Yoldaşlar, Yoldaş Fidel’in 14 Ocak’taki yazısında bizi uyardığı şekilde, halkın bu meclisten istediği şey çok açıktır: diyalektik ve yaratıcı olmamızı gerektiren tarihsel bir konjonktürde Devrim’i güçlendirmeye devam etmek. Bu meclis tarafından henüz seçilen Devlet Konseyi’nin oluşumu, hem Küba’da hem de dünyada büyük beklentiler uyandırmıştır. Bu beklentilerin en önemlisi, Fidel tarafından 18 Şubat tarihli mesajında dile […]
Yoldaşlar,
Yoldaş Fidel’in 14 Ocak’taki yazısında bizi uyardığı şekilde, halkın bu meclisten istediği şey çok açıktır: diyalektik ve yaratıcı olmamızı gerektiren tarihsel bir konjonktürde Devrim’i güçlendirmeye devam etmek. Bu meclis tarafından henüz seçilen Devlet Konseyi’nin oluşumu, hem Küba’da hem de dünyada büyük beklentiler uyandırmıştır.
Bu beklentilerin en önemlisi, Fidel tarafından 18 Şubat tarihli mesajında dile getirilmiştir. Devrim’in liderliği olarak bu mesaja, soğukkanlı, olgun, özgüvenli, üzüntüyle devrimci kararlığı birleştiren halkımızı tebrik etmekten başka ekleyebileceğim bir şey yok.
Daha önce de sıkça belirttiğim gibi, Küba Devrimi’nin sadece bir Başkumandanı olduğu inancıyla bana verilen sorumluluğu kabul ediyorum.
Fidel, Fidel’dir. Bunu çok iyi biliyoruz. Fidel’in yeri doldurulamaz ve o fiziksel olarak bizimle olmadığı zaman da halk onun eserini sürdürecektir. Onun fikirleri, ülkemizin temsil ettiği onur ve adaletin oluşturulmasını sağlayan fikirleri daima bizimle olacaktır.
Küba ulusunun birliğinin garantisi olan Komünist Parti, halkımızın liderine olan güveninin tek mirasçısıdır. Oy verenlerin yüzde 97,7’sinin evet dediği referandumla onaylanan Anayasa’mızın 5′ Maddesinde belirtildiği şekilde, parti, devletimizin ve toplumumuzun en yüksek lider gücüdür.
Hayatın bir gerçeği olarak Devrim’i kuran ve güçlendiren nesil gittiğinde bu inanç özellikle önemli olacaktır.
Neyse ki, bugün o durumu yaşamıyoruz. Fidel burada, zihni her zamanki gibi berrak, analiz ve öngörü kapasitesini güçlendirmiş, eskiden günlük sorunlara ayırdığı zamanı artık çalışmaya ve düşünmeye ayırabiliyor.
Sürekli iyileşmesine karşın fiziksel durumu, sonu gelmeyen çalışma oturumlarına katılmasını, aralardaki birkaç saatlik dinlenmelerle yetinmesine elvermiyor. Devrim mücadelesinin ilk yıllarından itibaren, özellikle o uzun Özel Dönem sırasında, bir gün bile dinlenmeden çalışmıştı.
Yoldaş Fidel’in kararı, temsil ettiği örneği daha da yücelten yeni bir katkı olarak, Devrim’in sürekliliğini göstermektedir ve Marti’nin “Dünyanın bütün görkemi bir mısır koçanındadır” ifadesiyle sunduğu hayat rehberiyle tutarlılık içindedir.
Benzer şekilde, devrim mücadelesine ve insanlığın en asil fikirlerine ve amaçlarına gücü yettiğince katkıda bulunmayı sürdürme kararından anlaşılacağı üzere, kararlılığında bir değişiklik yoktur.
