Cumhuriyet matbaasında grevdeyiz. Cumhuriyet Vakfı Başkanı ve gazetenin “ağzından çıkan söz kanun” adamı İlhan Selçuk “nuh diyor peygamber demiyor”. İşçilerin yeniden sendikalaştıkları için işten atılan arkadaşlarına sahip çıkıp baskıyı durdurmalarını bahane ediyor, “ben teröristlerle aynı masaya oturmam” diyor. Uzun yıllardır Cumhuriyet matbaasında çalışan işçiler, “İlhan Selçuk bize öfkeli, sendikaya razı olmayacak” diyorlar. “Gazeteyi durdurmakla ipleri […]
Cumhuriyet matbaasında grevdeyiz. Cumhuriyet Vakfı Başkanı ve gazetenin “ağzından çıkan söz kanun” adamı İlhan Selçuk “nuh diyor peygamber demiyor”. İşçilerin yeniden sendikalaştıkları için işten atılan arkadaşlarına sahip çıkıp baskıyı durdurmalarını bahane ediyor, “ben teröristlerle aynı masaya oturmam” diyor.
Uzun yıllardır Cumhuriyet matbaasında çalışan işçiler, “İlhan Selçuk bize öfkeli, sendikaya razı olmayacak” diyorlar.
“Gazeteyi durdurmakla ipleri kopardık galiba” diyorum.
İşçiler, “Yok, öfkesi ondan değil. 12 Mart’ta ayaklanıp onu hapishaneden kurtarmadığımız için bize öfkeli o” diyorlar.
Aradan birkaç gün geçiyor. İlhan Selçuk’u 60’lı yıllardan tanıyan bir ağabeyimden öğreniyorum ki, İlhan Selçuk gazetenin mali yükünü bol paralı birilerine yıkmanın peşindeymiş. Aydın Doğan’dan akıl almış. O sıralarda sık sık oturup birlikte yemek yiyorlarmış. “Sendikayı temizlemezsen, gazeteyi düze çıkaramazsın” demiş Doğan. Köşesinde medya patronlarının “duayeni” (en yaşlı ve kıdemlisi) olarak adlandırdığı Doğan’ın sözünü dinliyordu. (Kendisini “basın patronu” yerine koymuyordu; Cumhuriyet’te patron yoktu çünkü!)
Sonra Hasan Cemal “Cumhuriyet’i Çok Sevmiştim” kitabını Doğan Kitapçılık’tan çıkarınca, Aydın Doğan’ın ne Fethullahçılığını koydu, ne şeriat yardakçılığını…
22 Temmuz seçimlerinin hemen öncesinde, 26 Haziran’da Cumhuriyet’teki “Pencere”sinde İlhan Selçuk MHP’yi yere göğe konduramıyordu.
“Vaktiyle İslamcılarla al takke ver külah olan MHP şimdi nasıl oldu da dinci iktidara veryansın ediyor?.. Türk-İslam Sentezi’ne ne oldu?..” diye soran Selçuk, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’ndan alıntılar yaparak, milliyetçilikle ümmetçiliğin “sentezlenemeyeceği”ni söylüyordu. MHP’nin ırkçılığının “aslı”nın anti-emperyalist milliyetçilik olduğunu ima ederek “İslamcılar Amerikancılaşıp Türkiye Cumhuriyeti’ni yutmak üzerine seferber olunca sentez mentez kalmadı… MHP aslına rücu etti, milliyetçilik şiarını benimsedi, bu seçim kampanyasında dincilere karşı çıkıyor…” diyordu. Hızını alamayan Selçuk, “Amerika’nın güdümünde Ilımlı İslam Devleti amacına dönük olanlarla bunların kuyruğuna takılan entel-liboş takımı MHP’den hoşnut değiller… Ne diyorlar: – Milliyetçilik yükseliyor… Bir ülke ki midesiyle düşünen erbab-ı siyaset ve medya tayfası dincilikten yakınmaz, milliyetçilikten ürker… MHP bu tayfanın uykusunu kaçırıyor…” diye devam ediyordu.
3 Şubat’taki köşesinde ise “Sözüm ona milliyetçiliği kimseye bırakmayan MHP, eski usul, Amerikancılığa postu sererek AKP’nin yanında yerini aldı; türbancılığa soyundu… MHP milliyetçi falan değilmiş… MHP mandacılığa teşne… AKP kuyrukçuluğu yapıyor…” diye yakınıyor.
Oysa 1 Şubat’ta, aynı Selçuk, AKP’nin “22 Temmuz seçimlerinden sonra değiştiğini” söyleyerek, “gelin hepimiz sesimizi çıkaralım” çağrısı yapan M. Ali Birand’a şunları söylüyordu: “Ne diyor Birand?.. ‘AKP 22 Temmuz seçimlerinden sonra toptan değişti…’ ‘Karşımıza bambaşka bir parti çıktı…’ Hayır… AKP ne ‘toptan değişti…’ Ne de ‘bambaşka bir parti’ oldu… AKP ‘takıyye’ yapıyordu… Bu gerçeği görmemek için ya çok saf, ya çok acemi, ya da güdümlü olmak gerekiyordu…”
1 Şubat’ta AKP’nin “seçimlerden sonra değiştiğini” söyleyen Birand’a “ya çok saf, ya çok acemi ya da güdümlüsün” diyen İlhan Selçuk 3 Şubat’ta MHP hakkında “yanıldığını” dahi söyleyemiyor. Seçimden önce milliyetçiliği kimseye bırakmayan MHP’nin seçimden sonra “değiştiği” söyleyiveriyor.
Oysa herkes biliyordu ki, MHP’nin ırkçılığının “aslı” anti emperyalizm, ilerici-milliyetçilik değil; tersine MHP’nin “milliyetçi” söyleminin “aslı” ırkçılık, faşizm, emperyalist uşaklığı. MHP kitle desteğini, İslamcı partilerle hemen hemen aynı gerici toplumsal kaynaklardan sağlıyor. Bu yüzden de din istismarcılığı MHP’nin faşist demagojisinin hep önemli bir unsuru oldu. Yani MHP, AKP ile karşı karşıya gelirken de, aynı platforma yer alırken de ideolojik konumunu “değiştirmedi”. O hep aynı gerici partiydi. 22 Temmuz’da yalnızca seçim taktiği yaptı. Dinci gericiliğin üzerindeki ipoteğini gizleyip, AKP’nin yükselişiyle yükselen “şeriat korkusu”ndan yararlanmak istedi.
İlhan Selçuk saf değildir, acemi de değildir…