Kruşçov’un 50’li yılların ortalarında Sovyet topraklarında estirdiği revizyonizm rüzgarlarından bugüne çok şeyler değişti. Zamanında tüm dünyanın, sosyalist blokun ana kalesi olarak bildiği Sovyetler Birliği, Gorbaçov ve Yeltsin adlı vatan hainlerince dağıtılması sonucu çok büyük bir sosyal, ekonomik ve kültürel bir kırılma yaşadı. 1991 senesinin ardından sosyal devletin ve sağlık sisteminin çökertilmesiyle, ölen on milyonlarca eski […]
Kruşçov’un 50’li yılların ortalarında Sovyet topraklarında estirdiği revizyonizm rüzgarlarından bugüne çok şeyler değişti. Zamanında tüm dünyanın, sosyalist blokun ana kalesi olarak bildiği Sovyetler Birliği, Gorbaçov ve Yeltsin adlı vatan hainlerince dağıtılması sonucu çok büyük bir sosyal, ekonomik ve kültürel bir kırılma yaşadı. 1991 senesinin ardından sosyal devletin ve sağlık sisteminin çökertilmesiyle, ölen on milyonlarca eski Sovyet gazisiyle ilk darbeyi, yine milyonlarca vatandaşını, düşünürünü ve bilim adamını Batı’ya göç vererek kaybetmesiyle ikinci büyük darbeyi aldı.
Tüm Sovyet ülkelerinde bu iki unsur, eski sistemin çökertilmesinde merkezi bir rol oynamış olsalar da, eski Birlik içinde bir ülke gözle görülür biçimde diğerlerinden daha batı destekçisi çıktı. 1991’den beri NATO’ya, AB’ye, Amerika’ya ve diğer emperyalist ülkelere politik, askeri ve ekonomik yakınlığıyla göze çarpan bu ülke Ukrayna’ydı.
Ukrayna’nın diğer eski Sovyet ülkelerinden farklı olmasının ardında birkaç tarihsel dinamik bulunuyor. Bunlardan biri Kızıl Ordu’ya karşı çarpışan Beyaz Ordu’nun Polonya dışındaki en büyük cephesinin Ukrayna oluşu, Ukraynalı ulusalcı anti-komünistlerin Kızıl Ordu’ya karşı Almanya, İngiltere ve Fransa tarafından desteklenmesine rağmen yenilgiye uğratılmasıdır. Sovyet topraklarında belki de en büyük askeri çarpışmaların burada gerçekleşmesi, ulusalcı anti-komünist organizasyonların türemesinin maddi koşullarını hazırladı.
Bunun dışında Ukrayna’nın güneyinin tamamiyle Sovyetler’in Karadeniz’e açılan kapısı olması ve ayrıca tüm Birlik içinde en büyük limanının Odessa’da bulunuşu, Ukrayna’yı jeo-stratejik bir konuma taşıyordu. Nitekim bu coğrafik konumun önemi sadece Karadeniz ticaretinden ileri gelmiyordu. Birkaç bin kilometre ileride bulunan ve gerek yeraltı kaynaklarının zenginliğiyle, gerekse de Orta Doğu topraklarına yakınlığıyla tanınan Kafkaslar, Ukrayna’nın Sovyetler’den alınması durumunda olası hedef topraklar olarak görülmekteydi. Bu yüzden 2. Dünya Savaşı’nda Hitler’in Ukrayna’ya saldırması boşuna değildir.
2. Dünya Savaşı’nda da en çok kan dökülen topraklar yine Ukrayna sınırları içinde kalıyordu. Bunun tek nedeni ülkenin konumsal önemi değil, bunun dışında özellikle Odessa ve Lvov kentleri başta olmak üzere yoğun bir yahudi yerleşiminin de buralarda bulunuyor oluşuydu. Faşistler tarafından yaklaşık olarak sekizyüzbin yahudinin katledildiği bilinmektedir. İç ve dış savaş koşulları daha devrim yıllarından birçok anti-komünistin ülkeyi terk ederek batıya sığınması veya Amerika’ya göç etmesiyle sonuçlanmıştır.
1991’den sonra eski Sovyet ülkelerinden Ukrayna’nın sadece göç verdiğini söylemek tam olarak yerinde değildir. Çünkü Sovyetler’in dağıtılması, zamanında devrimci hareketin gücünden korkup kaçmış eski Ukraynalılar’a Ukrayna’ya geri dönme “fırsatını” vermiştir. Zamanında Amerika’ya sığınmış, Amerikanlaşmış eski Ukraynalı göçmenler, 1991’den sonra Ukrayna’ya akın etmişler, Amerika’da biriktirdikleri sermayeyi işletebilecek ucuz iş gücünü ve mafyatik kurallara göre işleyen yargı ve yürütme sistemini bulmuşlardır.
