bizim ömrümüze de haramiler dadandı herkesin gittiği yere yöneldi ömrümüz Metin Üstündağ 22 Temmuz 2004’te meydana gelen hızlandırılmış tren katliamında kaybettiğimiz Muhammet Arifioğlu için belki de en etkili cümleler Hoca’nın öykülerinden, desen çalışmalarından, cezaevi mektuplarından ve onun üzerine yazılmış yazılardan derlenen Ahır Dağının Omcası kitabının yayınlanma gerekçesinde saklıydı: “Muhammet Arifioğlu’nu anlatmak için satırlar, cümleler, sayfalar […]
bizim ömrümüze de haramiler dadandı
herkesin gittiği yere yöneldi
ömrümüz
Metin Üstündağ
22 Temmuz 2004’te meydana gelen hızlandırılmış tren katliamında kaybettiğimiz Muhammet Arifioğlu için belki de en etkili cümleler Hoca’nın öykülerinden, desen çalışmalarından, cezaevi mektuplarından ve onun üzerine yazılmış yazılardan derlenen Ahır Dağının Omcası kitabının yayınlanma gerekçesinde saklıydı: “Muhammet Arifioğlu’nu anlatmak için satırlar, cümleler, sayfalar yetmezdi…” Bu yazının sahibi de bilir ki; tüm hayatı boyunca bir ezberbozan olarak yaşamış Muhammet Hoca’yı hakkıyla anlatabilmek olanaksızdır ve dolayısıyla okuduğunuz yazı sadece Maraş’ın zarif feylezofunun ölüm yıldönümünde mütevazı bir anma yazısı olabilir ancak.
Muhammet Arifioğlu, çocukluğunu ve ilk gençliğini Maraş’ta geçirir; 60’lı yılların Maraş sokakları onu tertemiz şık giysiler içinde kız kardeşiyle el ele sinemaya giden bir genç olarak bilir. Bu sıra dışı gencin ilk gençliğini iki tutku sarar: çizgi roman okumak ve Beşiktaş. 70’li yılarda girdiği Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü’nü “Freidrich Nietzsche” üzerine yazdığı tezle bitirir. Gençlik yıllarında hiç kaçırmadan izlediği kovboy filmlerine eklenen felsefe eğitimi sonradan “Filozof Kovboy” olarak anılmasına neden olur. Muhammet Hoca, 12 Mart döneminde Maraş Eğitim Enstitüsü’nde TÖB – DER’li bir felsefe öğretmenidir. O yıllarda kendi başına bir okul gibidir; gençlere emperyalizmi, faşizmi, sosyalizmi, felsefenin temel ilkelerini anlatır. Maraş katliamında saldırıya uğrayan halka siper olur, birçok hayat kurtarır, barikatlarda çarpışır. Dolayısıyla 12 Eylül karabasanı Hoca ve arkadaşlarının üstüne bir kat daha bilenmiş olarak çöker. Hoca ve arkadaşları aylarca Maraş Eğitim Enstitüsü’nün bodrum katında ağır işkencelerden geçirilir. Devrimci Savaş Davası’ndan hüküm giyer, arkasında iki oğlunun çocukluk yıllarını bırakarak, altı yılını tek tip mavi elbiseler içinde cezaevinde geçirir. İçerde arkasından yayınlanacak bir kitap için malzeme bırakacak kadar çok okur, çok yazar, çok çizer, çok biriktirir… Cezaevinden çıktıktan sonra Ankara’ya yerleşir, dershane hocalığına başlar; verdiği derslerle bu yazının sahibinin de aralarında bulunduğu onlarca dershane öğrencisinin hayata bakışını değiştirmeyi başarır. Eğit-Der, Dostluk ve Dayanışma Vakfı, 78’liler Dayanışma ve Araştırma Derneği, Özgürlük ve Dayanışma Partisi Muhammet Hoca’nın mücadele alanlarından sadece birkaçıdır. Dershane yılları süresince dershane öğretmenlerini dernekleştirme kaygısını taşır, yıllarca emek vererek çok ortaklı bir dershanenin kurucusu olur. Muhammet Hoca, emeğiyle, mücadelesiyle, insanlığıyla satır satır yazdığı hayat hikayesini bir yana koyarak her yaştan, her kesimden insanla eşitçe bir ilişki kurmuş; etrafındaki görünmeyen sihirli çemberin çekim gücüne kapılmayan olmamıştır; herkes “ne zaman nerede ve nasıl biteceği bilinmeyen bir sevgiyle” bağlanmıştır Hoca’ya. Asalet, kibarlık, sahicilik, beyefendilik gibi tanımlar hiçbir temsil krizi yaşamadan Hoca’nın kişiliğinde toplanmıştır. Yazının başında da belirtildiği gibi bazı tanıklıkların sözcükleri işlevsiz kıldığı zamanlar vardır; Muhammet Hoca’yı tanıma şansını yakalamış, hayatının bir döneminde yolu Hoca’yla kesişmiş, onunla sohbet etmiş herkes için onu anlatmaya çabalamak sözcüklere işkencedir sadece.
Nasıl bir tesadüftür ki, 22 Temmuz’da Muhammet Hoca’yı yokluğunun üçüncü yılında anarken, hızlandırılmış tren kazasının Ulaştırma Bakanı ve sorumluluğu olan kim bilir kaç bürokrat sandıkta oy arayacak. Onlar oy peşindeyken Muhammet Hoca’yı tanıyanlar Maraş ağzıyla “Nerdidin Muhammet?” diyecekler, Hoca’nın bağ evinde çiçekler açacak, Maraş – Narlı arasındaki anı ormanına belki yağmur yağacak, takımlardan Beşiktaş tutulacak… Muhammet Hoca’nın hayat hikayesi cehaletle, yoksullukla, faşizmle savaşmanın bir özeti gibidir; ölüm biçimiyle de cehaletle savaşın sembolü olması bundandır. Onu anarken aklımıza Hrant Dink’in ve Kazım Koyuncu’nun düşmesi de bundandır. 22 Temmuz’da kimi katliam sanıkları, tescilli hırsızlar, şaibeli adaylar sandıkta oy ararken kim bilir belki Bir Maraşlı, Bir Ermeni, Bir Laz oralardan buralara bakıp gülümseyecektir.
*Halkın Sesi Gazetesi 32. sayısında yayınlanmıştır.