Bu nedenle, halkımızın iradesini ifade ettiğimden emin bir şekilde, Devlet iktidarının üst organı olan Meclis’ten, bana, Devrim’in en büyük lideri yoldaş Fidel Castro Ruz’a, ulusumuzun geleceği için önemli kararlarda, özellikle savunma, dış politika ve ülkenin sosyoekonomik kalkınmasına ilişkin konularda danışma izni vermesini istiyorum.
Bu ve başka birçok nedenden ötürü, Fidel’in yazılarında belirttiği temel fikir ve kavramları ele almak istiyorum. Bu fırsatı değerlendirerek, son derece eğitici oldukları ve Fidel’in geleceği görme yeteneğini gösterdikleri için, bu yazıları incelememiz gerektiğini belirtmek istiyorum.
Raul Roa’nın çevresindekilere sık sık söylediği bir şey vardı: “Fidel otların büyüyüşünü duyuyor ve ötede neler olup bittiğini görüyor.” Yoldaş milletvekilleri; bana bahşedilen görevle halkıma karşı aldığım sorumluluğun farkındayım.
Ancak aynı zamanda hep olduğu gibi, çeşitli düzeylerde sorumluluk sahibi kişilerine desteğine güvenebileceğimi biliyorum ve daha da önemlisi, kendileri olmadan bizim gibi bir toplumun başarılı olamayacağı yoldaşlarımın desteğine güvenebileceğimi biliyorum.
Meclis, Parti’nin Siyasi Büro’sunun görüşüne uygun olarak, yoldaş José Ramón Machado Ventura’yı Devlet Konseyi Birinci Başkan Yardımcılığı’na seçmiş ve ardından Bakanlar Konseyi’nin Birinci Başkan Yardımcılığı’na atanmasını onaylamıştır.
Bu mevkie ilişkin önerimde belirttiğim gibi, mevcut koşullarda bu yoldaşımızın Devlet ve Hükümet’te bu iki sorumluluğu üstlenmesi uygundur.
Ventura’nın devrimci hayatını, inançlarını, deneyimini ve bilgisini, lider ve insan olarak niteliklerini düşününce, bu önemli görevleri yerine getirebileceğinden kuşku duyulmamaktadır.
Benzer şekilde, Meclis, Anayasa’nın 75’inci Maddesine uygun olarak, bu yıl içerisinde Hükümetin bileşimini incelemeyi kabul etmiştir.
Atamalardan ziyade devletin merkezi yönetimine ilişkin kurumlar sisteminde gerekli değişikliklerle ilgilendiğimizden bu zamanında alınmış bir kadardır.
Devrim’in ilk 15 yılı boyunca, kapitalizmden devralınan devlet yapıları, radikal ekonomik, siyasi ve sosyal değişimlere uygun görevleri yerine getirirken değiştirilmiştir.
1960’lardaki sanayileşme atılımı, ne kadar eksikli olursa olsun, bu koşullara uygun bir sistemi yapılandırmamızı sağlamıştır. Bu sürecin ardından, hem iyi hem kötü deneyimlerle, kendimizi sosyalist ülkelerle aynı seviyeye çıkardık.
Son olarak 1994’te, Özel Dönem’in en kritik anında, kurumların azaltılması ve birleştirilmesi, görevlerin yeniden dağıtılması anlamında önemli düzenlemeler yapıldı. Ancak bu değişiklikler son derece farklı, düşman ve oldukça tehlikeli bir senaryoya karşı hızla harekete geçmek için alelacele gerçekleştirilmişti.
O günden bu yana geçen on dört yıl boyunca, ulusal ve uluslararası koşullar önemli derecede değişmiştir. Bugün, Devlet’in merkezi yönetimi altında daha az sayıda kurumla ve yeniden düzenlenen işlevlerle daha pratik ve operasyonel bir yapı gerekmektedir.
