2002 yılında Kanada’da Birleşik Devletler hükümetininkine dikkat çekici şekilde benzer bir “terörist” örgütler resmi listesi ortaya çıktı. Bugün Lübnanlı siyasi hareket Hizbullah (askeri ve siyasi kanatlarının her ikisi de) Kanada hükümeti tarafından resmen “terörist” örgüt olarak tanımlanarak, uluslararası şekilde sadece iki devlet -Birleşik Devletler ve İsrail- tarafından onaylanan bir politikaya eklendi. Ortadoğu’da, Lübnan’dan Filistin’e, 2006’da […]
2002 yılında Kanada’da Birleşik Devletler hükümetininkine dikkat çekici şekilde benzer bir “terörist” örgütler resmi listesi ortaya çıktı. Bugün Lübnanlı siyasi hareket Hizbullah (askeri ve siyasi kanatlarının her ikisi de) Kanada hükümeti tarafından resmen “terörist” örgüt olarak tanımlanarak, uluslararası şekilde sadece iki devlet -Birleşik Devletler ve İsrail- tarafından onaylanan bir politikaya eklendi.
Ortadoğu’da, Lübnan’dan Filistin’e, 2006’da İsrail’in Lübnan’a gerçekleştirdiği büyük askeri taarruzu başarıyla durdurabilmiş Hizbullah genellikle bir ulusal kurtuluş hareketi olarak görülüyor. Lübnan’da siyasi ve sosyal bir güç olarak Hizbullah, hükümetin yüksek kademelerinde ve toplumun en yoksul bölümlerinde baş aktör konumunu sürdürüyor.
Kanada’da Hizbullah’ı listede bir terörist örgüt olarak tanımlamak üzerine genel tartışmanın fitili İsrail askeri güçlerinin Lübnan’a saldırarak 1,100’den fazla sivili öldürdüğü 2006 yılında ateşlendi. Hizbullah’ın “terörist” bir örgüt olarak tanımlanması üzerine olan tartışma Kanada’nın 11 Eylül sonrası, 2002’deki “terörist” örgütler listesinin somutlaştırılmasını içeren “ulusal güvenlik” yasalarına ve uygulamalarına dikkat çekiyor.
Montreal’de kendisiyle yapılan bir röportajda yazar, tarihçi ve siyasi mücadele adamı Tarık Ali Hizbullah’ın Lübnan’da ve Ortadoğu’da siyasi bir güç olarak tarihini, aynı zamanda Kanada’nın 11 Eylül sonrası siyasi atmosferde hareketi “terörist” olarak sınıflandırılmasını tartışıyor.
STEFAN CHRISTOFF: Kanada, ABD ve İsrail’le beraber, Hizbullah’ı “terörist” bir varlık olarak sınıflayan dünyadaki üç devletten biri. Hizbullah üzerine fikirlerinizi duymak isterim. Sizin Hizbullah anlayışınız nedir; hareketin geçmişte ve bugün Lübnan toplumunda ve tarihindeki rolü? Kanada hükümetinin Hizbullah’ı “terörist” bir örgüt olarak sınıflandırması hakkında ne düşünüyorsunuz?
TARIK ALİ: Hizbullah Lübnan toplumuyla birlikte yıllarca gelişti ve açıldı. Politik bir güç olarak ilk belirdiğinde esasen rakiplerini yok etmek için çok ciddi zaman harcayan bir örgüttü. Birisi bunu ifade etmeli, ancak Lübnan’daki bozulan duruma nazaran, Hizbullah, ülkedeki güney Lübnan’daki İsrail işgaline karşı direnişte başarı sağlamış olan tek örgüt.
İsrail ordusunun itiraflarına göre, Hizbullah savaşı, [güney Lübnan’daki] İsrail varlığına karşı çok inatçı ve dayanıklı gerilla savaşı kampanyası ve İsrail’i kayıplarını keserek [savaşı] bırakmaya zorlayan Güney Lübnan’daki işgale karşı direnişleriyle, Hizbullah’a, ülkede ve Arap dünyasında çok geniş bir saygı kazandırdı.
Bu tarih, Ortadoğu’daki genel Hizbullah algısını, bir hizip örgütünden bir ulusal kurtuluş hareketine doğru değiştirdi. Bugün Hizbullah basitçe İsrail’i [Güney Lübnan’dan] kovan insanlardan daha çok İsrail 2006’da işgali tırmandırdığında Lübnan’ı savunmaya muktedir tek [askeri] güç olarak görülüyor.
Hizbullah ulusu savunarak Sünnilerin, Şiilerin, Hıristiyanların ve ülkelerinin yeniden işgal edilmesini istemeyen Lübnanlıların desteğini alırken Lübnanlı ordu güçleri yetersiz kaldılar. İsrail’in 2006’daki hareketleri derin şekilde şok ediciydi çünkü savaş boyunca İsrail, Lübnan toplumunun altyapısını imha etmeye girişti ve hedefi, becerememesinin yanında, Hizbullah’ın kökünü kazımaktı. Bunu yapmak için [orduya] bir hafta daha verildi ancak başarısızlık devam etti.
