İşsizlik Sigortası Fonu Babanızın Malı Değil, Gönlünüzce Harcayamazınız Veya Yasadışılığa Methiye 22 Temmuz seçiminden “liberal sol”un da desteğini alarak bir zaferle çıkan ve bu zaferi “liberal sol”ca da paylaşılan “yeni” AKP Hükümetinin yeni “Çalışma Bakanı” Faruk Çelik (hakkında bakınız google arama motoru) istihdam paketi ile ilgili açıklamada bulunmuş. Bayram’ın son gününün (14 Ekim 2007) Sabah […]
İşsizlik Sigortası Fonu Babanızın Malı Değil, Gönlünüzce Harcayamazınız Veya Yasadışılığa Methiye
22 Temmuz seçiminden “liberal sol”un da desteğini alarak bir zaferle çıkan ve bu zaferi “liberal sol”ca da paylaşılan “yeni” AKP Hükümetinin yeni “Çalışma Bakanı” Faruk Çelik (hakkında bakınız google arama motoru) istihdam paketi ile ilgili açıklamada bulunmuş. Bayram’ın son gününün (14 Ekim 2007) Sabah gazetesine yansıyan haber yasa, hukuk bilmeyen, bu işlerde 11. Cumhurbaşkanı seçimini tiyatro oyunu tarzlarından biri olan fars’a dönüştüren AKP taifesinin mizahi olmasa da bir kez daha hukuk ve de yasa dışı bir iş yapmak üzere olduğunu bize gösteriyor. Ancak, bu haber bize başka bir şeyi daha gösteriyor: yasa ve hukuk dışı yapılacak iş, işçilerin “işsizlik sigortası fonu”nda biriken kaynaklarının, onlardan habersiz, kendileri ile ilgisi olmayan işlere bir uzun vadeli yatırım olarak “değerlendirilmesi”. Kısacası işçilerin bir gün işsiz kaldıklarında kendilerini geçici de olsa “rahatlatmak” için biriktirdikleri parayı AKP’nin pervasız hükümeti, gönlünce, bu paranın sahibi olan işçilere danışmadan, harcama niyeti var.
Sabah gazetesinin haberine göre, bir suç da oluşturacak olan bu yasa dışı para harcama hiç çalışmamış, iş arayan gençlere yönelik bir “aktif istihdam” politikası çerçevesinde gerçekleştirilecek. Daha önce, gazetelere yansıyan haberlere göre bu politika gereğince kendi işini kuracak olan gençlere “işsizlik sigortası fonu”ndan para aktarılacak. Böylece hem kendi işini yaratan bir işveren kuşağı hem de iş alanı yaratacak bir ortam oluşturulacağı umuluyor (Bu konu ile ilgili uygulamaları ve sonuçlarını Fransa deneyimini muhtasar hayatımızın bir parçası olarak bu yazının sonunda “ek” olarak sizlerle paylaşmakta yarar var!)
Gazete haberine göre “Acil Eylem Planı’nda işgücü piyasasına öncelik veren hükümet istihdam paketini” tamamlamış. Bu pakete göre 18-29 yaşındaki işsizlere öncelik verilecek. Bu kuşak nüfusun önemli bir kesimini oluşturmaktadır ve genellikle büyük çoğunluğu bir kez bile iş ile tanışmamıştır. Habere göre “aşçı, işçi, garson bulamıyorum” diyenlerin sorunu çözülecek! Demek ki bu gençlere düşen iş aşçılık, garsonluk vs… Tabii, turizmin istihdam da sürükleyici olarak görüldüğü bir ekonomide bu doğal karşılanabilir, ama unutmamak gerekir ki turizm sektörü sezonluktur ve en çok beş ay emek yoğun sektör olarak varlığını sürdürür, sonra gelecek yıla kadar “tatile” çıkar. Bu durumda istihdam politikası baştan “yetersiz” kalıyor… Neyse… Biz gelelim sadede.
4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu Fonda toplanan paraların nasıl kullanılacağını da belirlemiş durumda. Bu Yasaya göre
“Madde 46 – İşsizlik sigortasının amacı; işsizlik sigortasına ilişkin kuralları ve uygulama esaslarını düzenlemek ve sigortalılara işsiz kalmaları halinde, bu Kanunda öngörülen ödeme ve hizmetlerin yerine getirilmesini sağlamaktır.”
