Son günlerde leasingde KDV oranlarını yükseltilmesi karşısında TOBB ve TÜSİAD’ın eleştirilerine tanık olduk. TOBB ve TÜSİAD’ın eleştirdiği bu karar, -sınıf mücadeleleri dışında duran bir devlet algımız yoksa- bürokratlara referansla açıklanamayacaksa, nasıl alındı? İbrahim İçmez’in sendika.org’da yayımlanan yazısında, kararın alınmasında belirleyici olan dinamik olarak ‘uluslararası tekelci sermaye’ gösterilmiş. İçmez’e göre: “Yüksek leasing vergileri ile emperyalist üretim […]
Son günlerde leasingde KDV oranlarını yükseltilmesi karşısında TOBB ve TÜSİAD’ın eleştirilerine tanık olduk. TOBB ve TÜSİAD’ın eleştirdiği bu karar, -sınıf mücadeleleri dışında duran bir devlet algımız yoksa- bürokratlara referansla açıklanamayacaksa, nasıl alındı? İbrahim İçmez’in sendika.org’da yayımlanan yazısında, kararın alınmasında belirleyici olan dinamik olarak ‘uluslararası tekelci sermaye’ gösterilmiş. İçmez’e göre: “Yüksek leasing vergileri ile emperyalist üretim zincirine dönük üretim arasında tercih yapmak zorunda bırakılacak KOBİ’ler fason ihracata doğru ittirilecekler.”. İçmez, leasingde KDV oranının %1’den %18’e çıkarılmasıyla, ‘uluslararası tekelci sermaye’nin, henüz bağımsız durumdaki KOBİ’leri kendisiyle eklemlenmeye zorlayacağını ve böylece ucuz emek-gücünün sömürüleceğini yazısında vurgulamış.
İçmez’in savunduğu argümanda ‘uluslararası tekelci sermaye’ ile leasingde KDV artışı arasında ilişki kurulması, Türkiye solunda egemen olan sadece dış dinamikleri dikkate alan bir yaklaşımla mümkündür. Böyle bir ilişkinin kurulmasında olgusal gerçeklikle çelişen çeşitli sorunlar mevcuttur. Bunlara kısaca değinerek sonrasında alternatif bir açıklama önereceğiz. Makine alımında leasingde artan KDV oranının, KOBİ’lerde emek-gücü üzerinde daha fazla sömürüye yönelik baskı kuracağı açıktır. Fakat KDV artışının yani KOBİ’lerde emek-gücünün yarattığı artık-değerden vergi olarak verilen payın T.C. devletine gideceğini, buna karşın ‘uluslararası tekelci sermaye’yle bunun direk ilişkisini kurmanın biraz zorlama olacağını belirtebiliriz. Böyle bir ilişkinin kurulmasının sorunlu olma nedenlerinden bir diğeri KOBİ’lere verilmiş/verilecek olan teşviklerin (örneğin son dönemde sayıları gittikçe artan organize sanayi bölgelerinin kurulmasının) ‘uluslararası tekelci sermaye’ye rağmen verilmiş olması/verilecek olmasıdır. Son dönemde KOBİ’lere verilmiş teşvikler böyle düşünülürse yapılan analizin tam tersine ‘uluslararası tekelci sermaye’ye etkisiz bir konum atfedilmiş olur. Bir diğer sorunlu kısım ise, ‘uluslararası tekelci sermaye’nin KOBİ’leri kendisine eklemlemeye yönelik yukarıda belirtilen bir politikası varsa (İçmez, ‘uluslararası tekelci sermaye’nin leasingde KDV oranının artışına dair ya da KOBİ’lere yönelik böyle bir talebi olduğunu örneklendirmemekte, bu ilişkiyi kendisi kurmaktadır), TÜSİAD-TOBB ile ‘uluslararası tekelci sermaye’ arasında KOBİ’ler konusunda çatışma olduğu iddiasını ortaya atmaktır. Böyle bir iddianın nesnel temelleri yoktur. Ancak TÜSİAD ve TOBB gibi Türkiye’de kapitalist gelişmenin aktörlerine, ‘uluslararası tekelci sermaye’ye bağımlı sermayelerin örgütü gibi bakarsak bu sorunu zaten yok saymış oluruz.
