Bir kez daha doların değer kaybetmesi hakkında spekülasyonlar ortalığı sardı. 1970’lerden beri ABD’nin parasının ve ekonomisinin hegemonik rolleri defalarca sorgulandı. Septikler her büyük ekonomik darboğaza girişte ve doların değer kaybetmesinde, bu durumu ABD hegemonyası açısından sonunun başlangıcı olarak gördüler. Çoğu kez tahmin edilen düşüşe rağmen ABD kapitalist dünya sisteminde bir numara ve emperyalist dünya tahakkümünün […]
Bir kez daha doların değer kaybetmesi hakkında spekülasyonlar ortalığı sardı. 1970’lerden beri ABD’nin parasının ve ekonomisinin hegemonik rolleri defalarca sorgulandı. Septikler her büyük ekonomik darboğaza girişte ve doların değer kaybetmesinde, bu durumu ABD hegemonyası açısından sonunun başlangıcı olarak gördüler. Çoğu kez tahmin edilen düşüşe rağmen ABD kapitalist dünya sisteminde bir numara ve emperyalist dünya tahakkümünün ABD liderlikli karteli hala sağlamda. İşte bu yüzden, doların güncel zayıflığının ve ABD kaynaklı ekonomik krizlerin, esas olarak ABD’nin hegemonyasını yeniden yaratacak olan yalnızca başka bir dönemsel fenomen mi yoksa kapitalist devletler ve sosyal sınıflar arasında büyük iktidar değişimlerinin belirtileri mi olduğunu sormak zorundayız.
Paul Krugman, doları, uçurumdan fırlayıp ve havada yürüyen kurnaz kurtla (yazar Road Runner çizgi filmindeki Wile E. Coyote karakterinden söz ediyor. Biz bunu ‘kurnaz kurt’ olarak çevirdik; -Sendika.Org’nin notu) karşılaştırarak, doların geleceği ve ABD ekonomisi üzerindeki tartışma için şu parolayı ortaya attı: ‘Kurnaz Kurt Anı’. Krugman’ın sert tahmininin gerçekleşeceği gözlenmeye kalsa da; bu analojiye uygun olarak; mortgage krizleri doların son atılımından önceki son uçurumudur.
Dikkate değer olan şey, paranın değer kaybetmesi durumunda, daha düşük cari işlemler açığı öngören piyasa mantığının zıddına, dolar düştükçe (aynı zamanda) ABD’nin dış açığı en yüksek seviyelere erişiyor. Bu yeni bir gelişme. Geçmişte değer kaybetme ve düşen cari işlemler açığı aslında el ele gidiyordu. Peki, dolar kurları ve ABD’nin cari işlem pozisyonu arasındaki mevut ayrıklaşma ne ifade ediyor?
Kapitalizm’in İrrasyonelliği – Burjuva Ekonomisinin Sınırları:
Bu soruyu cevaplamak için, dolara, cari hesaba ve son otuz yıllık ekonomik eğilime bakmak zorundayız. Sonrasında iki şey fark edilmektedir. Birincisi, dolar, 1970’lerden itibaren, 1985 ve 2001’de zirve yaparak kayda değer artış olarak iki faz geçirdi. İkincisi, yalnızca bu iki fazdan ilki boyunca, piyasa mantığının öngördüğü gibi, dolar değerlendi ve cari işlemler açığı ters yönde hareket etti. Açık 1991 ekonomik darboğazından beri, iş döngüsüyle ya da doların değerlenmesiyle hemen hemen hiçbir bağlantı göstermeden sürekli yükseldi. Eğer dış açık, döviz kuru gelişmelerine bağlı olsaydı, 2001’den beri doların değer kaybetmesiyle dizginlenmesi gerekirdi. Bu gerçekleşmedi.
Keynesyen ekonomistler, neo-klasik ekonomide görünür bir şekilde yer alan dış ticaret ve döviz kuru arasındaki ilişkiyi tartışıyorlar. Onlara göre istatistiksel olarak cari işlemler dengesinde kaydedilen ticari akışlar şirketlerin ve hane halkının alım gücüne bağlı. 2001 krizi, muazzam yabancı sermaye girişine ve kredi genişlemesine dayanan bir iyileşmeyle izlendi. Bu iki faktör ilave alım gücü meydana getirdi; ki bunun bir kısmı da olabildiğince yüksek cari işlemler açıklarına neden olarak ithal mallar üzerinde mutlulukla harcandı. Keynesyen öyküde; para piyasası daha sonrasında mal ve hizmet almak için kullanılabilecek finansları meydana getiren ve bölüştüren olarak şoför koltuğunda oturmakta. Bu açıklama akla yatkın olsa da, tam anlamıyla ikna edici değil çünkü sermaye girişi daha yüksek dolar talebi anlamına gelmekte ve bu yüzden neticede paranın değerinin artmasına neden olabilmekte. Bu da gerçekleşmedi.
