Etiyopyalı güçler başkent Mogadişu’yu harabeye çevirirken, Somali halkı hala yeni bir eziyete katlanıyor. Söylendiğine göre, bu birimlerden birine karşı gerçekleştirilecek bir saldırıya ve bir askerin hırpalanmış vücudunun sokaklarda sürüklenmesine karşılık olarak, 9 Kasım’da, Mogadişu’nun Bakara çarşısında, sekiz sivilin ölümüne yol açan Etiyopya yapımı bir roket topu patladı. Ertesi gün, bazıları tarafından, bir önceki gün Etiyopyalı […]
Etiyopyalı güçler başkent Mogadişu’yu harabeye çevirirken, Somali halkı hala yeni bir eziyete katlanıyor. Söylendiğine göre, bu birimlerden birine karşı gerçekleştirilecek bir saldırıya ve bir askerin hırpalanmış vücudunun sokaklarda sürüklenmesine karşılık olarak, 9 Kasım’da, Mogadişu’nun Bakara çarşısında, sekiz sivilin ölümüne yol açan Etiyopya yapımı bir roket topu patladı. Ertesi gün, bazıları tarafından, bir önceki gün Etiyopyalı güçler tarafından toplandıkları düşünülen pek çok Somalilinin cesedi bulundu.
Söylendiğine göre, İslam Mahkemeleri Birliği’ne bağlı savaşçılar ile hükümet güçleri ve onların Etiyopyalı müttefikleri arasında iki gün süren silahlı mücadelede, yaklaşık olarak 50 sivil öldürüldü ve 100 kişi de yaralandı. İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından yayınlanan bir rapor, hem Etiyopyalı askerleri, hem de “asileri” kan akmasından dolayı sorumlu tuttu. Watchdog‘un Afrika müdürü Peter Takirambudde’den aktarıldığına göre, “Uluslararası toplum, bu saldırıları kınamalı ve savaşçıları; hırpalanan esirleri ve tutukluları idam etmeyi de içeren eylemlerden dolayı uluslararası hukukun ihlali karşısında mesul tutmalı.”
Uluslararası toplumun, bu çatışmada yapıcı bir müdahalede bulunması tabii ki beklenemez. Bu “toplum”un pek çok üyesi zaten, bağımsızlık ve ulusal bağlılık hissini sağlamak için uzun süre mücadele veren Somali’de yaşanan ve 16 yıl süren iç savaşta son derece yıkıcı bir rol oynamışlardı.
Ülkenin tarihinin, sömürgeci açgözlülük ve haksız yabancı müdahaleler nedeniyle sürekli olarak kötüye gitmesinden dolayı, Somali’deki savaşı sonlandırmak için, yerel diktatörler ve asiler arasındaki uzatılmış yeni bir çatışma, gerçekten adaletsiz olurdu. Bu durum; Afrika Boynuzu’nun jeopolitik önemiyle takıntı derecesinde ilgilenenlerin çıkarına çalışan vekil hükümetlerin, milislerin ve yerel aracıların sayısında artışa yol açtı.
Sömürgeci güçler, Somali’nin stratejik konumunun önemini, “Afrika’nın kapışılması”nı başlatan Berlin Konferansı’ndan [1] sonra anladılar. Britanya, Fransa ve İtalya’nın Somali topraklarına girişi, on dokuzuncu yüzyılın sonlarında başladı ve bölge hızlı bir şekilde
İngiliz ve İtalyan Somali’si olarak ikiye bölündü. Her iki ülke de, yerli halkı, yine kendilerine boyun eğdirilmesini amaçlayan savaşa sokarak, ülkede kontrollerini artırma çabası içine girdi.