Bir zamanlar eğitim kalitesiyle dünyada birinci sırada kabul edilen Sovyet ülkelerinden Ukrayna’da bugün lise ve üniversite diplomaları para karşılığında satılabiliyor, başarısız olunan ders ve sınavlardan aylık geliri ortalama olarak 300 doları geçmeyen öğretmenlere rüşvet verilerek geçilebiliyor. Ukrayna’daki üniversitelerin durumu o kadar vasat durumda ki, okullar sadece senelik okul ücretini ödeyebilecek her lise mezunu talebeyi sınavsız okula alabiliyor.
Polis kurumu bugün devlete bağlı bir güvenlik kurumu olmaktan çıkmış, mafyanın özel koruması haline gelmiş durumda. En şık otellerin ve en büyük alışveriş mağazalarının önünde son model jiplerle cirit attıkları, sıradan esnaftan keyfi biçimde zorla para alan, sadece belli bir kesim için çalışan ve halkın çoğunluğunu umursamayan bir “güvenlik” kurumu halini almış durumda Ukrayna polisi.
Sovyetler’in ardından ne ekonomik, ne sağlıksal, ne endüstriyel, ne de tarımsal bir kalkınma gerçekleştirilmiş. Gözle görülür tek “gelişme” parklar, ormanlar ve sahiller gibi kamu alanlarının ortasına dikilen dev lüks konutlar. Bunun dışında hem Ukrayna içinde, hem de dışında son 15 senede inanılmaz boyutlara gelmiş bir fuhuş sektörü var. Sadece bu sektöre yönelik Amerikalılar’ın, İngilizler’in ve Almanlar’ın işlettiği kurumlar var. Bugünden geriye bakıldığında öyle görülüyor ki, Sovyetler’in dağıtılması Sovyet halkı dışında sadece sermayedar Amerikalılar’a ve Almanlar’a yaramış durumda.
Bugün Amerika’dan, Kanada’dan ve İngiltere’den dönen Amerikancı Ukraynalılar eski Sovyet Ukraynası’nın bugün yaşadığı toplumsal kırılmasının suçunu Sovyetler’e atıyorlar. Karmaşadan yararlanarak saman altından su yürütmeye çalışıyorlar. Sosyalistlerin ve komüstlerin gücünü zayıflatıp halkçı partilerle halkın arasını bozmaya çalışıyorlar. “Bağımsız Ukrayna” veya “özgür Ukrayna” gibi yalandan sloganlarla ülke içinde ulusalcı, anti-komünist, gerici ve dinci bir rüzgarın esmesi uğraşındalar. Tabii ki tüm bu karmaşada yoğurdun kaymağını sermaye sahipleri yiyor.
Lenin heykellerinin kaldırılması, parçalanması, tahrip edilmesi, eski Kızıl Ordu müzelerinin bazılarının kundaklanması, müzelerde ulusal değer olarak kabul edilen eserlerin ortadan kaldırılarak yerine Beyaz Ordu’nun tarihini öven uyduruk madalya ve paralarla süslemek ulusalcılık namına Amerikancı Ukraynalılar’ın son 15 sene içinde yaptıklarından sadece bazıları. Bunların yanında belki de en önemlisi Rus ve Sovyet düşmanlığında tüm ülkenin başını çeken Lvov şehrinde geçtiğimiz haftalarda şehrin en önemli ve merkezi binası olan opera binasının bir “Nasyonal Sosyalizm sergisi” olarak tasvir edilen etkinlikte dev Nazi bayrak ve flamalarıyla kaplanması oldu. Dışarıdan gelen itirazlara rağmen eleştiriler yapılanın sadece bir “sergi”den ibaret olduğu bahanesiyle savuşturulmaya çalışıldı.
Giderek faşistleşen Ukrayna toplumu, eski entellektüel kültürünü, dinamik gençlerini kaybediyor. Halk içinde ciddi bir apolitizasyon söz konusu. Eski değerlere sahip çıkan neredeyse sadece eski kuşak. Yeni kuşakta öğrenciler arasında politikaya, politik ve düşünsel tartışmalara katılım neredeyse yok. Yapılan gösterilerde sancak tutan, bayrak sallayan ya da broşür dağıtan gençlerin neredeyse tamamı bunu kendilerine ödenen ufak bir maaş karşılığında yapıyorlar.
