Sendika.org’nin notu: Yazarımız Sayın Yüksel Akkaya’nın iki gün önce yayınlanan bu yazısını çok sayıda başka yazıyla birlikte sitemizle ilgili teknik bir aksaklıktan dolayı yayından kaldırmak zorunda kalmıştık. Sayın Akkaya ve okurlarımızdan özür dileriz Hayır! Öyle, Lenin’den alıntılarla filan başlamayacağım! Bir anlamı olmadığını biliyorum. Zira, “konut mülkiyeti” tartışmasında “barınma hakkını” savunanlar, “amanin da engels, marks filan […]
Sendika.org’nin notu: Yazarımız Sayın Yüksel Akkaya’nın iki gün önce yayınlanan bu yazısını çok sayıda başka yazıyla birlikte sitemizle ilgili teknik bir aksaklıktan dolayı yayından kaldırmak zorunda kalmıştık. Sayın Akkaya ve okurlarımızdan özür dileriz
Hayır! Öyle, Lenin’den alıntılarla filan başlamayacağım! Bir anlamı olmadığını biliyorum. Zira, “konut mülkiyeti” tartışmasında “barınma hakkını” savunanlar, “amanin da engels, marks filan da kim diyince” bana “vallahi bilmiyorum” demek düştü nerdeyse!… Hele, bir tartışma platformunda, bu meselelerde çok bilmiş, ama iyi küfür eden bir “solcu” kuşak görünce kelimenin argodaki tam anlamı ile “tırstım”! Başka ne yapabilirim ki?
Bütün bunlara rağmen, Maraş katliamından kılpayı sıyrılmış, sonrasında Adana’nın en hareketli lisesinde okumuş (ki aptallar koleji olarak bilinir, gerçek adı Karşıyaka Lisesi’dir), hatta burada pek çok solcu arkadaşı ile bir demiryolu işçisi takımı olan Adana Demir Spor’lu taraftarı olarak o vakitler bile şehrin “burcuva” takımı görülen Adana Spor ile epeyce sokak ve de duvar “mücadelesi” etmiş bir solcu olarak kendimi var etmeye çalışmışımdır.
Senelerden sene, en zalim sene idi ben liseyi bitirdiğimde: 1980. Aylardan Ağustos idi. Meşhur ÖSS sonuçlarının açıklanmasına çok vardı. Bir haber geldi: “Metin’i vurmuşlar”. Sıkıyönetimlerin en zalim olduğu bir ildi Adana. Sokağa döküldü iki yanı Kozan yolunun. Korsan’ın allahının olduğu günlerden biriydi, miting gibi korsan… Memleketin işçi kentlerinin bir çoğunda olduğu gibi topladılar, kim varsa… 13’ünde, 70’inde… Bahtımıza en devrimci olanımız 70’inde bir isyankar oldu, tecrite verdiler!… 18’inden küçüklere “de hadin eve” dediler. 18’ini yeni aşmıştık… Bize “milli piyango” çıkmadı… İyi ki çıkmadı!