Dolar kurunun ve ABD dış açığının gelişimini ne mal piyasalarının ne de para piyasalarının mantığı ikna edici şekilde açıklayamadığından, bazı ekonomistler -ki bunlardan en göze çarpanı Yale profesörlerinden Robert Shiller- sonucu şöyle tasvir ediyor: Cari işlemlerin ve paranın “piyasa-zıttı” gelişiminin nedeni, aynı finansal yatırımcıların sürü davranışı gibi, ekonomik etmenlerin akıldışı davranışı olmalıdır.
Bu düşünce, kötü bilgilendirilmiş yatırımcıların uzun süre boyunca nominal dolar kurunu nominal değerinde yani ABD ekonomisi içinde üretilen değerin gerçek temsiliyle hesapladığından ama dolar bir kez çökünce hayali zenginliklerini terk etmek zorunda kalacaklarından korkan Krugman tarafından da paylaşılmaktadır.
Krugman ve Shiller gibi yeni Keynesyen ekonomistler, Shiller’in terminolojisini kullanırsak sırayla ekonomik krizleri tetikleyecek olan aşırı hırsı ve bilgi yoksunluğunu akıldışı bolluğun nedenleri olarak gösteriyorlar. Dolayısıyla, Keynes’in terimi ‘ekonomik morali’ (canlılık) kullanmak yerine, yatırımlar tam bilgi üzerine kurulur ve objektif olarak hesaplanırsa krizlerden kaçınılabilinir. Keynes’in (neo)klasik ekonomilerde çıkış noktası olan ekonomik karar verme aşamasında bilgisizliğin kabul edilmesi, yeni Keynesyen bakış açısında eksik bırakılıyor. Yeni Keynesyen, eksik bilgiyi tamamlamak için uygun yönetişim yapıları araştırıyor, ama özel mülkiyet hakkının, kamu’dan bilgiyi saklamak için mülk sahiplerinin iktidarını gerektirdiğini ve üst düzey yöneticilerin hissedarlara ballandırılmış bilgiyi sağladığını görmezden geliyor. Aynı şekilde görmezden gelinen bir olay da kapitalist rekabetin yalnızca hırs ve kar kaynağı olmadığı, her ne kadar aşırı birikime ve aynı anda krizlere neden olsa da hayatta kalmak için bir önkoşul olan böyle bir hırs tarafından yatırımların işletilmesini sağlamasıdır. Bu yüzden Keynes’in ‘ekonomik moraline’ ‘kapitalist moral’ denmesi daha yerinde olacaktır.
Marks’ı izleyerek, bireysel kapitalistlerin akıldışı bir sistem içinde az çok akılcı davrandıklarını görebiliriz. Her ne kadar, onların toplumsal olarak koordinesiz davranışları krizleri yaratıyor olsa da, kapitalistlerin ve ekonomistlerin gözünde bu krizler bireysel yanlış davranışların sonucu olarak görünmektedir. Tabii ki, yanlış davranışların en üst formu, politik müdahale çünkü bu tamamen piyasa mantığına aykırı düşüyor. Bu yüzden, kapitalizmin Milton Friedman gibi savunucuları, siyasal müdahaleyi piyasanın görünmez eli üzerinde yanlış yönlendirilmiş kelepçe olarak görmektedir. Bununla birlikte, eğer biz hem bireysel kapitalistlerin kar iştahının hem de politik müdahalenin kapitalist üretim tarzının kaçınılmaz parçaları olduğunu görürsek; dolar kurunun, cari açıkların ve iş döngülerinin ayrıklaşmasını tam bilgiye ve irrasyonel güdülerden yola çıkarak atılan pratik gerilemeye dayalı varsayımlar arasında salınmaksızın açıklamak mümkün.
Güçlü Doların İlk Tekerrürü: İkinci Soğuk Savaş ve Endüstriyel Yeniden Yapılanma
Sabit kura dayalı Bretton Woods sisteminin dağılması, ekonomik krizler, 1970’lerdeki işçi mücadelelerinin ve anti-emperyalist mücadelelerin yükselişi, İkinci Dünya Savaşı sonrasında büyük ölçüde ABD tarafından şekillendirilmiş olan kapitalist dünya düzenine meydan okudu. ABD burjuvazisi, yenilmez olmayışının şokundan kurtulmasıyla, Sovyetler Birliğine, anti-emperyalist hareketlere ve Amerikan işçi sınıfına karşı savaş açarak bu meydan okumalara karşılık verdi. Dünyanın alt sınıflarına karşı olan bu savaş, dünya piyasalarının genişlemesini ve gelir dağılımında maaştan kara doğru bir kaymayı hedefledi. Amerikan burjuvazisi, ABD’de, stratejik ileri görüşlülüğü ve cesareti ile (ki bunlara tüm kapitalist ülkelerden varlıklı sınıflar tarafından değer verilmiştir) muazzam yatırımlar yoluyla kar genişlemesi programını yürüttü. Bu sermaye girişleri, tüm ülkelerden kapitalistlerin güveninin ABD’nin restore edilmiş hegemonyası içinde depolandığını göstererek doların yükselişine yol açtı.