2004 yılında televizyonlardan izlediğimiz “Turuncu Devrim” adlı palavrada da durum farklı değildi. Mafya babası Yuşçenko’yla patroniçe Timoşenko’nun finanse ettiği bir rock ve rap konseriyle Kiev’in ana meydanı Meydan Nezaleşnosti’ye çekilen yaklaşık 200-300 kişilik bir kalabalık çevresinde para karşılığı ellerine tutuşturulmuş bayrakları sallayarak “devrim yaptıran” iki ucube bugün Ukrayna’nın geleceğiyle oynuyor. Parlemento kurmaktaki başarısızlıklarından dolayı defalarca ülkenin birbirine girmiş olması ve bu senenin mart ayında Ukrayna ordusu Yanukoviççiler ve Yuşçenkocular olarak ikiye bölünmesi, mafyokratik işleyen Ukrayna demokrasisin bir çıkmaza saplandığının göstergesi.
Tüm bu toplumsal karmaşa ve çöküş koşulları altında ardımızda bıraktığımız 30 Eylül’de genel seçimler yapıldı. Ukrayna milyarderi Ahmedov’un “dostu” ve Rusya destekçisi Yanukoviç aldığı %32,8 oy oranıyla NATO ve AB destekçisi Yulia Timoşenko’yu %1
,6 gibi kıl payı bir oranla ardında bıraktı. Onun ardından sırasıyla Amerikancı Yuşçenko’nun Bizim Ukraynamız partisi %14,8, Komünist Parti %5,2 ve Ukrayna Sosyalist Partisi %3,05 oy aldı.
Yanukoviç ve Timoşenko arasındaki asıl tartışma Yanukoviç’in Ukrayna’nın Rusya’ya, Timoşenko’nun da AB’ye ılımlı tutum alınması gerektiği tezleri arasındaki zıtlık. Bunun dışındaki başka bir polemik konusu da Ukrayna’da kullanılan resmi dil. Sovyetler’den beri tüm Birlik ülkelerinde olduğu gibi Ukrayna’da da Rusça anadil kabul edilmiş ve Ukraynaca okullarda zorunlu ders olarak konulmuştur. Bugün ulusalcı rüzgarın etkisine kapılmış Batı Ukrayna’da günlük yaşamda ağırlıklı Ukraynaca, Doğu’da ise Rrusça tercih edilmektedir.
Ukrayna’nın AB üyeliği konusu gerçekçi bulunmamakla beraber ulusalcıların göz boyayarak kandırmaya çalıştığı halk, Rusya seçeneğine daha ılımlı bakıyor. Yanukoviç Rusya-Ukrayna ittifakından bahsederken Ukrayna Komünist Partisi ve Sosyalist Parti Rusya, Ukrayna, Belarus ve Kazakistan’ın birleşmesi tezini savunuyor. Ancak bu partiler arasında da ülke içinde hangi dilin kullanılması gerektiği konusunda bir tartışma var. Moroz’un Ukrayna Provokatif Sosyalist Partisi ukraynacanın kullanılması gerektiğini savunurken Komünist Parti rusça kullanılmasını istiyor.
Genç kuşağın apolitizasyonu olgusu sadece Yanukoviç ve Yuşçenko partilerinin destekçilerinde değil, sosyalist organizasyonlarda da göze çarpıyor. Hem giderek birçokların gözünde inandırıcılığını yitiren sosyalist devrim tezi, hem eski kuşağın her geçen yıl sayıca biraz daha azalması, hem de kültürel yozlaşmayla beraber eğitim sisteminin ve aile kurumunun çökmesi halkçı partileri diğer sermaye partilerinin yanında ister istemez bir tür “popülerlik yarışı” içine sokmuş durumda. Sol partilerin bilimsel ve devrimsel içeriğinde bir zayıflama ve donuklaşma söz konusudur.
Bugünün Ukrayna’sı, genç kızların “sempatik ve güzel” buldukları için Timoşenko’ya oy verdikleri, pastadan arda kalan paya ortak olmak isteyen ve kandırılan ufak esnafı olan, tüm bir güvenlik sektörü sermaye sahibi kapitalistlerin ve mafyanın eline düşmüş bir Ukrayna. Bundan sonraki aşamada büyük bir kırılma yaşanabilir. Yanukoviç’in Timoşenko ve Yuşçenko’ya karşı Ukrayna’da sosyal ve ekonomik istikrarı sağlaması Ukrayna için çok önemli. Aksi takdirde toplumsal erozyondan sonra ne tür bir aşamayla karşılaşacağımızı bize zaman gösterecek…