Müdahalecilik pis iş olabilir. Pakistan siyasetine dramatik, kutuplaşmış ve kuşkulu bir zamanda dönen Benazir Butto örneğinde ise sonunda ölümcül de olabileceği görüldü. Doğru, Butto bir demokratik kurtarıcı rolünü üstlenmişti ve dönüşünün yaklaşan seçimler üzerinde hatırı sayılır bir etkisi olacaktı. Ne var ki, ölümü ne kadar üzücü olursa olsun, Pakistan’a geri dönüşünün asıl nedenleri gözden kaçırılmamalıdır. […]
Müdahalecilik pis iş olabilir. Pakistan siyasetine dramatik, kutuplaşmış ve kuşkulu bir zamanda dönen Benazir Butto örneğinde ise sonunda ölümcül de olabileceği görüldü. Doğru, Butto bir demokratik kurtarıcı rolünü üstlenmişti ve dönüşünün yaklaşan seçimler üzerinde hatırı sayılır bir etkisi olacaktı. Ne var ki, ölümü ne kadar üzücü olursa olsun, Pakistan’a geri dönüşünün asıl nedenleri gözden kaçırılmamalıdır.
Benazir Butto, aynı Başkan Pervez Müşerref gibi, riskli bir oyun oynamakta olan ABD müdahaleciliğinin bir aletiydi. Kuşkusuz, Pakistan siyaset sahnesinde çok önemli yerleri olan ordunun ve iç istihbarat örgütünün (ISI) desteğine sahip olmadığından, durumu Müşerref’inkinden farklıydı. Butto’nun orduya beslediği güvensizlik de kimse için sır değildi. Askeri yapının gücü dikkate alındığında, Bayan Butto’nun siyasete geri dönüşünün umduğu gibi mevcut hükümeti iktidardan uzaklaştırmayı başarması durumunda ardından neler olabileceği ciddi bir merak konusuydu. Askeriyenin Butto’nun dönüşünün ardında ne gibi hesapların yattığının çok iyi farkında olduğunda ve bu hesapları boşa çıkarmak için gerekirse onun hesabını görmek de dahil, birtakım zor kararlar vermek zorunluluğu hissettiğinde kuşku yoktur.
Butto’nun katli Pakistan’ı kaosa sürükledi ve hükümet ülkeyi baştan başa saran huzursuzluğu bastırmak için harekete geçmeye karar verdi. BBC’ye göre, Butto’nun öldürüldüğü Perşembe gününden beri, çatışmalarda 38 kişi hayatını yitirdi. Ne var ki, bütün bu olup bitenlerin ardında müdahaleciliğin çarkları dönmeye devam etmekte; öyle ki, New York Times, Bush yönetimine ”fena halde tahrip olan demokratik kurumları güçlendirmek için” Pakistan’a müdahale etmesi öğüdünü vermekte. Butto olmayınca, ABD’nin ülke siyasetinde vakitli bir değişiklik yönündeki umutları geçici olarak uygulanamaz hale geliyor, ama bu, bu umutların tümden terk edildiği anlamına gelmez. Müşerref’ten umudu kalmayan ABD yönetimi şimdi Nevaz Şerif’e yanaşabilir, o da, zor durumdaki her siyasetçinin yapabileceği gibi, kendisine hatırı sayılır bir destek sağlayabilecek yabancı çıkarlarla güçlü bağlar kurmak isteyebilir. Ama, rakibi Bayan Butto’nun akıbetine bakarak artık buna yanaşmayabilir de.
Zaten Pakistan’da olup bitenlerin ”demokrasi” lafının gelişi güzel kullanımıyla anlatılıp-anlaşılamayacağını da unutmamalıyız. 11 Eylül saldırılarından beri, ABD demokrasi lafıyla kendi dış politika hedefleri açısından önem taşıyan yerlere müdahale mazeretini kast ediyor. Bu hedefler doğrultusunda işbirliğini sağladığı otokratik rejimler söz konusuysa demokrasinin lafı edilmiyor. Suudi Arabistan bu durumun en güzel örneği.
Pakistan pek çok farklı açıdan önem arz ediyor. Pek çok militan gruba barınak teşkil eden yabanıl bölgelere sahip olmakla kalmayıp, aynı zamanda 2001 yılında iktidardan uzaklaştırıldığından beri, Taliban’ın operasyonlarının kalkış noktası olarak işlev görüyor. Peştun topraklarının pek çoğu Taliban’ın doğal destekçisi olan milyonlarca mülteciye ev sahipliği yapması da cabası.
