AKP hükümeti tarafından bir kısım akademisyene hazırlatılan ve kamuoyuna sunulan ‘yeni’ anayasa taslağı üzerine tartışmalar yoğunlaşmış durumda. Toplumun çok farklı kesimlerinin üzerinde tartıştığı ‘taslağın’ çok ciddi değişikliklere uğrayacağı kesin. Hala sistem üzerinde belirli bir ağırlığı olan generallerin bakış açısı önemli. Kara Kuvvetleri Komutanı Başbuğ’un anayasa konusunda verdiği mesaj bu bakımdan dikkat çekici oldu. Son dönemlerde […]
AKP hükümeti tarafından bir kısım akademisyene hazırlatılan ve kamuoyuna sunulan ‘yeni’ anayasa taslağı üzerine tartışmalar yoğunlaşmış durumda. Toplumun çok farklı kesimlerinin üzerinde tartıştığı ‘taslağın’ çok ciddi değişikliklere uğrayacağı kesin. Hala sistem üzerinde belirli bir ağırlığı olan generallerin bakış açısı önemli. Kara Kuvvetleri Komutanı Başbuğ’un anayasa konusunda verdiği mesaj bu bakımdan dikkat çekici oldu. Son dönemlerde inisiyatifin TBMM Başkanlığına verilmesine dair yapılan açıklamalar, yargı organlarının yaptığı değerlendirmeler, anayasanın nasıl şekilleneceğine yönelik bize somut bir fikir vermektedir.
Darbeci generallerin anayasası
Bugünkü taslağın içeriğinin daha iyi anlaşılabilmesi için esasen darbeci generaller tarafından hazırlatılıp ve topluma zorla dikte ettirilen “12 Eylül Anayasası” üzerinde durmak gerekir.
İşlevsizleşen devlet yapısının uluslararası sermayenin ihtiyaçlarına göre bölgesel alanda yeniden dizayn edilmesi için ABD’nin “çocukları” tarafından bilinen darbe gerçekleştirildi. Askeri darbenin politik gerekçesini birkaç alt başlık altında özetleyebiliriz.
Birincisi, uluslararası sermayenin ülke ekonomisine egemen olma politikasıyla bağlantılıydı. IMF’nin dayatmış olduğu, ’24 Ocak 1979 kararlarının’ yaşama geçirilmesi için askeri bir darbeye ihtiyaçları vardı. İkincisi ‘Komünizm tehlikesine’ karşı ‘yeşil kuşak projesi’ ekseninde aktifleştirilmesi planlanan Türkiye’nin devlet yapısının yeniden biçimlendirilmesiydi. Bu çerçevede benimsenen stratejik örgütlenme modeli Türk-İslam sentezciliği oldu. Böylece komünizme karşı panzehir olarak görülen ‘dinci olmayan dindar devlet’ politikası, 12 Eylül darbecileri tarafından fiilen yaşama geçirildi. Bu politikaların ideolojik gıdası ise ırkçılığın ve asimilasyonculuğun derinleştirilmesi olarak somutlaştı. Üçüncüsü Türkiye’de gelişen devrimci-sol dalganın bütünlüklü olarak tasfiyesiydi. Dördüncüsü, Kürtlerin ulusal bilinç düzeylerinde meydana gelen politik sıçramanın ve örgütlenmenin yok edilmesiydi.
ABD’nin ‘bizim çocuklar’ dediği generallerin gerçekleştirdiği darbenin süreklileştirilmesi için sistemin temel yapısını belirleyen bir anayasaya ihtiyaçları vardı. Generaller tarafından ‘bol ‘ olanın daraltılarak topluma zorla giydirilen, insan hak ve özgürlüklerini bütünlüklü bir biçimde yok sayan, ırkçılığın, şovenizmin, asimilasyonu ve inkârcılığın bütün varyantlarının yer aldığı bir askeri anayasaya ihtiyaç duyuldu. Bilinen anayasanın hazırlanmasında 12 Eylül darbecilerinin yönetim merkezi Milli Güvenlik Konseyi’nin (MGK) danışma kurulu olan ‘Aydınlar Ocağı’nın çok önemli bir etkisi oldu. ‘Aydınlar Ocağı’nın yönetim kurulu üyesi Şener Akyol ve Yılmaz Altuğ aynı zamanda 12 Eylül Anayasa Hazırlık Komisyonunda yer aldılar. Bu kurumun ideologlarından Muharrem Ergin, 12 Eylül anayasası için “Türkiye’nin belki en az yüz yıllık ihtiyacını karşılayacak bir anayasadır” diyordu.
