Kalkedon Yayınları, Haziran 2007’de Türkçe literatüre kazandırdığı Paul M. Sweezy’nin Kapitalist Gelişme Teorisi: Marksist Politik İktisadın İlkeleri adlı kitaptan sonra, şimdi de, Marksist İktisadın 20. yüzyıla ilişkin önemli çalışmalarından bir diğeri olan ve Paul A. Baran ve Paul M. Sweezy tarafından 1966 yılında Tekelci Sermaye adıyla yayınlanan kitabı okuyucuya sundu. Prof. Dr. Uğur Selçuk Akalın’ın tanıtımıyla.
Prof. Dr. Uğur Selçuk Akalın
Sweezy, bir taraftan Türkiye’ye gelmiş olması ve diğer taraftan da Kalkedon Yayınları tarafından yayınlanan kitapları ve kitaplarının tanıtılması çerçevesinde okuyucu tarafından oldukça iyi bilinmektedir. Bu nedenle, Sweezy’den ziyade Baran’a ilişkin birkaç cümlelik de olsa bilgi vermek yararlı olacaktır.
Bir Polonya Yahudisi bir doktorun oğlu olan Paul A. Baran, 1910 yılında Nikoaev, Rus-ya’da doğmuştur. Öğrencilik yılları Polonya, Rusya ve Almanya’da geçmiştir. Komünist Parti’nin bir üyesi olan Baran, Emil Lederer’in danışmanlığında doktorasını Almanya’da ta-mamlamış ve 1939 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ne göç etmiştir. Leh olması çerçevesinde Oskar Lange’la bağlantısı olan Baran, onun yazmış olduğu bir mektupla Sweezy’le Harvard’da tanışmıştır. Sweezy tanışma anını şöyle anlatmaktadır: “Kütüphanede çalışıyordum. Dışarı çıktığımda onunla karşılaştım. Yürüdük. Teorik meselelerin çoğunda büyük ölçüde hemen hemen aynı düşünüyorduk”. Akademik kariyere Birleşik Devletler’de başlayan Baran, 1949 yılından, kalp krizi geçirerek yaşama veda ettiği 1964 yılına kadar Stanford Üniversitesi’nde akademisyen olarak çalışmıştır.
Birçok dile çevrilip, beş kıtada yüz binlerce satarak büyük bir popülarite elde eden Tekelci Sermaye, kimi çevrelerin görüşlerine göre “Tekelci Sermaye Düşünce Okulu” olarak adlandırılabilecek bir oluşumu ortaya çıkarmıştır. Baran ve Sweezy’nin öncülüğünü yaptığı belirtilen böylesi bir ekolün oluşumunun temel öncülleri olarak belirtilenler arasında da, kapitalist pazarların rekabetçi olmaktan ziyade eksik rekabet koşullarıyla işliyor olması, bu çerçevede de büyük işletmelerin arzı, fiyatları ve kâr marjlarını kontrol edebilmeleri ve dolayısıyla da artı değer oranını artırabilmeleri düşüncesi ilk sırada yer almaktadır. Bunun yanı sıra sınıflı bir sistemde, artı değerin ancak ve ancak sınıf mücadelesiyle ele geçirilmesinin mümkün olmasına rağmen her sınıfın değişik katmanlarının da bu süreçte önemli bir role sahip olduğunun üzerinde durulması, böylesi bir ekolün oluşmasına temel olan bir diğer unsur olarak ortaya konmaktadır. Bu ve bunun gibi birkaç farklı yaklaşımın bir ekol olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği tartışmasına hiç girmeden Tekelci Sermaye‘de ortaya konan görüşleri kısaca ele alalım.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, kitapta ele alınan iki temel yaklaşım, Ortodoks Marksistler tarafından ciddi bir biçimde eleştirilmektedir. Bunlardan ilki, Baran ve Sweezy’nin, Marx’ın azalan kâr oranları kanunu’nun yerine artan artık kanununu kullanmalarıdır; artan artı değerin, kâr oranlarında meydana gelen fiilî azalmayı ortadan kaldırması. Böylece yazarlar, ortaya koydukları bu yaklaşımla, politik iktisadı reddetmediklerini ya da gözden geçirilmediklerini daha ziyade kapitalist iktisadî yapı değişikliğinin göz önüne alınması açından tam da böylesi bir yaklaşımın gerekli olduğunu ileri sürmektedirler. İkincisi, Marx’ın artı değer kavramı yerine artık (iktisadî artık-Baran’a aittir) kavramını kullanmala-rıdır. Ortodoks Marksist artı değer kavramından daha geniş ve esnek olan artık, “toplumun ürettiği ve bunu üretmenin maliyeti arasındaki fark” olarak tanımlanmakta ve bunun gerekçesini de, Ortodoks Marksist artı değer kavramının Marksist iktisat teorisine aşina olan çoğu kişinin zihninde kâr-faiz-rant toplamına eşit bir büyüklük olarak yer ettiği iddialarıdır.
