Hükümet cephesinde asıl endişe kapatılmak değil, Erdoğan ve Gül’e siyaset yasağı. Krizden çıkış yolu var Ankara’da telefonlar ediliyor: ‘Başsavcıya yargısız infaz olmasın’. Telefonlar ediliyor: ‘Demokrasinin infazına göz yumulmasın’. Telefonlar ediliyor: ‘Derin devlet devrede’. Telefonlar ediliyor: ‘Din devletinden dönüldü’. Ankara’da kafalar da karışık, ortam da karışık. Daha birkaç gün öncesine kadar gündem PKK ile mücadele, Kürt […]
Hükümet cephesinde asıl endişe kapatılmak değil, Erdoğan ve Gül’e siyaset yasağı. Krizden çıkış yolu var
Ankara’da telefonlar ediliyor: ‘Başsavcıya yargısız infaz olmasın’. Telefonlar ediliyor: ‘Demokrasinin infazına göz yumulmasın’. Telefonlar ediliyor: ‘Derin devlet devrede’. Telefonlar ediliyor: ‘Din devletinden dönüldü’.
Ankara’da kafalar da karışık, ortam da karışık.
Daha birkaç gün öncesine kadar gündem PKK ile mücadele, Kürt sorununda reform paketi, küresel ekonomik kriz, sosyal güvenlik yasası ve ona karşı yükselen toplumsal protesto iken, bugün kimse bunlarda söz etmiyor. Söz etmeyince o sorunlar buharlaşmıyor elbette, ama söz edilmiyor. Çünkü Ankara’da 14 Mart akşamından beri tek konu Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın Anayasa Mahkemesi’nden AK Parti’nin laiklik karşıtlığının odağı haline geldiği iddiasıyla açtığı kapatma davası var.
Durum öyle karışık ki, hükümet şöyle bir gündem ortadayken en kısa Bakanlar Kurulu toplantılarından birini yaptı. Çünkü öğleden sonra Estonya Başbakanı gelecekti ve Başbakan Tayyip Erdoğan bir an önce grubunu Meclis’te toplamak istiyordu.
Bu olağanüstü toplantının asıl amacının AK Partililere ‘sakin olun, aleyhimizde kullanılabilecek sözler söylemeyin’ demek olduğu anlaşıldı. Ancak dün en çok konuşulan konulardan birisi de Başbakan Erdoğan’ın hafta sonunda Şanlıurfa ve Mardin’deki konuşmalarına hâkim olan ‘Biz ve onlar’ söyleminin 22 Temmuz’daki seçim zaferi ardından yaptığı konuşmadaki kucaklayıcı tavrı ile ne kadar çelişkili olduğu idi.
Erdoğan’ın 22 Temmuz’dan bugüne getiren tutum değişikliğinde, 2008 başından itibaren üniversitelerde başörtüsü/türban sorununu gündeminin en üst sırasına almasının ve bu konuda MHP ile ittifaka girme sürecinin bulunduğu görülüyor.
Hükümet cephesinde şu hava hâkim: ‘Bir yandan küresel ekonomik krizle başa çıkmaya çalışıyoruz. ordu PKK ile savaşta, AB ile müzakere sürecinde sorunlar var, Ermeni meselesi kapıda. Türkiye’nin tam güçlü hükümete ihtiyacı olduğu sırada bu yapılan baltalama değilse nedir?’ Bu çerçevede dün borsa ve genelde ekonomide yaşanan çalkantıyı, küresel boyutu öne çıkarmadan kapatma davası ve yargıya bağlama eğilimi Başbakan Erdoğan tarafından gündeme getirildi.
Asıl endişe kapatma değil yasak
Hükümetin asıl endişesi Anayasa Mahkemesi’nden kapatma kararı çıkması değil. Türkiye’de parti kapatmaların ne anlamı, ne önemi kaldı; bir parti daha kuruluverir. Asıl endişle, hareketin
doğal lideri olan Erdoğan, ya da misyonu sürdürecek güçte tek isim gibi duran Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül’e siyaset yasağı gelmesi. O durumda hareketin ciddi yara alması endişesi var.
Öte yandan hükümet cephesinde kapatma talebinin acaba Ergenekon çetesi soruşturmasına derin devletin cevabı mı olduğunu soran yalnızca Kültür Bakanı Ertuğrul Günay değil. Erdoğan’ın bu konuya grupta değindiği kulise sızdı. ‘Ben komplo teorilerine inanmam, ama..’ diye cümleye başlayan, sözü buraya getiriyor. (Fikret Bila’nın ‘Komutanlar Cephesi’ kitabının yaptığına benzer bir etkiyi, şu sıra hükümet çevrelerinin favorisi olan, Şamil Tayyar’ın ‘Ergenekon Operasyonu’ kitabının yaptığı anlaşılıyor.) Hükümet ile kendisine bağlı kurumlar ve yargı arasında derin bir güvensizlik mevcut.
Yargı cephesi: Hükümetle hisler karşılıklı, güvensizlik dibe vurmuş durumda. Sabah saatlerinde Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt’ün yaptığı ‘telaşa mahal yok’ mealindeki açıklama, kurumun kendisini ne denli baskı altında hissettiğini gösteriyordu. Öğle saatlerinde Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker’in başsavcısına sahip çıkan, eleştirilerin ‘sınırı aşmamasını’ isteyen açıklaması geldi.
Asker cephesi: Asker sesini yükseltmiyor. Ancak bu sessizliğin altında, kendi taraflarından gelse ‘siyasete müdahale’ diye itham edilecek sözlerin, yargı zemininde dile getirilmiş olmasından duyulan hoşnutluk yok değil. Kapatma davasıyla kendi açılarından son dönemde PKK ile mücadele çerçevesinde hükümetle ortak zeminde mücadeleye halel gelmeden, hükümetin laiklikle ilgili memnun olmadıkları tutumuna dur denilmiş oldu. Hoşnutluk bundan.
Erdoğan, aslında yanlış yolu görüp yenisine geçebilen bir yapıda. Erbakan’ın İslam devrimine yakın çizgisini terk ederek AK Parti’yi kurması bunu gösteriyor. Şimdi ‘yola devam’ için bir balans ayarı daha yapması gerekebilir. Bundan kendisi de ülke de yararlı çıkabilir ve bu manevra alanı hâlâ kaybolmuş değil.
Radikal