Generaller Anayasası’nın politik gerekçelerini “Türk milli kültürünün geliştirilmesi ve etkin kılınması” olarak açıklayan” Aydınlar Ocağı, “milli kültürümüz, Türk milletinin her şeyden önce milli güvenlik meselesidir” biçiminde tanımlıyordu. Generaller anayasasının ‘Türkiye’nin milli güvenliğini garanti aldığına aldığını’ belirtirken aynı zamanda ırkçı ve asimilasyoncu politikaları ‘resmileştirilmiş’ olunuyordu.
Anayasalar sistemin temel yapısını belirleyen bir özelliğe sahiptir. Sistem kurumları arasındaki işleyişi düzenlediği gibi, devletin ideolojik ve politik yapısı ekseninde toplumsal şekillenmeyi de belirler. İslamcılar/Tarikat-Ordu/Kemalist ittifakı çerçevesinde, topluma bir bakıma zorla dikte ettirilen generaller anayasasının Başlangıç Bölümü, sistemin ideolojik politik çizgisini net olarak ortaya koyuyor. Şunlar söyleniyor: “Türk Vatanı ve Milletinin ebedî varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O’nun inkılâp ve ilkeleri doğrultusunda”… Böyle devam ediyor. Anayasanın hiçbir maddesi doğrudan ve dolaylı olarak ‘devletin bölünmez bütünlüğüne’ aykırı olamayacağı gibi, söz konusu ‘demokratik ve insan hakları içerikli’ maddelerinin sınırı ‘bölünmez bütünlük’tür. Anayasanın üçüncü maddesi “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Beşinci madde: “Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak…” biçiminde tanımlanmaktadır.
Bu maddelerin tamamı, Türkiye’nin bugünkü siyasal rejiminin niteliği konusunda bize somut bir fikir vermektedir. Türk ulus dışındaki bütün uluslar ve ulusal azınlıklar yok sayılmaktadır. “Türk, bu memleketin yegâne efendisi, yegâne sahibidir. Saf Türk soyunda olmayanların bu memlekette bir tek hakları vardır; Hizmetçi olma. Köle olma hakkı…” diyen Kemalist rejimin/CHP’nin ünlü Adalet Bakanı M. Esat Bozkurt’un bu bakış açısı darbeciler anayasasının ‘başlangıç ilk ve ilgili maddelerinde’ bulunmaktadır.
Hem nüfus ve ekonomik potansiyeli hem de toplumsal ve politik bakımından çok önemli bir potansiyel oluşturan Kürtlerin özellikle yok sayılması, Esat Bozkurt ile generallerin aynı ideolojik ve politik kaynaktan beslenmesinden ileri gelmektedir.
Bu bakımdan anayasanın ‘askerler’ tarafından mı ‘siviller’ tarafından mı hazırlandığının ciddi bir önemi yok. Belirleyici olan hazırlanan anayasanın ‘demokratik’ içeriğe sahip olup olmamasıdır.
AKP anayasa taslağı bir “geçiş” anayasasıdır
Darbeci generallerin yüz yıl için hazırladıkları anayasa yamalı bir bohçaya döndü ve işlevini tamamladı. Küresel sistemin ekonomik ve politik ihtiyaçlarına yanıt veren bir anayasa zorunlu olarak gündeme gelmiş bulunuyor. Türkiye’nin gündeminde olan ve ‘yeni’ olarak tanımlanan anayasa tartışmaları, iç toplumsal dinamikler sonucu meydana gelmiş değil. Bu nedenle AKP tarafından hazırlatılan ve kamuoyunun gündemine sunulan ‘ anayasa ‘ taslağını ‘sivil’ olarak değerlendirmek mümkün değildir. Sivil ve sivilleşme kelimeleri Fransızcadan ‘civil-civilisation’ uygar ve uygarlaşmanın karşılığı olarak kullanılır. Uygarlıktan, toplumların demokratikleşmesi algılanıyorsa, tartışmaya açılan anayasanın ‘sivil’ bir içeriğe sahip olmadığını çok açık olarak görebiliriz.
Bugünkü anayasa taslağı ile darbecilerin anayasası arasında nitelik bir farkı yok. Anayasa’nın başlangıç ilkeleri ve ilk 4 madde devletin ideolojik-politik yapısını ve sınıfsal karakterini ortaya koyar. Taslağın 3.maddesinde ‘Türkiye Cumhuriyeti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür’ olarak ifade edilen tanım, anayasanın politik içeriğini bütünlüklü olarak ortaya koymaktadır. Ayrıca Türklük tanımı yapılırken de “Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkese, din ve ırk farkı gözetilmeksizin Türk denir” denilmektedir. Bu tanımlama ırkçı, şovenist ve inkârcı politikanın bütünlüklü olarak devam ettiğini gösteriyor. Diğer bütün maddeler de bu bakış açısına göre düzenlenmiştir.
Taslağın tamamı incelendiğinde ‘burjuva demokratik bir anayasa’ içeriğine dahi sahip olmadığı gibi tersine Milli Güvenlik Anayasası’nın özelliklerini yansıtmaktadır.
