5 Kasım 2007’de gerçekleşen Erdoğan-Bush görüşmesi değerlendirilmeye devam ediliyor.. Bu görüşmenin görünen ve görünmeyen sonuçları ve olası gelişmeler bölgedeki ilişki ve çelişkileri yakından ilgilendiriyor.. Görüşme sonucu kamuoyuna yapılan açıklamada PKK’nin Türkiye, Irak ve ABD’nin düşmanı olduğu, ona karşı ‘anlık’ istihbaratın paylaşılacağı, Türkiye ve ABD’nin Genelkurmay İkinci Başkanları ile Irak’taki ABD Kuvvetleri komutanı düzeyinde bir mekanizmanın, […]
5 Kasım 2007’de gerçekleşen Erdoğan-Bush görüşmesi değerlendirilmeye devam ediliyor.. Bu görüşmenin görünen ve görünmeyen sonuçları ve olası gelişmeler bölgedeki ilişki ve çelişkileri yakından ilgilendiriyor.. Görüşme sonucu kamuoyuna yapılan açıklamada PKK’nin Türkiye, Irak ve ABD’nin düşmanı olduğu, ona karşı ‘anlık’ istihbaratın paylaşılacağı, Türkiye ve ABD’nin Genelkurmay İkinci Başkanları ile Irak’taki ABD Kuvvetleri komutanı düzeyinde bir mekanizmanın, “kırmızı telefon” hattının oluşturulacağı ilan edildi…
Görüşmede karşılıklı çıkarlar gözetilerek tavizler verildi. Kışkırtılan ırkçı-şoven kamuoyu sonuçtan memnun olmazsa da Türkiye’nin önemli diplomatik-siyasal kazanımlar elde ettiği açıktır… ABD’nin PKK’ yi düşman ilan etmesi malumun ilanı olsa da önemlidir… ABD’nin sağlayacağı “sıcak istihbarat” temelindeki operasyonel ilişki de önemlidir. Irak ve özellikle Kürdistan Hükümetinin PKK’ nin faaliyet alanını daraltması ve bu yönlü demeçler vermesi bu görüşme sonrasıdır. Bütün bu gelişmeler Ortadoğu’nun kaygan zemininde bölgesel güç olarak örgütlenen PKK’nin hareket alanını daraltmayı hedeflemektedir… PKK’ yi yalnızlaştırma, sınırlama ve yapılabilirse tasfiye temelinde uluslararası ciddi bir hamle yapılmıştır…
Türkiye ABD ile yürüttüğü pazarlıkta “ya Türkiye ya da Kürtlerin kazanımları” demiştir. Şimdilik tutturulan dengede Güneyli Kürtlerin kazanımları ABD tarafından korunmuş PKK’nin Türkiye’ye dönük örgütlülüğü hedef alınmış, Güney Kürdistan’daki PÇDK örgütlülüğü de baskılanmıştır… Beyaz Saray’daki mutabakat çerçevesinde Suriye ve İran’daki (PEJAK) örgütlü PKK gücü ABD’nin çıkarları gereği büyük ihtimalle gündeme gelmemiştir. Ancak Türkiye egemenleri Kürt karşıtlığı temelinde zaten (ABD’ye rağmen) bu iki devletle sıcak ilişki yaşıyor… Her devlet kendi Kürdünü yaratmaya, başaramıyorsa ezerek, inkar ederek imhaya çalışıyor.