Bundan başka, Marx’ın, devlet ve kilisenin gelirlerinin, emtiayı paraya dönüştürmede yapılan masrafların ve üretken olmayan işçilerin ücretlerinin artı değeri oluşturan kalemler olarak belirtmesine rağmen, söz konusu unsurların talî olduğunu belirterek hesaplamaya dâhil et-memesini ve geliştirdikleri artık kavramının, fiilî ve potansiyel artık arasında ayırımın yapılmasını sağladığını ve potansiyel artığın da düşük maliyetli üretimin gerçekleştirilebileceği bir kapitalist ekonomideki israfı yansıtmasını, artık kavramını kullanma gerekçeleri olarak ortaya koymaktadırlar.
Kitap, Giriş’te dâhil olmak üzere on bir kısımdan oluşmaktadır. Marx, sermayenin yoğunlaşmasının farkında olmasına rağmen yaşadığı çağda yeterli örnek bulunmadığından konunun analizine hiç girmemiştir. Marx’ın ölümünden sonra Engels 1880’ler ve 1890’larda tekeldeki hızlı gelişme üzerinde durmuşsa da, bu süreci Marksist iktisat teorisi’nin bünyesine dâhil etmemiştir. Hilferding tekelci kapitalizmi Das Finanazkapital’de Marksist kanunla-rın kantitatif dönüşümü olarak ele almış ve Hilferding’in tekelin kaynağı ve yayılmasına ilişkin analizinden etkilenen Lenin, emperyalizm teorisini Hilferding’in yaklaşımına dayana-rak geliştirmiştir. Baran ve Sweezy’nin analizi bu boşluğu doldurmaya yöneliktir: tekelci kapitalizmde artığın doğması ve massedilmesi.
İkinci kısmın konusu, rekabetçi baskılardan etkilenmeyen, ürün piyasasında belirlenen fiyatlara bağımlı olmaktan ziyade kendi fiyatlarını yöneten ve yatırım projelerini, bankalar ve finansal piyasalardan büyük ölçüde bağımsız olarak kendi finansal kaynaklarını kullanarak gerçekleştiren dev şirketlere ayrılmıştır.
Üçüncü bölüm, artığın yükselme eğilimine ayrılmıştır. Bu bölümde eksik rekabet ön plâna çıkmakta ve makul olanın, piyasadaki birkaç şirketin ortak kârlarını artırmak amacıyla fiyat indirimlerini yasaklanması olduğu vurgusu yapılmaktadır. Bu süreçte, teknolojik değişikliklerin sürmesi önemlidir ve maliyetlerin azalmasını sağlayacaktır. Bu da, fiyatlar sabitken, ekonominin bütünü açısından ele alındığında, toplam çıktının bir oranı olarak, şirketle-rin kâr marjlarının genişlemesini ve artığın yükselme eğilimine girmesine neden olacaktır. Kitabın konusu tam da burada düğümlenmektedir. Yükselen artık nasıl massedilecektir?
Baran ve Sweezy, artığın değişik yollardan massedilebilme ihtimal ve imkânlarını birkaç kısımda ele almıştır. Bu çerçevede, yükselen artık, kapitalistlerin tüketim ve yatırım harcamalarının (4. Kısım), satış çabaları çerçevesinde reklâm ve diğer pazarlama masraflarının (5. Kısım) ve kamu harcamalarının artması (6. Kısım) ve de militarizm ve emperyalizm aracı-lığıyla (7. Kısım) massedilecektir. Ancak, tekelci kapitalizm, yükselen artığı massedememesi temelinde (eksik tüketim), kendi kendisiyle çelişen bir sistem olma özelliğini taşımaktadır. Bu nedenle, sıralanan yollardan hiçbirin yükselen artığı massedememesi durumunda artığın üretilememesi, ekonominin durgunluğa girmesi ve mevcut insan ve maddî kaynakların kro-nik olarak eksik kullanımının ortaya çıkması kaçınılmaz bir gerçeklik olarak kendini gösterecektir. Bu nedenle de ya üretim azaltılacak ya da talep uyarılacaktır. Sosyalist bir toplumda ise aşrıüretimin neden olduğu artık, fiyatların azaltılmasıyla ortadan kalkacak, hem imalâtçılar ve hem de tüketiciler bu uygulamadan kazançlı çıkacaklardır.
Baran ve Sweezy, kitabın 9., 10. ve 11. kısımlarında, israfa dayanan sistemin irrasyonelliği üzerinde durmakta ve ırkçılık, yabancılaşma ve meta fetişizmi üzerinde yükselen tekelci kapitalizmi gözler önüne sermektedir. Son olarak belirtilmesi gereken en önemli husus, belki de, kitabın 11. kısımda yer alan aşağıdaki ifadelerle ortaya konmaktadır:
“Boş zaman, artık, bir kimsenin işinde yapmak zorunda olduğu işten ayrı olarak, yapmak istediği işle uğraşması değil, hiçbir iş yapmaması anlamına gelmektedir. Bir şey yapmamanın nedeni, kısmen, insanî olara
k ilgili şeylerin çok az olmasındandır. Ancak, belki de bunun asıl nedeni, kapitalist bir toplumdaki yaşamın boşluk ve amaçsızlığının bir şeyler yapma arzusunu köreltmesidir”.
Eser Adı: Tekelci Sermaye
Yazar: Paul A. Baran ve Paul M. Sweezy
Çeviren:Doç. Dr. Gülsüm Akalın
Yayınevi: Kalkedon Yayınları
Yayın Tarihi: Ağustos 2007
Sayfa: 336