Yasanın 46. maddesi çok açıktır. İşsizlik sigortası yasasının amacı sigortalılara işsiz kalmaları halinde ödeme ve hizmetlerin yerine getirilmesini sağlamaktır. Yani, işsizlik sigortası fonundaki paralar sadece sigortalı işçilerin işsiz kalmaları halinde onlara harcanır, başka yere değil! Peki, Bakan ne diyor: İş dünyasının vasıflı eleman talebini karşılamak için eğitim merkezleri kuracağız, İşsizlik Sigortası Fonundan buraya para aktaracağız. Ne güzel. Bakan öyle sanıyor ki, bu para babasının, pardon işverenlerin parasıdır, onların istekleri ve ihtiyaçları çerçevesinde harcamak gerekir. Aslında bunda şaşılacak bir şey yoktur. Bir önceki Bakan, hiç değilse bu kadar cahil ve pervasız değildi, öyle olduğu için yerine daha pervasız, biat edecek, itiraz edilmeyecek, şaibeli bir isim “Çalışma Bakanı” yapıldı. Bakan da bunun hakkını veriyor! Çok güzel, de…Sigortalı işçilerin yaklaşık beşte birini hala bünyesinde üye olarak tutan sendikalarımız, üst örgütleri bu konuda ne diyor (Haa, bu arada, vatandaşlık geliri, temel gelir gibi konularda sendikalarımız ne düşünüyor, çalışma ekonomisi ve endüstri ilişkileri bölümlerindeki mümtaz düşünürler ne diyor? Misal Ç. Keyder ve A. Buğra’nın bu mesele ile ilgili çıkan “derleme” kitabı acaba Dünya Bankası’nın “yoksulluğu yönetme” politikasını meşrulaştırma aracı olarak görmek mümkün mü? Neyse, konuyu dağıtmayalım. Bir sonraki yazıyı buna ayıracağımızı belirterek, bir “mim” koymuş olalım).
Tekrar 4447 sayılı yasaya dönelim. Yasa diyor ki :
Madde 47
c) İşsizlik sigortası: Bir işyerinde çalışırken, çalışma istek, yetenek, sağlık ve yeterliliğinde olmasına rağmen, herhangi bir kasıt ve kusuru olmaksızın işini kaybeden sigortalılara işsiz kalmaları nedeniyle uğradıkları gelir kaybını belli süre ve ölçüde karşılayan, sigortacılık tekniği ile faaliyet gösteren zorunlu sigortayı,
d) Sigortalı: Bu Kanun kapsamına giren bir işyerinde bir hizmet akdine dayalı olarak çalışan ve çalıştığı süre içerisinde işsizlik sigortası primi ödeyen kimseyi,
e) Sigortalı işsiz: Bu Kanun kapsamına giren bir işyerinde bir hizmet akdine dayalı ve sigortalı olarak çalışırken bu Kanunun ilgili maddelerinde belirtilen nedenlerle işini kaybeden ve Kuruma başvurarak çalışmaya hazır olduğunu bildiren kimseyi,
f) İşsizlik sigortası primi: İşsizlik sigortasının gerektirdiği her türlü ödeme ile hizmet giderlerini karşılamak amacıyla bu Kanunda belirtilen esas ve usullere göre Devlet, işveren ve sigortalı tarafından ödenen primi,
g) Fon: İşsizlik sigortası primleri ile bu primlerin değerlendirilmesinden elde edilen kazanç ve iratların, Devlet tarafından yapılacak katkı ve yardımların, ayrıca bu Kanun gereğince işçi ve işverenlerden alınacak ceza, gecikme zammı ve faizler ile diğer her türlü gelir ve kazançların toplandığı ve Devlet güvencesinde olan İşsizlik Sigortası Fonunu” ifade eder. Bu kadar. Sadece bu madde, sabah gazetesine ve daha önceki günlerde gazetelere yansıyan haberlere göre “liberal sol”un da desteklediği AKP Hükümetin işçilerin geleceklerini güvence altına almak için üyelerinden ayırdıkları payların bir başka ihsan ve biat kültürü için harcanmaya hazırlandığını gösteriyor. Buna örgütlü işçilerden başlamak üzere sigortalı işçilerin başkaldırması gerekiyor.
Başlangıçta bu fonun sadece sigortalı işçiler için harcanması ve diğerleri için harcanmaması bir “bencillik” olarak görülebilir.
Oysa, bu fonun sadece sigortalı işçilere harcanması gerektiği gerçeği ile bu bencilikle arasında hiçbir illiyet yoktur. Zira, Anayasasında sosyal devlet olmayı gerekli ve zorunlu gören bir devlet kaynaklarını sermaye cephesine değil, tam da işsizlik sigortası fonu dışında kalanlara ayırmak zorundadır. Yani, işçiler üzerinden işsizlere kaynak aktarmak yerine sermaye üzerinden işsizlere kaynak aktarmak gerekmektedir. Bencil olan sigortalı işçiler değil, bizatihi sermaye kesimi ve onu adına hareket eden AKP Hükümetidir.
İşyerlerinde işverenlerince yoğun sömürüye tabi tutulan işçiler, yarınlarını güvence altına almak için ücretlerinden ayırdıkları payı daha hakkaniyetli bir şekilde almak için mücadele etmelidir. Bu daha uzun süre işsizlik ödeneği ve daha yüksek ödenektir. Ne yazık ki, mevcut yasa, tersi yönde bir düzenlemedir. Bu durumda sigortalı işçiler, önce örgütlü oldukları sendikal merkezlerden, sonra onu çevreleyen bir geniş halkadan haklarına sahip çıkmalıdır. Yani, işçi sınıfını
n sigortalı olan “ayrıcalıklı” kesimi geleceğini kurtarmak için sermaye cephesinin yağma isteğine daha karşı cepheden karşılık vermek zorundadır. Sonra, mücadelede bu halkaya “sosyal devlet” gereği sınıfın diğer katmanlarını davet etmelidir.