Peki leasingde KDV oranlarının %18’e çıkarılmasını nasıl açıklamak gereklidir? Daha önemlisi bu kararı hangi sınıf veya sınıf fraksiyonu talep etmiştir?
Gözlemlerimize göre herhangi sermaye fraksiyonu leasingde KDV oranlarının arttırılmasını istememektedir. TOBB ve TÜSİAD bunu açıkça ifade etmişlerdir. Sonrasında Maliye Bakanlığı tarafından bu kararda değişikliğe gidileceği belirtilmiştir. Hiçbir sermaye fraksiyonu istemediği halde alınan bu kararı nasıl değerlendirmek gereklidir? Devletin aldığı her kararın arkasında sermaye fraksiyonu örgütünün taleplerini aramak doğru olmaz. Devletin aldığı her kararın arkasında sermaye fraksiyonlarının somut taleplerini aramak yerine, alınan bu kararların sınıf mücadelesinden ve dolayısıyla günümüzde sermayenin tahakkümünden bağımsız olmayan ama özerk de olsa ayrı bir varoluşu olan, sermaye birikiminin sürekliliğini gözeten devletin aldığı kararlar olarak değerlendirilmeli ve alınan kararların nihai kararlar olmadığı, bu kararların sınıf mücadelesi içinde şekilleneceği belirtilmelidir.
Günümüzde KOBİ’lerin büyük üretken sermaye için vazgeçilemez önemini göz önüne alırsak, TÜSİAD’ın ve TOBB’un karşı koyuşlarıyla bu kararın değiştirileceği açıktır. Nitekim 11 Ocak’ta Maliye Bakanı Unakıtan, bir gün öncesinde karardan dönüş yok demesine rağmen yatırım amaçlı bütün makine ve ekipmana % 18 yerine % 8 KDV uygulamasına dönük çalışma yapılacağını belirtmiştir (Milliyet, 12 Ocak 2008: 9).
KOBİ’ler sadece yatırıma dönük makine alımını değil diğer harcamalarını da leasing şirketleri aracılığıyla yani %1’lik KDV ödemesi ile yaparken, yeni uygulamada bu oran %8 olsa bile KOBİ’lerin yatırıma dönük faaliyetleri çeşitli teşviklerle destekleneceğinden (örneğin sadece KOBİ’ler için olmasa da 2008’de sigorta priminin %5 düşürüleceği başbakan tarafından ifade edilmiştir) KOBİ’ler için yatırıma dönük daha fazla teşvik sağlanacağını belirtebiliriz (1) (bu durumun sınırlarını çizecek olan krizdir). Leasinge dönük bu uygulama son günlerde liberallerin de gündeminde olan kriz olasılığı ile bağlantısı kurularak değer yaratımı çerçevesinde yorumlanabilir. Leasingin yatırıma dönük makine alımı haricinde kullanılması, bu uygulamanın KOBİ’ler için yatırıma dönük çeşitli teşviklerle ikame edilmesini gerekli kıldığı bunun da daha fazla artık-değer yaratımı sağlayacağı söylenebilir. Dolayısıyla kriz olasılığı da gündemdeyken, leasing kararı, devletin sermaye birikiminin uzun vadeli ihtiyaçlarını sağlamaya dönük özelliği çerçevesinde kavranabilir.
Sonuç olarak şimdilik leasing meselesinde TÜSİAD ve TOBB’a rağmen KOBİ’lerle ilgili bir karar alınmış gibi gözüküyorsa da sonucun böyle olmayacağını süreç içinde süren sınıf mücadeleleriyle göreceğiz. Artık Marksist analizler için sadece dış dinamikler yerine Türkiye’deki sermaye fraksiyonlarını da hesaba katma zamanı gelip de geçmedi mi?
1. Bu teşvikler TOBB tarafından talep edildiği kadar TÜSİAD’ın kurulmasına ön ayak olduğu TÜRKONFED tarafından da talep edilmektedir. Dolayısıyla KOBİ’lerin sermaye içi fraksiyonlar açısından önemi açıktır.