyetçilik yukarıda anlattığımız kavramsallaştırma düzeyinin çok daha ötesine geçerek, Alman nasyonel sosyalizmini ve İtalya faşizmini yaratarak tepe noktasına ulaşmış ve dünyayı kanla yıkayan ideolojik bir fenomen haline gelmiştir.
İkinci dünya savaşı sonrasında faşizmin yenilgiye uğratılması sonrasında ırkçılık, milliyetçilik, ayırımcılık gibi kavramlar insanlık tarafından rededilen ancak bir biçimde her toplumsal sorunda yeniden üretilen farklı boyutlarda ve özelliklerde ama özde çok da değişmeyen bir yanılsama olarak proletaryanın nihai zaferine kadar karşımıza çıkacaktır.
Aşırı milliyetçilik ve ayırımcılık, kimsenin üstüne almak istemediği, kendisine yakıştırmayı sindiremediği, yada kendi düşüncesinin daha farklı olduğunu iddia etmesine karşın, egemen sınıflarca, milli birlik, beraberlik; tasada ve kıvançta ortaklık gibi kavramlarla yeniden üretilen genelde burjuva devletin içselleştirdiği bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu kavramsallaştırma, farklılıkları önemsizleştiren daha çok detaylarda olan bir çok benzeşmeyi öne çıkartan bir düşünce sistematiğini gerektirir.
Türkiye ise milliyetçiliğin, milliyetçileştirmenin en açık yaşandığı örnek ülkelerden bir tanesidir. Milli birlik ve beraberlik düşüncesi, kurtuluş savaşı motiflerinden beslenerek, Kemalist cumhuriyetin ana fikri olarak dış düşmanlara karşı bir söylem biçimiyken 1980’lerden sonra özellikle ulusal sınırlar içinde düşman aramaya yönelen her türlü farklılığı içimizdeki düşman kavramı içerisine almaya çalışan bir söylem ile yeniden üretilmiştir.
Kemalist cumhuriyetin ilk dönemlerinde, Osmanlıdan kalan mirasın devamı olarak var olan tüm etnik vb. farklılıklar silikleştirilmeye çalışılarak benzeşmeler Türk kimliği altında birleştirilmeye çalışılırken, 80’lerden sonra, resmi milliyetçilik çizgisi terk edilmemekle beraber egemen çizginin her bir tökezlemesinde, var olan verili duruma uygun olarak kendini yeniden dizayn ederek toplumun tamamının kaynaşmış, sınıfsız, tasada ve kıvançta ortak, toplum tasavvurundan, iddialarının gerçekleşmemesine paralel, çoğunluğun tasada ve kıvançta ortaklığı ilkesine doğru gerilemiş, toplumun tüm katmanlarında oluşan her türlü farklı kimlik talebini baskılayarak sürekli bir ötekileştirme çabası içerisinde yer alarak çoğunluk şovenizmi mantığını sosyo-ekonomik boyutta yeniden üretmeye yönelmiştir. Yaşanan süreç doğal olarak da kendi karşıtlarını yaratarak toplumsal bir yarılmanın temellerini atmıştır .O güne değin çok da yüzeye çıkamamış farklılıklar yüksek sesle dillendirilmeye başladığında milli birlik ve beraberlik görüntüsü işlevsizleşmiştir.
Bozulan bu görüntüyü mümkün olduğunca düzeltme iddiasındaki egemen bloğun bazı kesimleri yukarıdan aşağıya milli birliği yeniden örgütlemek için yada çoğunluk üzerindeki ideolojik hegemonyasını sürdürmek veya ötekine gözdağı vermek için, yasal yada değil “sivil toplum örgütleri” kurmaya girişmiş son yıllarda oldukça çok sayıda para-militer dernek ve kuruluşlar ortaya çıkmıştır. Bu kuruluşlar “Kemalizmi” yeniden diriltmek üzere yoğun çabalara girişmişlerdir. Bir zamanlar MHP içerisinde örgütlenen ancak daha sonraları Türk-İslam sentezine uygun davranış kalıbı oluşturmakta zorlanan ve MHP’nin imajına zarar verdiği düşünülerek uzaklaştırıldığı söylenen faşist eğilimlerden bir tanesi de İzmir’de Buduncular Derneği olarak karşımıza çıkarak, açık faşist (irrasyonel) söylemi ile taraftar bulmaya örgütlenmeye çalışarak örgütlediği güruh ile tüm farklı kimliklere saldırıya geçmeyi hedeflemiştir.
Buduncular, bir ırkın, bir milletin halkın üstünlüğüne dayanarak, bu ülkede yaşayan diğer halk ve topluluklara yönelik ayrımcılık ve nefret söylemini geliştirmişlerdir. Kürtlerin, çingenelerin, diğer farklı kimliklerin kısırlaştırılarak çoğalmasının engellenmesi ve bu nedenle çoğunluk şövenizminin ileride demografik olarak herhangi bir sıkıntıya düşmemesi için şimdiden önlem alınması için eylemler oluşturmayı hedeflemiştir. Aslında oluşan son verili durum 80’li yıllara kadar açıktan yapılmamasına özen gösterilen , ırkçılığın ve ayırımcılığın yükselen şövenist dalgadan güç alarak, toplum içerisinde kurgulanması hareketinden başka birşey değildir.
Mahkeme kayıtlarında yer alan sanık ifadelerinden anlaşıldığı üzere sivil polisler eşliğinde yapılan eylemlilik sıradan insanlar tarafından da tepki ile karşılanmış bu rahatsızlık üzerine eylemlerini tekrar etme şansı bulamamışlardır. İzmir halkının duyarlılığı önemlidir ancak yeterli değildir. Tüm demokratların barış yanlılarının, yaratılmak istenen şövenizm ve ırkçılık ortamından rahatsız olanların müdahaleleri ile geriletilmesi ve lanetlenmesi, ırkçı-faşist yapıların teşhiri ait oldukları tarihin çöplüğüne gönderilmesi ve ırkçı-faşist yapıların yasaklanması için her türlü mücadelenin yapılması bugün çok önemlidir.