Kısacası sigortalı işçiler ücretlerinden kesilen, geleceklerini güvence altına almak için kurulan bir fonun daha işlevsel olarak kullanılması için mücadele etmeli, kendi ücretlerinden kesilen paralarla oluşan bu fonun sermaye cephesinin isteği doğrultusunda harcanmasına karşı çıkmalı ve işsizleri Anayasa’da yazılan “sosyal devlet” ilkesi çerçevesinde harcama yapmaya davet etmeli ve birleşik bir mücadeleyi örgütlemelidir. Tersi, bir boş hikaye olacaktır. Üstelik, aktif istihdam politikaları adına AKP cenahına aktarılmış geri dönmeyecek “paralar” olacaktır. Tabii, işsizlik sigortası fonundaki paraların “eritilmesi” pahasına!…
EK: Bir Uyarıcı anı!
Önce bir not: Zaman zaman bazı yazılara “mizah” veya “muziplik” yansıtmak, ciddi meselelerde hoş karşılanmaz. Ancak, çok ciddi meselelerin biraz “mizah”, biraz “muziplik” içermesinin çok daha anlamlı olduğunu düşündüğümden, kendimi tutamayarak (!) bu işi yaparım. BU “üsluba” kızan ciddi arkadaşların şimdiden beni bağışlaması dileği ile.
Efendim, biraz da memleket dışı yerlerde eğitim/öğretim görelim diye Fransa’nın Strasbourg kentini mekan tuttuğumuz günlerdi. O zamanlar bursu bize çok gördükleri için (sene 1986) biz abi “bursu” ile oralarda görgümüzü, bilgimizi artırmayı amaçlamıştık. Tam da bugünlerde gazetelere yansıyan bir “aktif istihdam politikası” belirlemişti Fransa. Ben de abc’sini bilmediğim Fransızcayı öğrenmede epeyce yol almıştım. Bir gün sevgili kuzenim “abi bu fırsattan yararlanmalıyım” dedi. Açtık yasayı, baktık koşullar kuzene uyuyor. Bir iş açacağız, ama birkaç kişi de istihdam edeceğiz. Kuzenin yapacağı iş tekstilcilik: Birkaç makine alıp ve beş-on işçi istihdam edersek kuzenime o yılların parası ile 50.000 Fransız Frangı vereceklerdi. Dosyayı sunduk. Kabul edildi. Lakin, bizim yaşadığımız bölgede “ucuza mal edecek” dikiş makineleri yoktu. Kısa bir araştırmadan sonra Fransa’nın güneyinde, bir Akdeniz Kasabasında aradığımız bulduk. Eski, “bitli turistlerin” kullandığı Volkswagen minibüs kiralayıp uzun yola çıktık.
Kuzenim iyi “şöferdir”, ben ise hala araba kullanmasını bilmem. O uzun yol için ben yanıma birkaç roman aldım. Gündüz gün ışığında, gece minibüsün tepe ışığında ben romanımı okudum. Kuzenim, dikiş makinelerine doğru direksiyon salladı. Gece yağmurlu bir zaman diliminde benzin almak için bir “istasyon” a uğradık. Benzini aldıktan sonra ben romana kaldığım yerden devam ettim. Ancak, karşıdan gelen her araba bize klakson çalıyordu. Yarım saat sonra fark ettik ki biz dikiş makinelerine doğru hızla giderken gecenin o yağmurlu karanlığında arabanın farları kapalı idi. Zira, araba içinde benim roman okumak için yararlandığım ışık, bizim gözleri kartal olan kuzen için yeterliydi ve farlara ihtiyaç duymamıştı!
Sabah, dikiş makinelerini alacağımız Akdeniz kasabasına vardık. Bir kahve içtik. makineleri satan ile kısa bir sohbet ettik. Bu sohbetten sonra kuzenime yanlış bir işe girdiğimizi söyledim. Onun da morali bozulmuştu, ama, yola çıktık, bir deneyelim dedi. Romanın ikinci cildini de dönüş yolunda okudum.
Kuzenim, işe başladı. Strasbourg’da yaşayan işsiz üç genç kızı istihdam etti. Üç ay sonra paralar suyunu çekti. İş, iş yapmadı. İflas ilan edip, işi kapattı. Fransa’nı “güzelim” aktif istihdam politikası bu tür öykülerle doludur. Sanırım yakın zamanda Türkiye de bunlarla tanışacak. Hoş, “mikro kredi hikayeleri daha eğlencelidir”, ama anlatan yoktur. İstek olursa, bildiğimiz “mikro kredi” hikayelerini de anlatırız tabii.
Neşe ve ciddiyet üzerinizden eksik olmasın…