1979’dan 1985’e dolar değerin
deki her artış, ABD’deki örgütlü işçi sınıfını daha fazla savunma pozisyonuna itti. Yükselen doların bir sonucu olarak daha rekabetçi hale gelen ithal mallar, yerli sanayiler için satış olanaklarını sınırladı. ABD patronları işçilerinin gelirlere ve çalışma koşullarına saldırma bahanesi olarak, hevesle daha rekabetçi piyasaları kullandı.
Kısa sürede anti-sosyalist geri püskürtme (bu bağlamda Amerikan sendika bürokrasisinin ve Sovyet bürokrasisinin ABD muhafazakârlarının dünya görüşündeki sosyalist tipin bir versiyonundan başka bir şey olmadığını hatırlamak gerekir) meyve vermeye başladı. Gorbaçov döneminde gerçekleşecek tavizi, Sovyetlerin geçici lideri Andropov belirsiz de olsa ABD liderliğindeki Batı karşısında çoktan önermişti. Lane Kirklend yönetimindeki AFL-CIO, sınıf işbirliğine Sovyet liderlerinden çok daha fazla mahkumdu, başından beri kapitalist saldırı hakkı karşısında bir kayıptı. Bu şartlar altında, ABD hükümeti tarafından iteklenen Amerikan, Alman ve Japon Merkez Bankaları 1985’te para piyasalarına ağır bir şekilde müdahale etti. Bu sayede, dolar dolaştırıldı, rekabetçi baskılar gevşetildi, bu da ABD endüstrilerine bir rahatlama verdi. Amerikan işçilerinden elde edilen artan miktarlardaki artı değer, bu sayede, artan piyasa satışlarıyla realize edilebildi.
Güçlü Doların İkinci Tekerrürü: Yeni Dünya Düzeni ve Yeni Ekonomi:
1985’ten 1995’e [kadar süren] zayıf dolar [politikası], başlatıldığı şekilde eşgüdümlü merkez bankası müdahalesi ile terk edildi. ABD’deki sanayi sermayesi düşen dolar rüzgarı içinde yükselen satışlardan ve karlardan yararlanırken dünyanın finansal merkezi olarak Wall Street ise ABD’nin geleceği hakkında kaygılanmaya başlamıştı. 1990’ların başında, resesyona giren ABD, Sovyet İmparatorluğu’nun dağılmasının ardından yeni bir dünya düzeni imal ediyordu; dolayısıyla büyük paralar, hükümeti ve Merkez Bankalarını son süper gücün itibarı ile zayıf doların bağdaşmadığına inandırabilirdi. Ortaya çıkan Wall Street- Hazine kompleksiyle yön verilen -liberal ekonomist Jagdish Bhaguati’nin terimini kullanırsak- dünya kapitalizmi; çok taraflı müzakereli piyasa genişlemesi, küresel arz zincirlerinin bilgisayar-temelli yeniden örgütlenmesi ve finansal patlama fazına girdi.
Karlar yeniden elde etmeye müsaitti ve dolar da tekrar yükseliyordu; ta ki 2001’de Yeni Ekonomi balonunun patlamasına kadar. Bundan sora, askeri-sanayi kompleksi yükselerek Wall Street’in yıpranmış sermaye fetişinin yerini aldı. Kar’ın garantörü olarak şimdi piyasaların görünmez eli yerine ABD’nin ordusunun demir yumruğu ilan edilmişti. Bununla birlikte, ABD ordusunun Irak’taki ve Afganistan’daki isyanları sona erdiremeyişi 1970’lerdeki ABD hegemonyası krizi ile bugünkü arasındaki çemberi daralttı. Bugünlerde, Amerikan Yaşam Tarzı, üretkenliğin ve kar artışının sınırlarına vardı ve çekiciliğini büyük ölçüde kaybetti. Özellikle Vietnam Bozgunu ABD’nin devrilmeye hazır kâğıt kaplan olarak görülmesine ve sivil haklar hareketi ile işçi sınıfı huzursuzluğu iktidar elitinin oto-kontrol kaybından korkmasına neden oldu. O zamandan beri, ABD dolar hegemonyası iki kere restore edildi; ilki İkinci Soğuk Savaş adıyla ve ondan sonra Yeni Dünya Düzeni / Yeni Ekonomi sloganları altında. Bu kırılgan hegemonyanın devamı güncel olarak, ciddi meydan okuyucuların, emperyalist rekabetlerin ya da anti-kapitalist hareketlerin yokluğuna bağlı. Böylesi meydan okuyucular kadar vücut buluncaya kadar, dolar ve yanı sıra ABD hegemonyası, havada yürür vaziyette kalacaklar.
[MrZine’deki İngilizce orijinalinden Deniz Yıldırım tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]