Şimdi en zor durumda bulunan Türkiye’de yaşayan Kürtlerdir… DTP hedef tahtasındadır… PKK’yi terörist ilan etmesi için büyük bir baskılanma altındadır. Teslim alınmaları için kuşatmaya alınmış kontra güçlerce ölüm listeleri yayınlanmaya başlanmıştır. Parti binaları basılmakta, linç girişimleri sokağa taşmış durumdadır…
Egemen güçler, teskere öncesi ve sonrası, Güney Kürdistan’daki kazanımların Kürtlerde “aidiyet” duygusu yaratığını ve bunu tehlikeli bulduklarını asker- sivil ilgili yetkililerce ilan etmişti… Federe Devletin “Bağımsız Kürdistan”ın ilanıyla sonuçlanacağını, bunun ise “kırmızı çizgi”leri olduğunu, böylesi bir oluşumu kendi varlıkları için bir beka sorunu olarak gördüklerini defalarca açıklamıştı… Bu anlamda “sınır ötesi operasyonla” Kürdistan Hükümetini de hedefleyeceklerini açıkça söylüyorlardı…
1 Mart teskeresinin Meclisten geçmemesi (yeterli evet oyunun kullanılmaması) ABD’nin Güney Kürtleriyle ilişkiyi daha çok geliştirmesine neden olmuştu. Bu durum Türkiye’yi kendi çıkarları doğrultusunda Irak ı yeniden düzenleme projesinde inisiyatifsiz bırakmıştı. “Sınır ötesi operasyon” kaçırılan bu fırsatı yakalama, yitirilen inisiyatifi kazanma projesidir. Dün yapılamayan işgalin bugün gerçekleştirilmek istenmesidir. Bu istek Türkiye nin stratejik hedefidir.. ABD ile yapılan pazarlık bu yönlüdür…Güney Kürdistan’da oluşturulacak bir tampon bölge sayesinde Kürtler baskı altında tutulacak, gelişmeler kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirilmeye çalışılacaktır. Bu noktada ise ABD ile çelişkiler var… Nitekim görüşme sonuçları da bunu gösteriyor… Güney Kürtlerin hedeflenmesi ABD nezdinde kabul görmemiştir. Bu anlamda Türkiye şimdilik taviz vermiş görünüyor… Erdoğan Güney Kürdistan güçlerini kastederek “güvenmek zorundayız” diyerek hedefi küçültmüş, sadece PKK’yi hedefleyeceklerini açıklamıştır… Birkaç gün önce Baykal’ın yaptığı açıklama da aynı içerikteydi… Yeni politikası Beyaz Saray kaynaklıydı… Sözde ABD karşıtlığı yaparak ABD kaynaklı politikalara nasıl yattığının açık bir göstergesiydi… Güneyli Kürtleri hedefleyen yayınlara destek veren Genelkurmayın demecini grup toplantısında okuyan, Çankaya’da gündemleştiren Baykal şimdi PKK’yi yalnızlaştıran ve hedefleyen politikadan söz ediyor… Güneyli Kürtler için 30 yıllık bir planlamayla ekonomik-sosyal-siyasal kültürel bir kuşatmayla Güney Kürdistan’ın sorun olmaktan çıkarılacağını gündemleştiriyor… Yarının Kürt yöneticilerini hazırlamaktan, Kürt gençlerini ODTÜ ve İTÜ’de okutmaktan, radyo ve televizyon yayınlarından söz ediyor…Dicle suyunun barajlanmasını ve ‘yönetilmesini’ (silah olarak kullanılmasını) istiyor… AKP bu önerilere dünden razıdır…
Erdoğan -Baykal buluşması iç siyaset açısından da önemlidir. ‘Düşman kardeşler’ orduyla elele havuç-sopa politikasında anlaşmışlar… Ama bu havucun tipik bir sömürgeci anlayışın ürünü, çürük bir havuç olduğunu herkes görüyor… Anlaşılan ABD’den icazet alınamayınca şimdilik Güneyli Kürtler hedeflenmeyecek, ancak müdahale için uygun fırsat ve zamanlama kollanacak, sürekli tehdit altında tutulacaktır.
Kamuoyuna yansıtılmamış olsa da PKK’nin tasfiyesi veya sınırlandırılması karşılığında, BOP doğrultusunda İran, Suriye, Irak ve Güney Kürdistan ile mevcut ilişkiler üzerinde durulmuş ve nasıl olması gerektiği de konuşulmuş olmalı.. Taraflar taleplerini masaya yatırmış, çeşitli kararlar almış görünüyor.. Nitekim Kürdistan Hükümet yetkililerinin görüşme öncesi ve sonrası tutumları da değişmiş bulunuyor… Türkiye’nin PKK’yi yalnızlaştırma, başarılabilirse tasfiye veya sınırlandırma projesine ABD baskısıyla katılmış, kendi geleceğini daha çok tehlikeye atmış bulunuyor…Önümüzdeki süreç bu görüşmeyi ve sonuçlarını daha da netleştirecektir.
Bir yıl süreyle “sınır ötesi operasyon” yapma yetkisini Meclisin kabul etmesi ve eşliğinde yürütülen psikolojik savaş aynı zamanda 5 Kasım görüşmesine daha güçlü oturmayı sağlamak içindi.. Ancak teskerenin kabulünün hemen ardından Hakkari Dağlıca’da yaşanan çatışmada tutsak edilen 8 askerin serbest bırakılması Türkiye’nin elini zayıflatan bir rol oynadı… Erdoğan ABD ve Irak Devletine teşekkür ederken ABD Kürdistan Hükümetine teşekkür etti.
