Bir buçuk ay önce bir vesileyle yolum resmi daireye düşene değin o posterin ne kadar popülerleştiğinin farkında değildim. Sadece kimi çevrelerin kendi aralarında ağlaşmak için internet ortamında paylaştıklarını sanıyordum. Meğer resmi ve ortak kamusal alanda ne kadar da popülermiş. Resmi dairelerde, okullarda, hastanelerde, partilerin ve sivil örgütlerin binalarında asılmadığı duvar yok gibi. Birçok resmi ve […]
Bir buçuk ay önce bir vesileyle yolum resmi daireye düşene değin o posterin ne kadar popülerleştiğinin farkında değildim. Sadece kimi çevrelerin kendi aralarında ağlaşmak için internet ortamında paylaştıklarını sanıyordum. Meğer resmi ve ortak kamusal alanda ne kadar da popülermiş. Resmi dairelerde, okullarda, hastanelerde, partilerin ve sivil örgütlerin binalarında asılmadığı duvar yok gibi. Birçok resmi ve özel kurumların tanıtım afişlerine kadar girmiş.
Posterin yanında bir de iaşe cetveli. 43. Alay 1. Piyade Taburu 1. Bölük, 15 Haziran 1917 tarihli yemek listesi:
Sabah üzüm hoşafı.
Öğle yemeği yok.
Akşam yağlı buğday çorbası.
Ekmek tam.
Bir gazete tarafından posterleştirilen, Çanakkale Savaşı’nın ve Kurtuluş Savaşı’nın simgesi olarak benimsenen fotoğraftan; bir uçağın önünde yan yana ayakta duran, yırtık asker elbiseli, biri ayakkabısız, diğeri yırtık potinli iki gencin fotoğrafından söz ediyorum.
Fotoğraf ilk ortaya atıldığında, 1974 yılında Harbiye’nin birinci sınıfındayken okuduğum bir romanı anımsamıştım. Okula kitap sokmak özel izin gerektirdiğinden, ders veren hocaların yazdıkları ders kitapları bile uzun incelemeler sonunda kabul edildiğinden, hele o tarihte İlhan Selçuk imzalı bir kitabı okula sokmak mümkün olmadığından izin günlerinde okuduğum Yüzbaşı Selahattin’in Romanı‘nı. Posterin yanında sözü edilen, Musul’da görevli birliğe ait iaşe cetveli romanın birinci cildinde anlatılıyordu. Yanı sıra askerin perişan, aç ve çıplak olduğu. (s: 306)
Fotoğrafın verdiği mesaj bana yeni ve ilginç gelmediğinden, “Çanakkale Savaşı’nın ve Kurtuluş Savaşı’nın hangi şartlarda verildiği zaten bilinmiyor mu, koşan sürünen asker takım elbiseyle mi savaşır?” kayıtsızlığıyla fotoğrafa, kim tarafından ortaya çıkarıldığına ve etrafındaki tartışmalara hemen hemen hiç ilgi göstermedim. Ta ki, bir gazetede çıkan habere kadar.
“Çanakkale Savaşı değil Çiğli 1930” başlıklı habere göre, fotoğrafı gören Bolulu bir vatandaş, fotoğraftakilerden birinin kendi babası olduğunu, ancak babasının Çanakkale Savaşı’ndan sadece dört yıl önce doğduğunu, fotoğrafın Çanakkale’de değil, babası Çiğli Havaalanı’nda işçi olarak çalışırken bir Alman pilot tarafından çekildiğini söylemiş. (Hürriyet, 30 Kasım 2007)
Haberi okuyunca, fotoğrafın, yabancısı olmadığımız, “masum fakat gerekli” yalanlardan biri olup olmadığı kuşkusu ve aptal yerine konmuşluk duygusu depreşti. (‘Masum fakat gerekli bir yalan’ için bakınız, “Vatan Sağolsun Asparagası” başlıklı yazı.)
Haber ertesi gün, “Fotoğraftaki asker onun babası değil” başlığıyla çıkan haberle sürdü. Haberde, fotoğrafı ilk ortaya atanın ODTÜ’de öğretim görevlisi Bülent Yılmazer olduğu belirtiliyor. Habere göre Yılmazer, fotoğrafı sekiz yıl önce Birinci Dünya Savaşı pilotlarından Alman Emil Meinecke’nin oğlu Hans Meinecke’den satın aldığını, fotoğrafın arkasında Çanakkale’de savaş yıllarında çekildiğinin yazılı olduğunu anlatıyor. (Hürriyet, 1 Aralık 2007)
Doğrusu Bülent Yılmazer’in haberde kısaca aktarılan açıklaması tatmin edici gelmedi. İki gün sonra Tevfik Güngör, “Çanakkale Hava Savaşları” başlığı altında fotoğrafın öyküsünü anlattı.