Bu sayede önemli bir toplantı, koordinasyon, izin, uzlaşma, yasama, kura ve düzenleme yükünü azaltmış olacağız. Ayrıca hâlihazırda çeşitli organlarca yerine getirilen belirleyici ekonomik faaliyetleri bir araya getirmemizi ve kadrolarımızı daha iyi kullanmamızı sağlayacaktır. Özetle, hükümetimizin çalışmaları verimlileştirilmelidir.
Meclis, önceki yasama organına göre yüksek bir oranda yenilenmiştir. Kadın vekillerin sayısı yüzde 7 oranında artmış, toplam kadın vekil oranı yüzde 43’le meclisin yarısına yaklaşmıştır. 18 ile 36 yaş arasındaki genç milletvekillerinin sayısı da 23’ten 36’ya yükselmiştir. Ancak, altmış yaşının üstünde çok sayıda milletvekilimiz de bulunmaktadır.
Çok sayıda milletvekilimizin doğrudan üretim hizmetleriyle ilişkili olması, yani işçi, çiftçi ve emekçi kesimden olması da önemlidir. Aynı durum silahlı kuvvetler, sporcular, sanatçılar, yazarlar, gazeteciler, öğrenci liderleri ve halk konseylerinde çalışan yoldaşlarla birlikte meclisin yarısından fazlasını teşkil eden diğer meslek grupları için de geçerlidir.
Bu veriler ve sizden, ulusal kadrolardan emeklilere ve dini liderlere kadar üstlenilen görevlerin dökümü, buradaki toplamın aslında Küba toplumunun küçük ölçekli bir modeli olduğuna işaret ediyor.
Bu bir gösterge olsa da tek başına parlamentonun görevini yerine getirebileceğini garanti edemez. İlk ve en önemli olarak, bütün üyelerin, özellikle komisyonlarda çalışarak belli konulara odaklanmaya ve daha çok sayıda yoldaşın fikrini almaya zamanı olanların zeki, örgütlü, yaratıcı olması ve güçlü bir performans göstermesi gerekir.
Yoldaş Fidel’i vekil olarak seçen Santiago de Cuba’ya geçen yıl Aralık ayında yaptığım ziyarette, devrimi geliştirmek için onun ardındaki büyük desteğin bizden yaptığımız her şeyi sorgulamamızı istediğini söylemiştim.
Ayrıca, halkın tek bir parti altında sıkıca birleştiği zaman, bunun bütün toplumlardan daha demokratik olması gerektiğini de be
lirtmiştim. Böyle bir toplum elbette, insanlığın diğer eserleri gibi, geliştirilebilir. Ancak şüphesiz toplumumuz tamamen adildir ve toplumdaki herkes fikrini ifade etme ve mutabık olduğumuz şeyleri hayata geçirme şansına sahiptir.
Doğası gereği antagonistik çelişkilerin varlığını imkânsız kılan bizim gibi toplumlarda muhalefetten korkmak için bir sebep bulunmamaktadır, çünkü toplumumuzu oluşturan sosyal sınıfların kendileri antagonistik değildir. En iyi çözümler, farklı görüşlerin derinlikli bir alışverişinden gelir, bu fikir alışverişi de mantıklı amaçlarla yapılmakta, görüşler sorumluluk duygusuyla dile getirilmektedir. Kübalıların çoğunluğu, en iyi bilim insanlarımızdan, aydınlarımızdan, işçilerimizden, çiftçilerimizden ve öğrencilerimizden en mütevazı ev kadınlarına kadar böyle davranmaktadır.
Devrimin farklı aşamalarında, bugün olduğu gibi, stratejik konuları ve gündelik hayatların zorluklarını nesnel olarak değerlendirirken, daima siyasi olgunluk ve gerçeklerin farkında olma anlamında bir örnek teşkil etmişlerdir.
