Tarih her halkı zaman zaman zorlu bir imtihana sokar. Kolay değildir bu imtihandan geçmek, ayakta kalabilmek, sinmeden onurlu duruş sergileyebilmek. Korkaklık, basiretsizlik, çıkarcılık sarıp sarmalar insanları. Bataklık gibidir ortam. Karşı koyarsam, batar giderim zanneder insan. Kan ve savaşın uğultulu gürültüsü, tek sesliliğin ağırlığı ve dezenformasyon bombardımanı kör ve sağır eder çoğunluğu. Militarizm, savaş mekanizmasının en […]
Tarih her halkı zaman zaman zorlu bir imtihana sokar. Kolay değildir bu imtihandan geçmek, ayakta kalabilmek, sinmeden onurlu duruş sergileyebilmek. Korkaklık, basiretsizlik, çıkarcılık sarıp sarmalar insanları. Bataklık gibidir ortam. Karşı koyarsam, batar giderim zanneder insan.
Kan ve savaşın uğultulu gürültüsü, tek sesliliğin ağırlığı ve dezenformasyon bombardımanı kör ve sağır eder çoğunluğu. Militarizm, savaş mekanizmasının en güçlü silahını kullanmaktadır: Vatan! Bayrak! Namus! Şovenizmin sarhoş ettiği beyinler, düşünmez »Neden?« diye sormayı. Unutulmuştur, geçmişin muharebe meydanlarını, bir zamanlar çiçekler, marşlar, şarkılar eşliğinde savaşa yollanan milyonlarca emekçinin, yoksulun cesetlerinin kapladığı. Unutulur, savaşın yalnızca egemenlere yaradığı; külfetini, yükünü işçinin, yoksulun, sıradan halkın taşıdığı.
Ama egemenlerin kanlı kadehinin sarhoşluğu çabuk geçer. Savaş sürdükçe, yirmi yaşının baharındaki oğulların bedenleri bayrağa sarılı çinko tabutlarda geri gelmeye başladıkça, uzaklardaki şiddetin kapının önüne gelme tehlikesi baş gösterdikçe, duman dağılır. »Düşmana« sıkılan her kurşun, atılan her bomba, daha fazla yoksulluğa, daha fazla baskıya, artan ekonomik krize ve hatta »teröre« dönüşerek geri geldikçe, akıllar başa gelir. Vatan, bayrak, namus adına yapılanlar birer birer ortaya çıkınca, sarhoşluğun yerini utanç alır.
Yaşadığım Almanya bunun bir ibret âbidesidir. 1933’de iktidarın teslim edildiği Nazileri Alman halkının büyük bir çoğunluğu destekliyordu. Komünistler, sosyal demokratlar, Nazi karşıtları tutuklandığında, sinagoglar yakılıp, Yahudiler toplama kamplarına tıkıldığında, karşı çıkan çok azdı. 1939’da Polonya’ya saldırıldığında »Üçüncü Rayh bin yıl yaşayacak« naraları atılıyordu. Almanlar öylesine sarhoştu ki, 1945’de Alman kentlerinin bombalandığı, savaşı kazanma olasılığının bariz bir biçimde bittiği günlerde, Goebbels’in »topyekûn savaş« çığlığını kendilerinden geçerek alkışlamışlardı. On milyonlarca insanın yaşamına mal olan Alman faşizmi yenilip, vahşeti görüldüğünde, bunun utancı Alman halkının alnına bir daha silinmemek üzere kazınmış oldu. Alman halkı, tarihin bu zorlu imtihanından geçer not alamamıştı.
Günümüz Türkiye’si ile 1933 Almanya’sı arasında korkunç benzerlikler görüyorum. Türklerin küçümsenemeyecek bir kesiminde gelişen Kürt düşmanlığının, linç girişimlerinin, savaş ve şiddet yatkınlığının, »dişe diş, kana kan, intikam« havasının, 1933 Almanya’sındaki toplumsal ruh hâlinden pek büyük bir farkı yok. İnternetteki haberlere yapılan binlerce »sıradan vatandaş« yorumlarını okursanız, bu benzetmeyi siz de yaparsınız.
İnkâr üzerine kurulu, 84 yıldır ırkçı devlet ideolojisini güden, yaşamın her alanına hakim bir Cumhuriyet’in kendi vatandaşlarına özgürce düşünme fırsatı vermediği, yani asıl suçun halkta olmadığı söylenebilir. Doğru, ama madende bayrak açan işçisiyle, şehit cenazelerini intikam mitinglerine çeviren kitleleriyle, gazeteciliğin tüm kurallarını bilen, ama Genelkurmay açıklamalarını sorgulamadan haber olarak veren medyası ve her şeyi bilmelerine rağmen »üç maymunu« oynayan aydın kesimiyle, Türk toplumunun hiç mi kabahati yok?
Yürütülen kara harekâtı, Türklerin karşı karşıya oldukları zorlu imtihanda, doğru yanıtı verebilmeleri için bir fırsat. Bu yazıyı kaleme aldığım saatlerde harekâtın bitirilmek üzere olduğuna dair haberler geliyordu. Harekâtın bitmesi, verilmesi gereken yanıtı ertelemiyor, çünkü harekâtla birlikte Kürt sorunu bitmiş olmuyor.
Günümüzün, pek de uzak olmayan bir gelecekte utanç duyulan bir geçmiş olmasını istemeyen herkes şimdi tavrını açıkça sergilemeli. Askerî vesayet rejimi ile emperyalizmle kolkola giren AKP hükümetini tecrit etmek, saldırganlıklara karşı etkin adım atabilmek ve savaşa karşı çıkıp, Kürt sorununun barışçıl, demokratik, eşit çözümü için taraf olmak gerekmektedir. Bu taraflılık, ortak örgütlenme ile taçlanırsa, demokrasi ve barış yolunda en önemli adımı atarak, tarihin zorlu imtihanından geçer not almak olanaklı olacaktır.