İkinci Dünya Savaşı, Avrupalı güçlerin yanında savaşan, çaresizlik içindeki, baskı ve savaş-sonrası verilecek bağımsızlık sözleri altında yaşayan Somali halkı için çok büyük bir yıkımı beraberinde getirdi. Somali, 1949 yılında, İtalyan protektorası [2] olarak BM tarafından manda yönetimi altında yönetildi ve on yıl sonra, 1960’da bağımsızlığını kazandı. Buna rağmen, sömürgeci güçler ülkedeki çıkarlarından asla tam olarak vazgeçmediler ve Soğuk Savaş; Birleşik Devletler, Sovyetler Birliği ve Küba’yı da içeren yeni oyuncuları sahneye davet etti.
Sömürgeci mirasın kalıntılarından biri de, Britanya İmparatorluğu’nun Etiyopya hükümetine verdiği, Somali’nin Ogaden bölgesinde gerçekleşti. Bölge, Etiyopya ve Somali arasında, 1964 ve 1977 yıllarında gerçekleşen iki büyük savaşa sahne oldu. Pek çok Somalili, Etiyopya’yı hala işgalci bir güç olarak kabul etmekte ve Addis Ababa’nın politikalarını, ülkenin yabancı müdahale geçmişinin devamı olarak görmekteler.
Büyük ölçüde yabancı müdahalenin, klan ve kabileci sadakatin ve iç bağlılığın sonucu olan 1991’deki iç savaş, sonrasında Somali’deki durumu kötüleştirdi. Zor durumdaki siviller yardımdan yoksun kaldıkça, Somali insani bir felakete neden olan yıkıcı bir kıtlıkla karşı karşıya kaldı. Kıtlık, bu sefer, uluslararası “insani” misyonların bir parçası olarak, 1992 Aralık’ında başlayan ve Birleşik Devletler birliklerini de içeren yabancı müdahale için bir mazeret olarak işe yaradı. Bu çaba, 1993 Ekim’inde 1,000’den fazla Somalili ve 18 Birleşik Devletler askeri Mogadişu’da öldürüldüğünde, trajik bir sonla sonuçlandı.
Birleşik Devletler’in aceleye gelen bir geri çekilme kararını takiben, ana-akım medya kendi kendilerine yardım etmeyi reddedenlere, Batı’nın da yardım edemeyeceğini bahane olarak öne sürdü; olayın diğer bir kötü yanı, Somali halkının çıkarının, bu sömürgeci hayırseverlerin asla ilgisini çekmemesi. O zamandan beri, Somali’nin önemi, uluslararası medyada, makul bir içeriğe ve görünüşe göre bir sona sahip olmayan başka bir mantıksız ihtilaf durumuna indirildi. Halbuki gerçek, aslında Afrika Boynuzu’ndaki sömürge çıkarlarının asla azalmadığıdır.
11 Eylül 2001 terörist saldırıları, Birleşik Devletler’in stratejik önemi olan bölgeye duyduğu ilgiyi daha da artırdı; saldırılardan sadece bir ay sonra, Paul Wolfowitz Etiyopya ve Somali’de pek çok güçlü aktör ile buluştu ve teröristlerin Ras Kamboni ve diğer Somali topraklarını kaçış yolu olarak kullanabildiklerini iddia etti. Bir yıl sonra, Birleşik Devletler, gelişmeleri “denetlemek” ve yerel askerleri “terörle mücadelede” eğitmek için Birleşik Müşterek Görev Gücü – Afrika Boynuzu’nu (Combined Joint Task Force- Horn of Africa: CJTF-HOA) kurdu.