Bu arada, toplumun yegâne zenginlik kaynağının verimli çalışmada yattığını, özellikle insanların ve kaynakların verimli bir şekilde kullanılmasında olduğunun bilincindedirler. Devrim’in sonunu tahmin etmeye çalışan uluslararası felaket tellalları, 26 Temmuz’da Camagüey’de yapılan konuşmayı inceleyip tartışırken eleştirilerini abartmaya çalıştı. Bu konuşmanın, sosyalizm içinde bir tartışma ve eleştiri olduğunu görmezden geldi. Bu, birkaç ay sonra, 20 Ocak’ta tamamlanan seçim sonuçlarıyla da doğrulandı.
Bazı insanların doğru düzgün bilgi almadan konuşmaya meyilli olduğu doğrudur. Bu insanlar, mantıklı konuşup konuşmadıklarını düşünmeden taleplerini sayarlar. Kural olarak görevleri görmeden hak isteyenlerle aynı yerde dururlar.
Fidel’in 16 Ocak’taki yazısında belirttiği gibi: “Bizim kararlı ve değerli Devrim’imizden mucizeler bekliyorlar.” Onların ifade özgürlüğüne karşı çıkmıyoruz ancak bunu yaparken yasalara saygı duymaları gerekir.
Bu tarz bir ifade karşısında ne marjinal davranabiliriz ne de naif kalabiliriz. Kişisel sorunlar veya bilgi eksikliği nedeniyle çaresizlikle hareket edildiğinde sabırlı olmalı ve gerekli argümanları sunmalıyız.
Ama eğer birisi, ilgi odağı olma, hırs, demagoji, oportünizm, taklit, kabalık veya benzeri insani zaaflarla baskı uygulamaya çalışırsa, onlara kararlılıkla karşılık verir, incitmeden ama eğriye eğri, doğruya doğru konuşuruz.
Unutmamalıyız ki düşman asla uyumaz, daima bize zarar vermek için dikkatsiz bir anımızı bekler.
Herkesin fikirlerini dürüstçe belirtmesinden kaçınmamalıyız. Bu çok gerekli ve faydalı bir şeydir çünkü ülkemizin vatandaşları ne zaman bir şey söylese, yaygaracılar bunları dünyanın başka yerlerinde duyup duymadıklarına bakmadan konuşuyorlar.
Bu tür mesajların insanları yanlış bilgilendirmek, kafa karışıklığına neden olmak amacı taşıdığının farkındayız. Ancak bizi bunlarla korkutmak gibi saçma bir fikirleri varsa, onlara, burada bulunma nedenimizin – hep bulunacağımız gibi – halkımızın ve Devrimimizin korku veya tereddüt hissetmeden, gerçeklerle, dünyanın en büyük askeri ve ekonomik gücünün her tür saldırısına karşı vermesi olduğunu söylerim.
Buna pek çok örnek verilebilir. Adaletsizce hapsedildikleri on yıl boyunca iradelerini kırmaya yönelik her tür girişime karşı onurlu duruşlarını değiştirmeyen Beş Kübalı yeterli bir örnektir.
Bu fırsatı değerlendirerek, Fidel’in mesajının yayınlanmasının ardından dünyanın dört bir yanından dayanışma, saygı, sevgi, cesaret ve haklı endişelerini bildiren devlet ve hükümet liderlerine, siyasi partilere, sivil toplum örgütlerine, önde gelen aydınlara ve sıradan insanlara halkımız adına teşekkür ediyorum. Bize olan güveninizi asla boşa çıkarmayacağız.
Aynı zamanda emperyalistlerin ve onların işbirlikçilerinin saldırgan ve açıktan müdahalesi açıklamalarını da not ediyoruz.
Beklendiği üzere, ABD Dışişleri Bakanlığı hemencecik yaptığı açıklamada mevcut yönetimin politikaları doğrultusunda ablukanın devam edeceğini duyurdu. Diğerleri, belli farklarla, Küba’nın onca yıllık mücadelesini hiçe sayarak bir “geçiş” süreci başlatılmasını, ülkemizle ilişki kurmak için şart koştular.