Teskere sonrası yaşanan Dağlıca çatışması, 8 askerin esir alınıp, serbest bırakılması ve zamanlaması PKK’nin gücünü ve propaganda düzeyini de gösterdi… Ancak bu durum ırkçı şoven kesimleri de ayağa kaldırdı… Irkçı şoven kamuoyu 8 askerin serbest bırakılmasının insani boyutunu hiç görmeden “sevinemediklerini” ilan etmiş, “keşke tabutları gelseydi” diyebilmiştir… Egemenler askerlerin bırakılmasını şoven propagandaya dönüştürerek “ikinci çuval olayı” olarak değerlendirdi… Askerlerin serbest bırakılması için ailelerinin başvurusu üzerine aracı olan DTP Milletvekilleri hain olarak ilan edildi…
Her gün onbinlerce askerle yürütülen büyük çaplı operasyonlar sürdüğü halde “sabır taşı çatlamıştır” denilerek daha büyük bir operasyonun hazırlıkları yapılıyor. Şimdiye kadar yapılan 24 operasyondan sonuç alınmadığını emekli generaller itiraf ettiği halde, ABD uçaklarıyla keşif uçuşları yapılmakta, savaş çığlıkları atılmaktadır…
Oysa ki PKK’nin 99 sonrası değişen stratejik duruşuyla mevcut sitem içinde bir çözümü savunmaya başladığı biliniyor… Üniter devlet, bayrak ve resmi dil konusunda herhangi bir itirazları da yoktur…9
9’da Öcalan’ın İmralı’ya getirilmesinden 2004 yılına (1 Haziran’a) kadar silahları susturduğu da biliniyor… Talepleriyle sistem içi çözümü savunduğu, “siyasi proje çerçevesinde silah bırakmaya hazır olduğu”, deyim yerindeyse talepleriyle duvara dayanan bir konumlanış yaşadığı halde T.C’de herhangi bir esnemenin görülmediği herhangi bir adımın atılmadığı da bir gerçektir… Egemen güçler ya teslim olacaksın ya da öleceksin dayatmasıyla hareket etti-ediyor. Bu durum PKK’nin dayandığı zeminle, kitle desteğinin niteliğiyle yakından ilgilidir… Diğer yandan Türkiye’nin bir takım reformları bile kabul etmeye hazır olmadığının göstergesidir. Türkiye’nin PKK’yi muhatap alan bir anlaşma zemininde Kürt halkının taşıdığı devrimci potansiyeli denetim altında tutamayacağını düşünüyor… Egemen güçler Türkiye’nin ekonomik sosyal siyasal ideolojik yapısını Kürt hareketini sisteme entegre edecek bir yapıda görmüyor.. Dağdan ovaya indirilecek kadroların entegre edilemeyeceği endişesi yaşanıyor… Şüphesiz ki bu durum mevcut sistemin kırılgan yapısıyla ilgilidir…
Türkiye sonu belli olmayan bir macerayı göze almış görünüyor… Kürtlerin bütün kazanımlarına dönük inkar ve imha siyaseti stratejik hedeftir. Bu stratejinin ilk aşaması PKK’yi hedefliyorsa ikinci aşaması da Güney Kürdistan’daki güçleri hedefleyecektir.Bu savaşın zamanlaması ve kapsamı esas olarak ABD ile olan ilişki ve pazarlık gücüyle ilgilidir.. Şimdilik ABD ile mevcut ilişkiler koparılmayacak ama alabildiğine zorlanacaktır… Bu savaşın ABD’ye rağmen yapılmasının bedelinin ağır olduğu biliniyor. Bu nedenle T.C, taleplerini ABD’ye dayatmaya çalışmakta ideolojik politik stratejik bütün gücünü, ağırlığını, seferber etmektedir…
Yaşanan süreç ne yazık ki halklara hizmet etmiyor… Emperyalizme ve bölge gericiliğine yarıyor… Halklar, emekçiler zehirleniyor, aralarına düşmanlık tohumları ekiliyor… Büyük bir linç kampanyası eşliğinde ırkçı-gerici karanlık bir dünya dayatılıyor…
Ancak bu topraklarda karanlığa teslim olmayanlar da var… Umudu büyütenler, yüreği halkların kardeşliğiyle, özgür birlikteliğiyle atanlar var… Ve bu topraklar Denizleri Mahirleri ve İbrahimleri doğurmuştur…Ve egemen güçlerin dayattığı bu karanlık dünyaya karşı yaşanacak başka bir dünya da vardır diyenleri… 3 Kasım Cumartesi Ankara Sıhıye alanında toplanan onbinlerce insanın yükselttiği talepler karanlığa teslim olmayanların sesi soluğunun kesilemeyeceğinin de habercisiydi… Bu umudu büyütmek lazım… Eşit özgür ve demokratik bir geleceği işyerlerinden başlayarak sabırla inatla örmek gerekiyor… Yaşanacak güzel bir dünyanın, savaşsız, sömürüsüz, aydınlık geleceğin umudunu taşıyanların birlikteliklerini ve mücadeleyi büyütmeleri, geliştirmeleri gerekiyor… Halkların kardeşliğini, özgürlük ve eşitlik temelinde birlikte yaşamı döne döne anlatmak ve örgütlemek gerekiyor… Zor günleri aşmak mümkün…
*Yazarın adı ilk yayınlandığında, yanlışlıkla Faysal Of diye yazılmıştır. Kendisinden ve okurlarımızdan özür diliyoruz.