2007 üçüncü çeyreğindeki verilerin değerlendirilmesi ile ortaya çıkan yüzde 2’lik büyüme rakamı hükümet cephesinde ve sermaye çevrelerinde soğuk duş etkisi yarattı. Bu soğuk duşun kış ortasına ve ABD yönünden esen kriz rüzgarlarının şiddetlendiği bir döneme rastlaması AKP’yi bir hayli titreteceğe benziyor. Bu titreme AKP’yi kendine mi getirir, “buldozer operasyonu”na mı götürür bilinmez ama biri küresel […]
2007 üçüncü çeyreğindeki verilerin değerlendirilmesi ile ortaya çıkan yüzde 2’lik büyüme rakamı hükümet cephesinde ve sermaye çevrelerinde soğuk duş etkisi yarattı. Bu soğuk duşun kış ortasına ve ABD yönünden esen kriz rüzgarlarının şiddetlendiği bir döneme rastlaması AKP’yi bir hayli titreteceğe benziyor. Bu titreme AKP’yi kendine mi getirir, “buldozer operasyonu”na mı götürür bilinmez ama biri küresel biri yerel iki balonun miadını doldurmak üzere olduğu görülüyor.
Tekelci mali sermayenin yarattığı spekülasyon balonunun ABD’deki mortgage kriziyle aldığı darbe herkesin malumu. ABD Merkez Bankası (FED) faiz indirimlerine devam ediyor ama mali spekülatif balonun verilen “rüşvet” niteliğindeki bu kararlarla doygunluğa ulaşmadığı FED’in 12 Aralık tarihli faiz indirim kararının yarattığı reaksiyondan anlaşılabiliyor. FED borçlanma faizlerini yüzde 0.25’lik indirimle yüzde 4.25 seviyesine çekti ama beklentilerini yüzde 0.50’lik bir indirime endeksleyen ABD Borsası Wall Street bu indirime düşüşle karşılık verdi. Bu düşüşün güneşin dünya çapındaki hareketiyle eş zamanlı olarak borsalarda sarsıntılar yarattığı görülüyor. Sarsıntıların dipteki gerçeği ne kadar ortaya çıkaracağı ise bilinmiyor.
Belki bu sefer de sarsıntılar nihai krize dönüşmeden atlatılacak ve borsa çanları bir süre daha şıngır mıngır ötecek ama FED’in faiz indirimlerinin de bir matematiksel sınırı bulunuyor. Üstelik tekelci mali sermayenin taviz ve rüşvete olan doyumsuzluğu geometrik olarak artıyorken küresel balonun şişkinliğini koruyabilmesi için Adam Smith’in “görünmez el”inin duruma müdahale etmesi dışında bir seçenek kalmıyor. “Allah”tan liberal batıllıklarımız yok da “görünmez el”in saklamaya çalıştığı çöküntünün alametlerini görebiliyoruz.
Çeşitli mali sermaye kuruluşları ve dünya bankacılık tekellerinin birbiri ardına açıkladığı milyar dolarları bulan zararlar krizin yüzeye çıkmasa da bir dip dalgası olarak yarattığı etkileri ortaya seriyor. Üstelik açıklanan zararlar ABD sınırlarını aşarak küreselleşiyor. Son olarak İsviçreli bankacılık tekeli UBS’nin mortgage dalgasının etkisiyle uğradığı 10 milyar dolarlık zarar gündeme taşındı.
İşte böyle bir küresel balon konjonktüründe yerel ekonomik balondan da bir tıslama sesi geliyor. Son bir yıldır sinyal veren ekonomik büyümedeki yavaşlama eğilimi 2007’nin 3. çeyreği için açıklanan yüzde 2’lik büyüme oranıyla hükümetin ve sermaye çevrelerinin gündemine oturdu. Oligarşinin çeşitli kanatlarının çıkarları ortakken gösterdiği uyum çıkarlar farklılaşmaya başladığı andan itibaren kendisini kaçınılmaz şekilde bir çatışma olarak ortaya koyuyor. Büyümede yılsonunda yüzde %5’in tutturulmasının bile zora girdiği bir tabloda sermaye doğal bir refleksle oklarını hükümete yöneltiyor. AKP hükümetini mikro-reformları hayata geçirmekte ağır kalmakla suçlayan sermaye çevrelerine karşılık AKP ise “kuralık” nedeniyle tarımsal büyümedeki negatif rakamları gerekçe olarak sunuyor.
“Kuraklık” geçtiğimiz yazdan bu yana her derde deva bir mazeret haline gelmeye başladı. Melih Gökçek de izlediği popülist politikaların sonucu olarak Ankara’yı susuz bıraktığı zaman kuraklığı mazeret olarak sunmuştu. AKP tarımı tasfiye ederken üstüne bir de büyüme mi bekliyordu? Kuraklığı ya da küresel piyasaları işaret eden mazeretler gemicinin rüzgarı mazeret olarak göstermesinden daha fazla bir şey ifade etmiyor. Rüzgar arkadan estiği zaman her tayfa usta bir kaptana dönüşebilir.
İşte AKP arkadan esen rüzgarla uzunca bir süredir usta kaptanlık yapıyordu. Tekelci mali sermayenin genişleme dönemiyle Türkiye’nin kriz sonrası büyüme dönemi ve AKP’nin iktidardaki periyodu çakışınca “talihli” hükümetimiz açık denizde uzun bir süre soluksuz yol aldı. Fakat şimdi rüzgar yön değiştiriyor. Ekonomide küresel bir resesyonla Türkiye’de yerel bir durağanlık pişti yapacak gibi görünüyor. Rüzgarın arkadan estiği dönemin talihi talihsizliğe dönüşüyor.
Yüksek kamu borcu, yüksek özel sektör borcu, yüksek cari açık, büyümede durağanlık, küresel ekonomide kriz havası, yüksek petrol fiyatları, 100 milyar doların üzerinde sıcak para… Hayat sanki AKP’ye diyalektik bir oyun oynuyor.