Derler ki çocuklar gelecektir. Çocuklar doyasıya koşmalı, oynamalı. Kahkaha atmalı. Onların daha güvenlikte yaşaması için yasalar çıkarılır. Uluslar arası sözleşmelere imzalar atılır. Öyleki Türkiye gibi bir ülkede tüm dünya çocuklarına hediye edilen bir bayram dahi vardır. (Egemenlik ve Ulusallıkla dünya çocuklarının nasıl bir ilgisi varsa!) Bu görünen modern çağ atlayan ülkenin bir de öteki yüzü […]
Derler ki çocuklar gelecektir. Çocuklar doyasıya koşmalı, oynamalı. Kahkaha atmalı. Onların daha güvenlikte yaşaması için yasalar çıkarılır. Uluslar arası sözleşmelere imzalar atılır. Öyleki Türkiye gibi bir ülkede tüm dünya çocuklarına hediye edilen bir bayram dahi vardır. (Egemenlik ve Ulusallıkla dünya çocuklarının nasıl bir ilgisi varsa!)
Bu görünen modern çağ atlayan ülkenin bir de öteki yüzü var. Hiç görülmek istenmeyen, yok sayılan ve sayılmaya devam eden. Uluslararası sözleşmelere imza atarken onlarla ilgili olabilecek maddelere çekinceler konur. Hediye edilen bayram kutlamalarında adları yoktur.
Onlar resmi ideolojinin gözünde hiçbir zaman çocuk değildirler. Onlar yaşları sekiz, dokuz ya da daha küçük olsa da, dur ihtarına uymadı, teröristtir diye uyarılmadan taran, gözaltlarına alınan, işkence gören, bilmediği yerlere ailesiyle göç etmek zorunda kalan çocuklar. Her gün ben türküm demek ve bundan mutlu olduğunu söylemek zorunda kalan, toprakları gibi ile yüreklerinin ateşini gözleriyle anlatan, kendi evinde sürgün, mülteci olan çocuklardır.
Yaşamın gözleri ile konuşmaktan başka olanak bırakmadığı Kürt çocuklarına bakışın değişmediğini bir kez daha gördük, duyduk yaşadık.
Diyarbakır’da Bin Umut adaylarının mitingine katılan Mukadder, kadın kurultayına gönderdiği mail de şunları anlatıyor: “Bugün Bin Umut Adaylarının Diyarbakır’daki mitingine katıldım. Polis noktasında yapılan aramada dehşete düştüm. Hava sıcak olduğu için kadınların ellerinde su şişeleri vardı. Kadın polis bu suların yanıcı ve yabancı bir madde olduğunu düşünerek önlem alıyor. Önlemi şu şekilde alıyor. Kadınların ve çocukların ellerlindeki suları alıyor ve çocuğa iç bunu diyor. Baktım sırayla üç kadın çocuğuna içirdi.
Polise ne yapıyorsun dedim. Aldığım yanıt ise ürkütücü olmaktan çok öte bir şeydi. Deniyorum dedi. Bu korkunç bir şey, düşmanca bir şey dedim. Kadın polis ise, bana böyle emir geldi, gidin onlara söyleyin dedi.” (1)
İnsanın kanı donuyor. Çocuklar denek olarak kullanmış. Yani kobay. Eğer yanıcı bir madde varsa çocuklar yansa da bir şey olmaz. Öyle ya onlar yaşasa da olur yaşamasa da. Zaten varlıkları ile yoklukları bir. Bir de emir üstten gelmiş. Üstten gelince yapanını sorumluluğu da kalmıyor ya. Emir demiri keser misali. İnsanın aklına Nazi Almanyası geliyor. Tüm haklarından arındırılıp kamlara alınan ve üzerinde her türlü şeyin denendiği Yahudiler ve Nazileri rahatsız eden kampa gönderilen herkes. Hiç sonu olmayacak mı bu baskıların, en azından çocukların yaşadıkları son bulmayacak mı diyorsun? Hani attıkları imzalar vardı, hani yasaları vardı? Ne oldu? Gelen bir emirle kâğıt üstünde olanlar da uçup gitti demek. Ya da gerçeklikleri bir kez daha ortaya çıktı. Kendinden başkasına yaşama şansı tanımayan ve bunun için her şeyin mubah olduğu bir gerçeklik.
Şurası da bir gerçektir, ne kadar yok etmek isteseniz de yaşamın gerçeğini hiçbir güç yok edemez. O eninde sonunda ortaya çıkar ve ben buradayım der. Yaşatılan travmalar ise bir öfke kaynağı olarak ezilenlerin tarihinde yerini alır. Yaşatanlardan hesap sorma adına…
1.www.kadın kurultayı
Mürüvet Yılmaz
Eğitim Sen 8 nolu şube