Onlar, tam egemenliği ve bağımsızlığından gurur duyan halkımız hakkında hiçbir şey bilmiyorlar! Devrim, özgür erkeklerin ve kadınların eseridir ve daima tartışmalara açık olmuştur, ancak asla baskılara boyun eğmemiş, kimsenin etkisinde kalmamıştır. Sadece, Fidel’in Cuma günü yayınlanan yazısının bütün bunlara ustaca cevap verdiğini söylemekle yetineceğim.
Ülkenin içeride karşılaştığı zorluklar, öncelikler hakkındaki kararlar ve bunların çözümü mutlaka mevcut kaynaklara ve ilgili parti, devlet veya hükümet kurumlarının yaptığı derin, mantıklı ve kolektif analizlere bağlı olacaktır. Gerektiğinde hayati konularda toplumun ilgili kesimine veya tümüne danışılacaktır.
Bazı şeyleri enikonu düşünmek için zaman gereklidir çünkü uydurmacılık, yüzeysellik ve acelecilikle yapılan hatalar ciddi sonuçlar doğurabilir. Elimizdekinden daha fazlasını harcayamadığımız için iyi bir planlama en önemli şeydir. Bu nedenle her şeyi iyi düzenlemeli, düzgün ve disiplinli bir şekilde çalışmalıyız. Bu çok önemlidir.
Bu sorunları tartışırken, Fidel’in 18 Şubat’taki yazısında belirttiği gibi, Küba’nın mevcut sorunlarının her birinin bir satranç oyunundakinden bile daha fazla değişkenle düşünülmesi gerektiğini unutmamalıyız. “Tek bir ayrıntıyı gözden gelmemeliyiz. Eğer devrimci bir toplumda insanoğlunun zekâsı içgüdülerine üstün gelecektir ancak bu zorlu bir yoldur.” Disiplinin önemini tekrar vurgulamak istiyorum. Hepimiz daha fazlasını istemeli ve birbirimizi desteklemeliyiz. Gerekirse, yöntemleri geliştirmede birbirimize yardımcı olmalı ve kolektif bir şekilde bu yöntemleri desteklemeliyiz.
Marjinal girişimlerden, yetkinin veya adaletin kötüye kullanılmasından bahsetmiyorum. Demek istediğim, disiplinin ve sosyal düzenin güçlendirilmesi için ne gerekiyorsa yapmamız gerektiğidir. Bunu yapmazsak, halkımız acı sonuçlarına katlanmak zorunda kalır.
Bunun nesnel kısıtları olduğu doğrudur. Bu kısıtları iyi biliyoruz ve onları mümkün olduğunca gidermek için her gün didiniyoruz. ABD yönetiminin ülkemize karşı yürüttüğü sıcak savaşı göz önünde bulundurarak, toplumun her alanında gelişmek için bir ön koşul olan ekonominin güçlendirilmesi için büyük çabalar gerektiğinin farkındayız.
Devrim zaferinden bu yana niyetleri değişmedi; özgür olma kararından vazgeçmesi için halkımızı süründürmeye çalıştılar. Bu, gözümüzü korkutmaktan öte bizi güçlendirmesi gereken bir gerçektir.
Bu durumu hatalarımızın mazereti olarak kullanmaktansa, daha iyi hizmet vermek, üretim güçlerinin önündeki engelleri kaldırmanın yollarını bulmak ve tasarruflarımızın, iş gücünün doğru şekilde örgütlenmesiyle ortaya çıkan ciddi potansiyeli değerlendirmek, daha fazlasını üretmek için bize cesaret vermelidir.
Bağımsızlık savaşından bugüne değin olan tarihimiz bize, zorluklar ne kadar büyük olursa, düzen, disiplin ve birliğe o kadar ihtiyaç duyulduğunu öğretmiştir. Örgütsüzlük, düzensizlik ve umursamazlık, mücadele eden bir halkın en büyük düşmanlarıdır.
