Latin Amerika’dan, Afrika ve Asya’ya tam bir başarısızlık öyküsü olan ve neoliberalizmin yüzkarası haline gelen suda özelleştirme uygulaması, ulustöesi sermayenin ‘onur’ savaşı verdiği bir cepheye dönüştü. Gözünü işçi, işsiz, köylü, çiftçi, küçük esnaf ve memur kitlelerinin içtiği suya diken tekelci sermaye çeşitli alternatifler geliştirerek su hakkına sahip çıkan milyarlarca insana karşı mücadele veriyor. Bu bağlamda […]
Latin Amerika’dan, Afrika ve Asya’ya tam bir başarısızlık öyküsü olan ve neoliberalizmin yüzkarası haline gelen suda özelleştirme uygulaması, ulustöesi sermayenin ‘onur’ savaşı verdiği bir cepheye dönüştü. Gözünü işçi, işsiz, köylü, çiftçi, küçük esnaf ve memur kitlelerinin içtiği suya diken tekelci sermaye çeşitli alternatifler geliştirerek su hakkına sahip çıkan milyarlarca insana karşı mücadele veriyor.
Bu bağlamda ulusötesi su tekelleri, büyük yapı-inşaat şirketleri ve neoliberal düşünce kuruluşlarının hakim olduğu Dünya Su Konseyi, dünya çapında üretimden tüketime içme suyu ile ilgili tüm hizmetlerin metalaştırılması gerektiği fikrini pazarlamak adına, 1997 yılından beri yoğun bir çaba ortaya koyuyor. Bu çabaların somutlaştığı ve deklare edildiği organizasyonlar ise Dünya Su Forumları. Konsey’in düzenleyeceği 5. Forum -kendi söylemleri ile dünyanın en geniş çaplı su olayı- 2009’da İstanbul’da gerçekleşecek.
Dördüncüsü 2004’de Meksika’nın başkentinde düzenlenen bu ulusötesi sermaye gösterisine karşı tüm toplum kesimlerinin katıldığı protestolar düzenlenmiş ve sermayenin hayatın her alanına el atma hevesi Meksico City’de sekteye uğratılmıştı. Bu kez ayın çabanın piyasaya sürüleceği yer olarak İstanbulun seçilmesi bir tesadüf değil. Forumun hazırlıklarını AKP kadrosu, ulusötesi su tekelleri, onların müstakbel taşeronları olan AKP’ye yakın inşaat şirketleri tüm su kullanıcılarını temsilen katkı veriyorlar. Koalisyonun tek sivil toplum örgütü görünümlü ortağı islami ve AKP yanlısı ‘su vakfı’.
Samimi bir ortak ile çalışma şansı bulan ulusötesi tekeller, İstanbul Büyük şehir belediyesi ve AKP’li bakan ve bürokratlar ve taşeron şirket temsilcileri ile kafa kafaya vererek ve kol kola çalışarak, geçen yaz susuz bırakılan insanların şehrinde suyun özel sektör tarafından daha iyi yönetileceği fikrini kolayca pazarlayabileceklerini zannediyorlar. Gökçek’in Ankara’sında susuz kalmış bürokratlar ise çoktan ikna olmuş olmalılar ki forumun başarısı için bir bardak suda beyin fırtınaları koparıyorlar.
Bu durumda Forum’un sonuç bildirisinde ortaya konacak fikrin su ve su hizmetlerinin bir an önce ticarileştirilmesi gerektiği olacağını şimdiden görmek zor değil. AKP memleketteki tüm direnişi kırmış ve zemini ulusötesi sermayenin laboratuvarı olmaya hazır hale getirmiş iken İstanbul’dan uygun mekan olamazdı. Yani ulusötesi sermaye koalisyonu üç kıtanın birleştiği bir noktadan ‘suda özelleştirmeden vaz geçmedik’ mesajı vermeye hazırlanıyor. Bunu da Latin Amerike, Asya ve Afrika direnişlerinden çıkartıkları derslere göre yapıyorlar.
Fakat suyun gerçek kullanıcısı olan geniş halk kesimlerinin ikna edilebilmesi kolay değil. İstanbul’da sahnelenecek olan ulusötesi sermaye gösterisine gerekli cevabı vermek için şimdiden hazırlıklar yerel, ulusal, bölgesel ve küresel düzeylerde başladı. Siyasi partiler, sendiklar, meslek odaları, tüketici dernekleri, sosyal hareketler ve aktivistler dünyanın suda en geniş çaplı özelleştirme olayını, dünyanın en geniş çaplı özelleştirme fiyaskosuna dönüştürmeye hazırlanıyorlar.
Forum’un küresel, bölgesel, ulusal ve yerel hedeflerine karşı, suyun asıl kullanıcılarının en geniş katılımının sağlanması ve onların çıkarları ve istekleri doğrultusunda alternatifler ortaya koyulması önem taşıyor. Diğer önemli bir nokta, tüm dünyadan suyun asıl sahiplerinin katılacağı eylemliliklere karakterini ulusal ölçekte geliştirilen hareketlerin verebilmesi. Bunun için de hem Türkiye’deki durumun tesbitini iyi yapmak, hem de farklı ülke deneyimlerinden dersler çıkararak bunları paylaşmak ve somut üretimlere dönüştürmek gerekiyor. Koordineli bir ön çalışma ile bu başarılır ise WWC (Dünya Su Konseyi) İstanbul’da beklediğinden farklı bir ‘dünyanın en geniş çaplı su olayı’ ile karşılaşacaktır. Ulusötesi sermayenin suda özelleştirme saldırısı da en azından Türkiye’de başlamadan püskürtülebilir. Unutmayalım ki bunu gerçekleştirmek bizlerin elinde.