Birleşik Devletler destek kuvveti, süre giden ihtilafta tarafsız kalmakta oldukça zorlandı. Birleşik Devletler birliklerinin, 2006 Aralık’ında, El-Kaide şüphelilerinin izini sürme bahanesiyle Somali’ye giren Etiyopya güçlerine yardım ettiği söyleniyor. Etiyopya işgali, meşruluğu sorgulanan Geçici Somali Federal Hükümeti’nin (TFG) çağrısına cevap olarak haklı gösterildi. Daha çok Etiyopya taraftarı bir kuruluş olarak görülen TFG, Somali’nin bazı kesimleri üzerindeki kontrolünü, 2006 Ocak’ında sivrilmeye başlayan, başkentin idaresini eline alan ve sonrasında ülkenin pek çok bölgesine uzun vadeli istikrar getiren İslam Mahkemeleri Birliği karşısında hızla kaybetmeye başladı. Birleşik Devletler ve diğer Batılı güçleri diyalog içerisinde tutma konusundaki çabaları başarısızlığa uğradı, buna rağmen Birleşik Devletler destekli Etiyopya, Aralık 2006’da Somali’ye girdi. 7 Ocak 2007’de, Birleşik Devletler AC-130 silahları kullanarak hava saldırıları başlatıp ihtilafa katıldı. Sivillere ilişkin can kaybı olduğu bildirildi ancak Birleşik Devletler bu durumdan dolayı sorumluluk üstlenmeyi reddetti.
Son müdahale, ülkenin birlik şansını zora soktu. Ülke, şu anda, (her ikisi de BM, Birleşik Devletler ve Afrika Birliği tarafından desteklenen) geçici hükümet ve Etiyopya’yla, (iddiaya göre Eritre ve bazı Körfez Arap hükümetleri tarafından desteklenen) İslami Mahkemeler arasında bölünmüş durumda. Son zamanlarda BM, uluslararası bir barış gücüyle bağlantılı herhangi bir olasılığın varlığını reddetmekte ve askeri birlik sözünde bulunan çok az Afrika ülkesi (Uganda hariç) bu birlikleri göndermiş durumda.
Bu durum, Somali’yi, daha çok kan dökülmesinin habercisi olarak, tekrar dış güçlerin ve kendi kendilerine hizmet eden iç güçlerin insafına bırakıyor. Bizim önceden bilinen yardımımız şu an zorunlu çünkü Somali halkı yeterince acı çekti. Durumları acil ve hemen harekete geçilmesi gerekliliğinin yanı sıra, çok daha derin bir anlayışı hak ediyor.
Ramzy Baroud (www.ramzybaroud.net) PalestineChronicle.com’un yazarı ve editörüdür. Çalışmaları, pek çok gazetede ve dergide yayınlanmıştır. Son kitabının adı da, İkinci Filistin İntifadası: Bir halkın Mücadelesinin Tarihi’dir (The Second Palestinian Intifada: A Chronicle of a People’s Struggle, Pluto Pres
s, London).
dipnotlar
[1] ÇN: 1884-1885 yılları arasında düzenlenen “Batı Afrika Üzerine Düzenlenen Berlin Konferansı” sonrasında, Afrika’nın, Avrupalı büyük güçlerce paylaşımı tamamlanmış, bu konferanstan sonra, kıta hızla sömürgeleştirilmeye başlanmıştır.
[2] Ç.N: Protektora kelimesi, uluslararası hukukta, daha güçlü bir devletin, daha zayıf bir devleti, herhangi bir müdahale ya da savaş durumunda resmen üçüncü ülkelerden, ülke içi karışıklıklardan ya da her ikisinden birden “korumayı” üstlenmesini ifade etmektedir. Korunan devlet, buna karşılık, koruyan ülkeye önemli ayrıcalıklar tanır. Bazen, “korunma”, iki ya da daha fazla güçlü devlet tarafından da garanti altına alınır. (William T. Couch, Collier’s Encyclopedia, director. Everett O. Fontaine, Volume 16, P.F. Coller & Son Corporation, New York, 1956, s. 395.) Protektora kelimesi, aynı zamanda, 1653-1659 yılları arasındaki Oliver ve Richard Cromwell dönemini ifade etmek için kullanılmaktadır. The Oxford English Dictionary, Volume VIII, The Clarendon Press, Oxford, 1970, s. 579.
[Znet’teki İngilizce’sinden Elem Eyrice tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]