Tekrar belirteyim ki ülkenin önceliği halkın, hem maddi hem de manevi anlamda temel ihtiyaçlarını, ulusal ekonominin sürekli güçlendirilmesi ve, yine söylüyorum, kalkınmanın ko
şulu olan üretici zemin temelinde karşılanması olacaktır. Bunun bir örneği, tarım ve hayvancılıkta üretimi arttırmak, her bölgede bu işle ilgilenenlerin, üreticilerin geniş katılımıyla analiz edildiği şekilde, bu ürünlerin daha iyi pazarlanmasını sağlamak için önerilen önlemlerdir.
Bu şekilde ülkenin hayati önem taşıyan bütün sorunlarına karşı çabalarımızı sürdüreceğiz. Örneğin şu anda, yoldaş Fidel’in Mart 2005’te önerdiği “Küba peso’sunun ilerici, kademeli ve önemli bir şekilde değer kazanması” için geliştirdiği fikirlerin zamanında uygulanmasıyla ilgili koşulları inceliyoruz. Aynı zamanda, ekonomide çift para birimi olgusunu ele alıyoruz.
Bizim durumumuzda olduğu gibi, halkın, özellikle en alt tabakaların gelirlerini ve tasarruflarını korumak ve düzenli olarak arttırmak için sıkı bir irade var ancak bunlar çok hassas ve karmaşık konular.
Olumsuz etkilere veya tutarsızlıklara yol açmamak için, para birimine ilişkin her tür değişiklik, pek çok şeyin ötesinde, ücret sistemi, perakende fiyatları, yetkilerin yanı sıra, ekonomimizin güncel koşullarında mantıksız ve sürdürülemez hale gelmiş karne sistemi gibi, eşitlikçi bir temelde dağıtılan hizmet ve ürünlere verilen teşvikler göz önünde bulundurularak kapsamlı bir yaklaşımla gerçekleştirilecektir.
Bugün, ücretler yeterli düzeyde yükselene ve her bireyin yaşam standardı onların yasal gelirleriyle uyumlu ve onların topluma katkılarının önemi ve niceliğiyle örtüşür hale gelene kadar ilerlemek bizim stratejik hedefimizdir.
Fidel’in 16 Ocak tarihli yazısında belirttiği gibi: “Üretebilecek durumda olduğu halde üretmeyen veya çok az üretenlere hiçbir şey veremeyiz. Elleri ve zihinleriyle çalışanların yeteneklerini ödüllendirmeliyiz.” Aynı zamanda öncelik sırasında göre diğer sorunları da inceliyoruz ve ilerleme hızımız bu sorunların karmaşıklığına ve mevcut kaynaklara bağlı.
En iyi çözümleri bulmak için temelimiz, giderek büyüyen maddi olanaklarımız ve örgütlü yeteneklerimizdir: eğitimli, yüksek bir siyasi kültüre sahip ve Fidel’in 24 Ocak’taki yazısında belirttiği ilkeler etrafında sıkıca birleşmiş bir halk. Fidel o yazısında “Benim için birlik, mücadelede riskleri, fedakârlıkları, hedefleri, fikirleri, kavramları ve stratejileri paylaşarak tartışmak ve analiz etmektir” diyordu. “Birlik, militan devrimcilerle ortak hiçbir paydası olmayan teslimiyetçilere, vatan hainlerine ve çürümüş bireylere karşı ortak bir şekilde mücadele etmektir.”
Meclisin bir önceki oturumunda söylediklerimi yineleyeceğim: “Bu birliğin devasa olanaklarının elle tutulur sonuçlar üretmesi için, bütün kurumların ve örgütlerin gerekli bir bütünlük içinde çalışması elzemdir.”