Güngör’ün anlattığına göre, fotoğraf, Bülent Yılmazer’in “Çanakkale Hava Savaşları” adıyla yazdığı kitapta yer alıyor. Kitap, Milsoft Yazılım Teknolojileri Şirketi tarafından iki yıl önce bastırıldı, ama satışa sunulmadı, yeni yıl armağanı olarak dağıtıldı. Kitabın en önemli yanı, Birinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye’deki Alman Tayyare Bölüğü’nde görev yapan Alman Pilot Emil Meinecke’nin hatıratından ve Çanakkale albümünden yararlanmış olması. Türk askerinin ne şartlarda savaştığını gösteren fotoğraf bu albümde yer alıyor. Albümde Emil Meinecke’nin el yazısı ile ve Almanca olarak “Türkiye’nin gururu/Türk askerleri” notu vardır. Fotoğrafın arkasına da Almanca “Türk askerleri/Dardanel 1918” kaydı düşülmüştür. (Dünya, 3 Aralık 2007)
Bir hafta sonra da Hasan Pulur, “Bir fotoğrafın hikâyesi” başlığı altında, Tevfik Güngör’ün yazısını özetleyerek, “Eğer, bu bilgiler olmasaydı, fotoğraftaki iki ‘Mehmetçik’in Çanakkale’de savaşmadığı, Çiğli inşaatında harç taşıdığı sanılacaktı” diye yazdı. (Milliyet, 8 Aralık 2007)
Tevfik Güngör ve Hasan Pulur’un yazdıkları, fotoğrafla ilgili “masum fakat gerekli yalan” kuşkusunu dağıtacağına daha da artırdı. 3 Kasım 1914’te İngiliz-Fransız donanmasının Çanakkalenin dış tabyalarını bombalamasıyla başlayan Çanakkale Savaşı 9 Ocak 1916’da İngiliz, Fransız ve ANZAK birliklerinin çekilmesiyle bittiğine göre, arkasında “Türk askerleri/Dardanel 1918” yazılı fotoğraf Çanakkale Savaşı sırasında çekilmiş olabilir miydi? Çanakkale’deki askerler gerçekten Musul, Filistin, Kafkasya ve öteki uzak cephelerdeki askerler gibi aç ve çıplak mıydılar?
Fotoğraf Bülent Yılmazer’in “Çanakkale Hava Savaşları” adlı kitabıyla gün yüzüne çıktığına göre sorunun yanıtı bu kitapta olabilirdi. Ancak kitap satışa sunulmamış. Yılmazer’in ders verdiği ODTÜ kütüphanesinde yok. Yılmazer’le iletişim kurulamazsa, bir umut Milli Kütüphane’de olabilir. Milli Kütüphane’nin katalogunda da görünmüyor. Meğer depoda var, ancak henüz kataloga girmemiş. Tanıdıklar aracılığıyla ulaşmak mümkün oldu.
Gerçekten gösterişli bir kitap. Kitabın kapağında havacıların metalik kartal simgesi var. Son derece kaliteli bir kâğıda basılı. A-4 boyutundaki sayfalar özenle dizilmiş, kontrast sayfa düzeni tekniği uygulanmış. Yani söylendiği gibi bir prestij yayını. Milsoft Yönetim Kurulu Başkanı Yalçın Çevikel ve Bülent Yılmazer’in önsöz yazılarıyla 2005 yılında basılan kitabın yayıncısı olarak, “Mönch Türkiye Yayıncılık” görünüyor.
Kitabı baştan sona okudum, inceledim. Türk havacılık tarihi ve Çanakkale’deki hava savaşlarıyla ilgili hayli ilginç bilgiler veriyor. Ünlü fotoğraf, kitabın 169’uncu sayfasında yer alıyor. Final fotoğrafı olarak kitaba girmiş. Sanki kitap bu fotoğrafın gün yüzüne çıkması için yazılmış. Fotoğrafın altında aynen şu ifadeler yazılı:
Yıl: 1915
Yer: 1’inci Tayyare Bölüğü havaalanı, Çanakkale
Adları mı? Mehmet, Mehmetçik…
Tek varlıkları canları!
Bize ne mi anlatıyorlar?
Dikkatli bakın ve kulaklarınızı açın; bas bas bağırıyorlar:
Varlığımız Türk varlığına armağan olsun.
Ruhları şad olsun
Kitapta anlatıldığına göre, Alman pilot Meinecke 1915 yılının son haftasında, yani savaşın bitimine iki hafta kala Çanakkale’ye gelmiş.