Aslında İsrail güçleri ateşkes yapmak zorunda kaldı ve biz şu anda Lübnan’a saldırmak için kullanılan bütün mazeretlerin -iki İsrailli askerin rehin alınması-geçersiz bir mazeret olduğunu, savaşın İsrail tarafından ABD ve İngiltere desteğiyle Lübnan toplumunda bir özne olan Hizbullah’ı yok etmek amacıyla aylar önceden planlandığını biliyoruz.
Şimdi, [Hizbullah’ın “terörist” olarak] sınıflandırılması, dünyanın o tarafında çok da önemli değildir; her kurtuluş hareketi terörist olarak damgalanmıştır. Britanya Başpiskopos Makarios’un terörist olduğu iddiasını sürdürüyor, Kenya’daki Mau Mau Hareketi’nin terörist olduğunu halen söylüyor, ABD Vietkong’un terörist olduğunu söylemeyi sürdürüyor, Fransa, Cezayir’deki FLN’nin terörist olduğunu söylemeyi sürdürüyor. Bu, düşmanlarınızı böyle tanımladığınız eski bir emperyal oyundur.
Sorun, Batı dünyasındaki kimsenin bu sınıflandırmayla ilgili olarak kendi hükümetleriyle mücadele etmemesidir. Hamas terörist bir örgüt olarak tanımlandı ve şimdi İsrailli yazarlar aleni şekilde Hamas’la müzakere çağrısı yapıyorlar. Yani, ülkelerini yabancı askerlerden kurtarmaya çalışan bir örgüte “terörist” ismini takmanızın [siyasi sürece] hiçbir yardımı olmuyor.
Hizbullah genellikle Lübnan toplumundan izole edilmiş gibi sunuldu. Hizbullah’ın Lübnanlı sivilleri, sivil alanlarda saklanarak kullandığı tartışması, İsrail otoriteleri tarafından 2006 Lübnan saldırısı boyunca sürekli olarak, Beyrut’ta apartmanların arka arkaya füzeyle her vuruluşunda öne sürüldü. Özellikle Lübnan’daki Hizbullah olayına odaklanarak, ulusal kurtuluş örgütlerini yığınlardan alenen ayırmaya çalışan bu girişimi yorumlayabilir misiniz?
Bu sınıflandırmanın hedefleri, direniş hareketini tamamen izole etmek ve yığınlara, gidişatın onların çıkarına olmadığı göstermeyi denemektir. Ancak İsrail, Lübnan olayında bunu beceremeyip rezil oldu. Hizbullah, İsrail’e karşı direnerek yaptıklarıyla Lübnan toplumunun bütün katmanlarından muazzam saygı kazandı.
Sorun şu ki, eğer Lübnan’da tam bir nüfus sayımı olsaydı -ki [Lübnan hükümeti] korktuğu için 1930’lardan bu yana gerçek bir sayım olmadı- bu dini/mezhepsel ülkede, Hıristiyanların bir azınlığı temsil ettiğini, Müslümanların muhtemelen nüfusun %70’ini oluşturduğunu ve Hizbullah’ın siyasi desteğinin temelini oluşturan Şii nüfusun da yegane en geniş grup olduğunu görürsünüz
Dolayısıyla, her ne kadar bu yönde girişimler açıkça sürse de, Hizbullah’ı Lübnanlı nüfustan ayırmak kolay olmayacaktır, ama bu tip operasyonlar nadiren işliyor. [Hizbullah’ı Lübnan toplumundan ayrı sunmaya dönük çabalardan] ne kadar erken pes ederlerse, siyasi konuşmalar ve müzakere girişimleri o kadar iyiye gider.
Sadece ABD ve İsrail’le beraber, Hizbullah, Kanada’da hala bir terörist örgüt olarak kabul ediliyor. Kanada’nın duruşundan öte Hizbullah’a bakışını yorumlar mısınız?
Temel olarak Kanada hükümeti herhangi bir şekilde gösterişe soyunmamaya ve Birleşik Devletler’den bağımsız olmadığını göstermeye karar verdi. Eğer Kanada hükümeti bu şekilde devam ederse, er ya da geç Kanada’nın bağımsızlığının sınırlı olduğu sorusu ortaya çıkacaktır. Kanada’nın bağımsız bir devlet olmasındaki amaç ne? Neden Birleşik Devletler’e katılmıyor ve böylece görevlerine ve küresel işe daha etkin olarak katılabilir.
Benim düşünceme göre Kanada hükümetinin Lübnan’la ve İsrail’le ilişkilerinde yapmış oldukları iğrenç. Yani, Kanada hükümeti tamamen teslim oldu, bağımsızlık üzerine bütün sözde beyanlarını kaybetti, özellikle bu hükümetin yönetimi altında, ve sonuçlar iyi olmayacak çünkü burası çok kültürlü bir toplum ve [hükümet de] bir süre daha varolacak.
Eğer Kanada’nın istihbarat servisleri giderek toplumun kesimlerini mağdur edilmesi için serbest bırakılmışlarsa, bu, Kanada’nın geleceğine ne sunacaktır?
Stefan Christoff, The Electronic Intifada ve Electroni
c Lebanon sitelerine düzenli katkıda bulunan ve Montreal’de yaşayan bir bağımsız gazeteci.
Electronic Lebanon, 14 Kasım 2007
[Electronic Lebanon’daki İngilizce orijinalinden Soner Torlak tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]