Madde 19-
“özel hayatın ve aile hayatının gizliliği esastır.” Madde 21- ” Kimsenin konutuna dokunulamaz”. Madde 22- “Herkes haberleşme hürriyetine sahiptir”. Madde 30- “Herkes, önceden izin almaksızın dernek kurma, bunlara üye olma ve üyelikten ayrılma hürriyetine sahiptir”. Madde 31- ” Herkes, önceden izin almadan, silâhsız ve saldırısız toplantı, gösteri ve yürüyüş düzenleme hürriyetine sahiptir” biçiminde formüle edilen hakların tamamı “millî güvenliğin ve kamu düzeninin korunması” gerekçesiyle istenildiği zaman ortadan kaldırılıyor.
Gerek toplumun gerekse bireylerin hak ve özgürlüklerinin sınırı yanı çarpacağı duvar ‘ülkenin bölünmez bütünlüğü’ olarak belirlenmiş. Örneğin madde 13- (1)’de “Anayasada yer alan temel hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmaya ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmaya yönelik eylemler biçiminde kullanılamaz” olarak tanımlanmış. AKP Anayasasının diğer bir anlamı şudur: “Ben Kürt’üm, Çerkez’im Boşnak’ım” demek ‘ülkenin bölünmez bütünlüğü’ ile çeliştiği için suç kapsamına giriyor. Ya da yazdığınız herhangi bir makalede devletin politikalarını eleştirdiğiniz zaman ‘ülkenin bölünmez bütünlüğüne’ zarar verdiğiniz iddiası ile tutuklanabilirsiniz. Bir yürüyüş, bir grev ‘ülkenin milli güvenliği’ gerekçesiyle ‘yasadışı’ ilan edilebilir. AKP kurumları tarafından onaylanan taslakta ‘burjuva demokratik’ sürecin işletilmesi söz konusu olmadığı gibi bazı bölümler 12 Eylül anayasasının gerisinde bulunmaktadır.
Devletin iç iktidar yapısında Kemalist rejimin temsilcileri ile ılımlı İslamcı güçler arasında stratejik bir denge oluşmuş durumda. Oluşan dengenin resmileştirilmesi ve güvenceye alınmasının somutlaştığı alan anayasa olacaktır. Anayasa taslağına dikkat edildiğinde, ılımlı İslamcı güçlerin gelişmesinin önünde engel olan yasalar özellikle kaldırılmaktadır. YÖK’ün değiştirilmesi, Türban ile eğitimin resmileştirilmesi, İmam Hatip Liseleri için yeni bir düzenlenmenin yapılması, ‘din ve vicdan özgürlüğü’ adı altında tarikat faaliyetlerinin yasal güvenceye alınması, devletin stratejik kurumlarında örgütlenme sürecini tamamlamak için İslamcı kadrolaşmanın önündeki engellerin kaldırılması için gerekli değişikliklerin tamamı anayasa kapsamı içine alınmış.
Tartışmaya açılan söz konusu taslak, klasik Kemalist rejimden ılımlı İslam rejimine geçişte denge anayasasıdır. Ilımlı İslami çizginin etkinliğinin artmasını isteyen en önemli küresel güçler ABD ve AB’dir. Onların Ortadoğu coğrafyası için düşündükleri model Türkiye’nin ılımlı İslam çizgisidir. Bu çizgiyi temsil edecek bir devlet şekillenmesini doğal olarak tercih edeceklerdir. Küresel güçlerin bu yönelim AKP için bir avantaj, generaller için nispeten bir dezavantaj oluşturmaktadır.
Kamuoyunda tartışılan anayasa taslağında:
– Türk İslam sentezinin bütün öğeleri bulunmaktadır.
– Bugüne kadar hiçbir dönem uygulanmamış olan laiklik fiilen yok sayılmıştır
– Ilımlı İslam politikası taslağa damgasını vurmaktadır
– Irkçı şovenist ve asimilasyoncu politika üzerinde şekillenmektedir.
– Kürtlerin ve diğer ulusal azınlıkların yok sayılması taslağın en belirgin yanıdır.
-Demokratik hak ve özgürlükler, ‘milli güvenlik’ korkusuyla fiilen ortadan kaldırılmaktadır.
Yani devletin ‘Milli Güvenlik Siyaseti’ni belirleyen strateji ‘taslakta’ belirgin olarak yansıtmaktadır. Bu nedenle hazırlanan anayasa taslağında Kürtlerin, Alevilerin, işçilerin, emekçilerin hiçbir talebine yanıt verilmemektedir. Küresel sermayenin bölgesel ihtiyaçlarına yanıt vermek için hazırlanan bu anayasaya ret oyu vermek insani bir sorumluluktur.