Kitap, Bülent Yılmazer’in teşekkür yazısıyla son buluyor. Teşekkür yazısında, kitaptaki 190 fotoğrafın referansıyla ilgili bir açıklama da var. Yılmazer, fotoğrafların kaynaklarını tek tek belirtmek yerine genel bir ifade kullanmış:
“Kitapta yer alan fotoğrafların ve büyük bir çoğunluğu burada ilk defa yayınlanan fotoğraflar, Çanakkale hava savaşlarının as pilotlarından Teğmen Emile Meinecke’nin oğlu Hans Meneke’den temin edilmiştir. Bu fotoğrafların da büyük bir bölümünü, çektiği fotoğraflarla o günleri kayıt altına alan Çanakkale’deki hava birliklerinin fotoğrafçısı Onbaşı Herman Scheuffler’e borçluyuz. (…) Kitapta yer alan diğer fotoğraf ve belgeler Türk Hava Kuvvetleri tarih
i üzerine uzun yıllardır sürdürdüğüm araştırmalarım sırasında çeşitli kaynaklardan temin edilmiştir.”
Öyle bir referans kaydı ki, hangi fotoğraf daha önce yayımlanmış başka eserlerden alınmış, hangisi Emile Meinecke’nin oğlu Hans’tan temin edilmiş, okuyucunun bütün Çanakkale külliyatını elden geçirmesi gerekiyor.
Kitap, ünlü fotoğrafın Çanakkale’de savaşan askerlere ait olup olmadığı konusunda aslında hiçbir ipucu vermiyor. Yine de kitabın genel havasından bir kanaate varmak mümkün.
Yeterli saymayıp, Çanakkale’yi savunan 5’inci Ordu Komutanı Liman Von Sanders, Gelibolu Yarımadası’nı savunan 3’üncü Kolordu Komutanı Esat Paşa ve Kurmay Başkanı Fahrettin Altay, 19’uncu Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal ve Kurmay Başkanı İzzettin Çalışlar’ın anılarının derlendiği Esat Paşa- Çanakkale Savaşı Hatıraları adlı kitabı okudum.
Yanı sıra, Erol Mütercimler’in yazdığı, yaklaşık 700 sayfalık Gelibolu 1915 adlı kitabı okudum. Mütercimler’i okurken, sürpriz bir şekilde, kendi ifadesiyle “masum bir yanlış” ile karşılaştım. Çanakkale Savaşı’nın rant alanı haline getirildiğinden, bazı yanlışlıkların ısrarla yinelendiğinden yakınan Mütercimler kendisinin de yirmi yıl önce “masum bir yanlış” yaptığını, kendisi kaynak gösterilerek bu yanlışın yirmi yıldır tekrarlandığını, şimdi bu kitapla yanlışını düzeltmek istediğini belirtiyor.
Mütercimler, denizdeki savaşın kaderini tayin eden Nusrat mayın gemisinin komutanı Yüzbaşı Hakkı’nın hangi tarihte, nerede ve nasıl öldüğünü 1984 yılında bilerek tahrif etmiş. Yirmi yıl önce Yüzbaşı Hakkı’nın 7/8 Mart 1915 gecesi boğazı mayınlarken kalp krizi geçirip gemide öldüğünü yazmış. Amacı, Yüzbaşı Hakkı’yı mitoloji kahramanları mertebesine yükseltmek. “Çünkü, yer Truva’ydı ve gemide ölmesi mitolojiye uygundu! Oysa doğrusu, Eylül 1915’te Kasımpaşa Askeri Hastanesi’nde öldüğüdür.” (s: 16)
Çok sayıda başka kitaba da göz attım; gazetelerde çıkan haberlere ve internet ortamında yapılmış tartışmalara baktım.
Hayli ilginç tartışmalar yapılmış. Hatta Kanaltürk’te Hulki Cevizoğlu’nun “Ceviz Kabuğu” programında da tartışılmış.
Fotoğraftaki kişileri Çanakkale’de savaşan askerler diye kabul edenler de var, asker değil hurdacı diyenler de.
Benim nasıl bir sonuca vardığım gelecek yazıya.
Gelecek yazıya kadar okur ne düşünür acaba?
Fotoğraf gerçekten Çanakkale Savaşı sırasında mı çekildi?
Çanakkale’de savaşan asker Musul ve Filistin’dekiler gibi gerçekten aç ve çıplak mıydı?
Fotoğraftakiler Çanakkale kahramanları mı yoksa Medine fukarası hurdacılar mı?
Rahmi Yıldırım
17 Ocak 2008