Kurumsallaşma – tekrarlıyorum – kurumsallaşma, bu kararlı amacın önemli bir desteği ve Devrim’in siyasi alanda yenilmezliğinin payandalarından biridir. Bu nedenle onun sürekli gelişmesi için çalışmalıyız. Asla yaptıklarımızın mükemmel olduğunu düşünmemeliyiz.
Bizim demokrasimiz, diğer birkaç demokrasi kadar katılımcıdır ancak devlet ve hükümet kurumlarımızın işlevlerinin halkımızın haklı olarak istediği ölçüde verimli olmadığının farkında olmalıyız. Bu hepimizin üzerinde düşünmesi gereken bir konudur.
Aralık ayında aşırı düzenleme ve engelleme durumundan bahsetmiştim ve önümüzdeki haftalarda bunların en basitlerini kaldırmaya başlayacağız. Bu kısıtlamaların çoğu, örneğin bazı ücretlerin kesilmesi, büyük sıkıntıların yaşandığı bir dönemde yeni eşitsizliklerin doğmasını engellemeye yönelikti.
Bazılarına basit görünse bile bazı süreçlerin azaltılması, kapsamlı bir çalışma ve bazı yasal düzenlemelerin kaldırılmasını gerektirdiğinden biraz zaman alacaktır. Ayrıca bu kısıtlamaların çoğunun, art arda gelen ABD hükümetlerinin ülkemize karşı aldığı önlemlerden kaynaklandığı unutulmamalıdır.
Başka bir konu da, her yerde aynı reçeteyi uygulama eğilimidir. Bunun sonucu olarak — bu muhtemelen en kötü sonuçtur — çoğu insan her sorunun çözülmesi için ulusal ölçekte bir önlem alınması gerektiğine inanmaktadır.
Pek çok açıdan yerel inisiyatifler etkili ve uygulanabilir durumdadır. Bu, geçen 26 Temmuz’da söylediğim gibi, doğrudan süt dağıtımı örneğiyle kanıtlanmıştır. Bu deneyim ülkemizdeki 13 bölgenin 64 belediyesine kadar uzanmıştır ve 40 belediye, sistemi tam anlamıyla uygulamayı başarmıştır. Diğer belediyelerde ve süt ürünleri sanayisinde de ilerleme kaydediyoruz.
Bu hayati ürünün hızlı ve düzgün dağıtımını sağlama amacının yanı sıra, bu program geçen yılın son birkaç ayında, tonu 5 bin dolardan, 6 bin ton süttozunun maliyeti olan 30 milyon dolar tutarında tasarruf etmemizi sağladı.
Ek olarak çevrilebilir para birimindeki harcamalarda, 2,6 milyon tutarında azalma görüldü. Bu tutar 600 bin litre akaryakıt fiyatına tekabül etmektedir.
Çeşitli sektörlerden farklı örnekler verilebilir. Bu nedenle yönetimin her kademesinde benzer çözümler geliştirmeye devam etmeliyiz.
Yoldaşlar: 1895’te, böyle bir günde, Marti’nin çağrısına kulak veren eski ve yeni kuşaklar ABD’nin askeri müdahalesiyle tehlikeye düşen bağımsızlık için mücadelelerine yeniden başladı. Ondan yarım yüzyıl sonra, tekrar birlik olarak aynı düşmana karşı savaştık.
50 yıl önce, Sierra Maestra’da Radio Rebelde’nin ilk yayını için, 1976’da sosyalist anayasamızı ilan etmek için bu tarihi seçmemiz bir tesadüf değildi.
Savaşımızın 113’üncü yıldönümünde, gerçekten zorlu sorunlarla karşı karşıyayız. Bunlarla baş etmek için Fidel’in 10 Aralık’ta yazdıklarını hatırlayalım: “Her Kübalı için, Marti’nin çatık yüzü ve Maceo’nun soluk bakışı, rahat bir yaşama değil, çetin bir görev yoluna işaret etmektedir.”
Çok teşekkürler.
Kaynak: Prensa Latina Türkçe