Ve bir de, Pakistan ordusunun ta içinde, ABD’nin başının dertte olmasından memnun olan bazı unsurların bulunduğu gerçeği var. Butto cinayeti, pek ala da, militanları taşeron olarak kullanan bu unsurlar tarafından tezgahlanmış olabilir. ISI’nin cinayetin El Kaide ile bağlantılı bir grup tarafından gerçekleştirdiğini gösteren kanıtları üretmekte gösterdiği sürat, hem şüphe uyandırıcı hem de zekiceydi. Bu ustalıklı kanıtlar gerektiğinden de ikna edici olsalar da, Butto’nun arkasındaki güçlerin de işine yarayabileceği söylenebilir. Ne şekilde ya da ne yolla olursa olsun sanık olarak El Kaide’yi göstermekle, hiç kuşkusuz, zaten karışık bir durum daha da karıştırılarak Batı aleminde bir medya cümbüşü yaratıldı. Hükümetin Butto’nun nasıl öldüğüne ilişkin açıklamasıyla patlayan skandal, kargaşaya iyice tuz biber ekti. Taraftarları vurulduğunu söylerken, bir hükümet sözcüsü patlamanın etkisiyle savrularak başını otomobilinin tavanına vurmasının yol açtığı travma sonucu öldüğünü iddia etti. Kargaşayı daha da körüklemek üzere, İçişleri Bakanlığı’nın sorumlu gösterdiği militan grup olayla hiçbir ilişkilerinin olmadığını açıkladı.
Bütün bunlar çelişkili bir hercümerç olarak görünüyorsa, sorulması gereken asıl soru, bu hercümercin gerçek bir kargaşanın mı yoksa tezgahlanmış bir kargaşanın mı sonucu olduğudur. Böyle durumlarda bir miktar gerçek kargaşa her zaman olur, ama başlangıçtaki karışıklık genellikle ardından gelen enformasyonla düzelir. Oysa, tezgahlanmış bir karışıklık söz konusuysa, çelişik bilgiler gelmeye devam edecek ve düzeltici enformasyon alınamayacaktır. Bundan amaç, olayı bir sis perdesi altında boğmak ve karışıklığın içinden çıkamayan kamuoyunun bir süre sonra gerçeğin ortaya çıkmasından umudunu kesmesiyle gündemden düşürmektir.
Hiç kuşkusuz, söz konusu olan hangi ülke olursa olsun, askeriyenin parmağının bulunduğu bütün cinayetlerde tezgahçıların başlıca güvencesi bu örtme, şaşırtma ve gündemden düşürme taktiğidir.
Bayan Butto Pakistan’a dönerken, demokratik hedeflerini gerçekleştirmesini engellemek isteyenlerden korkmadığını ilan etmişti. Tam döndüğü gün, araç konvoyuna düzenlenen saldırı tam 130 kişinin hayatına mal oldu. O zamandan beri, halkın önüne her çıkışında, kendisininki de dahil, pek çok insanın hayatını tehlikeye attı. Böyle bir tehlikeye göğüs germenin cesaret gerektirdiğine kuşku yok, ama sonuçta bu cesaretin ne için gösterildiğini de unutmamak gerek. Ölümüyle ülkesindeki demokrasi hareketi için bir şehit mertebesine ulaşacağı kesin olsa da, Benazir Butto’nun mücadelesinin tek amacı Pakistan halkını gerçek demokrasiye kavuşturmaktan ibaret değildi. Şurası unutulmamalı ki, ülkesine yabancı güçlerin çıkarına şartlar içeren bir anlaşmayla dönmüştü ve bu dönüşte, geçmişini lekeleyen yolsuzluklara izin veren kendi egosunu tatmin etme arzusu da rol oynamıştı. Yabancı çıkarların demokratik iş takipçisi olmanın içerdiği tehlikeleri küçümsemesine de bu bencilliğin yol açtığı düşünülebilir. Ve söylemesi zor olsa da, bu seçimi, ölümünün gerçek nedeni olarak da görülebilir.
ABD müdahaleciliğine gelince, Pakistan’ın nükleer silahlara sahip olduğu gerçeği, bu ülkeyi siyasi egemenlik altına almak için gelecekteki girişimlerin de benzer biçimde yürütülmesini gerektiriyor. Pakistan ile doğrudan zıtlaşma ABD’nin göze alabileceği bir şey değil. Kaldı ki, mesela 2006 yılında imzalanan ve ”Pakistan’ı söz konusu yıl için ABD silah sanayinin bir numaralı müşterisi konumuna yükselten 3,5 milyar doları aşan silah transferi anlaşması” gibi göz önüne alınması gereken başka etmenler de var. Müşerref hükümetiyle ilişkiler geçen yıl boyunca biraz bozulmuş olabilir, ama ne olursa olsun, eninde sonunda müşteri velinimettir.
* Kanada’nın en tanınmış “alternatif rock” müzisyenleri arasında yer alan Matthew Good, aynı zamanda uluslararası sosyal adalet mücadelesinin emektar eylemcileri arasında saygın bir yere sahiptir. Pakistan’daki son olaylar hakkındaki bu makalesi İnternetteki kişisel blogundaki yazısının İngilizce orijinalinden Sendika.Org için Ahmet Kırmızıgül tarafından çevrilmiştir.