1980’in son yazında Çukurova’da aydın ile sınıfı, sınıf ile aydını iç içeydi. Öyle ki cezalar “dağıtılınca” yatanların yerine, dışarıdakiler çalışarak “yatılar”. Misal, hiç eczacılıktan anlamayanlar, sınıfta kalmayı da göze alarak, eczacıdan daha “iyi” eczacı olmaya çalıştı… Eczacılıkları tartışmalı olsa da, tarım işçilerine eczacı ile iyi geçinme babında yüksek fatura çıkaran doktorlarla kavga etmekten kaçınmadılar. Sınıf aydını ile aydın sınıfı ile de bağ kurmakta direniyor gibiydi 1980’lerin başında…
Lakin, en zalim dönemde, 2000’lerin başında ne sınıf” “aydın”ını arıyor, ne de “aydın” “sınıf”ını!… Ne garip durum değil mi? İşin kötüsü, sınıf adına mücadele edenler de bir “avuç” gönüllü olarak sınıfın “aydın”ı olarak kabul edilmemelerine rağmen bir “derviş” sabrı ile ortalıkta dolaşmaya çalışıyordu. Ancak, ne çok lanetli olduklarını bilmiyorlardı. Zira, en büyük lanet sınıfın temsilcisi olanlardan geliyordu! Zavallılar… Para kazanmak yerine, hatta “sınıf adına eğitim çalışmalarından nemalanmak yerine” başka işler yapıyorlardı…. Hoş yaptıklarını ne “sınıf” ne gariptir ki ne de devlet beğeniyordu. Bilimsel çalışmaları “ilmi” bulunmuyordu. Bu yapılırken “koca sınıf ve temsilcileri” de bunlara “burun kıvırıyordu”. Hay Allah, koca sınıf ve temsilcileri de politika üretirken şöyle ya da bunlara başvuruyordu. Günahkarlar!…. Sınıfın, sermayenin günahkarları…
Sınıf siyaseti güttüğünü düşünüp, inzivaya çekilenler… İster akademiyanın içinden gelip, parti başkanı ve yönetim kurulu üyesi olsunlar, ister olmasınlar… En çok bunlardır günahkar olanlar!
Günahkarlar!… Sınıfın, sermayenin günahkarları…
İzzettin Önder! Zavallı… Hem herkese “yar olmuş”, hem herkese “yar olmamış”!… Sevgili Hocam, sana ne sınıf, vs. Otur oturduğun yerde. Ol koca bir hoca. Ver, dersini vergi nasıl kaçırılır diye. Ol zengin, bak Tüsiap-c nasıl arkanda. Sen şimdi sınıf kavgası verdin de koca sınıf arkanda mı yer aldı?: Misal, Disk ve bağlı sendikalar, misal Kesk ve bağlı sendikalar, misal Tmmob ve bağlı odalar, misal Ttb ve bağlı odalar? Kimseden ses çıkmadı mı? Eee, sevgili hocam ne yapalım, sınıf senin neyine? Anladın mı?
Amanin, amaninnnnnnnn. Biz daha İzzettin Hoca işini çözememişken bir de sınıf adına mücadeleye niyetlenmiş bir “tıfıl” hoca ortaya çıkmış! Adı mı? Evet, birçoğumuz bilmeyiz ulvi sınıf mücadelesi verirken böylesi “tip” adamları; Servet Akyol! Zavallı, sınıf adına daha genç yaşta bir şeyler yapayım derken, bu kadar yalnız bırakılacağını nerden bilebilirdi ki?!.. Hadi, İzzettin Hoca, az çok öğrenmiştir de, bu “gariban” çocuğun günahı ne? Koca Ankara’da sivil polis sayısı brütten düşülünce neti utanç verici bir dayanışma…
Evet, sınıfına sahip çıkmayan “aydınlara” diyecek bir şeyimiz yok, da, sınıfına sahip çıkan bir İzzettin Hoca’ya, bir gencecik Servet’e sahip çıkmamanız için bir nedense varsa, söyleyin, biz de oradan bakalım!…
Aydınına sahip çıkmayan sınıfın da, sınıf adına siyaset yapanların da bir daha düşünüp, bu dert bizim derdimiz demesi dileği ile…. Disk, Kesk, Tmmob, Ttb ve de bağlı sendikalar ile odalardan, sınıfın bu iki insanı adına daha güçlü bir dayanışma beklemek boş bir şey ise, ya onlar yoklar; onlar yok olmayı kabul etmişse biz onların bulunduğu yerlerde yok olmalıyız, ki onları yeniden üretmeyelim.
Evet! Sınıf aydınına sahip çıkmıyorsa, yeniden düşünmek lazım… Sınıf kim, sınıf adına hareket eden kim…