EĞİTİM HAKKI Kadınlar eğitim hakkı alanında iki tip ayrımcılıkla yüz yüzedir. Kadınlar, sadece kadın olmaktan kaynaklanan nedenlerle eğitim hakkından mahrum bırakılmaktadır. Çoğu kez yasal düzenlemelerden kaynaklanmayan bu hak gaspının başlıca nedenleri, toplumda kadının yerinin evi olduğunu ileri süren cinsiyetçi dayatmalar, ailede kız çocukların emeğine el konulması ve gerici, dinci, milliyetçi, ırkçı kadın düşmanı değerlerdir. Eğitimin […]
EĞİTİM HAKKI
Kadınlar eğitim hakkı alanında iki tip ayrımcılıkla yüz yüzedir.
Kadınlar, sadece kadın olmaktan kaynaklanan nedenlerle eğitim hakkından mahrum bırakılmaktadır. Çoğu kez yasal düzenlemelerden kaynaklanmayan bu hak gaspının başlıca nedenleri, toplumda kadının yerinin evi olduğunu ileri süren cinsiyetçi dayatmalar, ailede kız çocukların emeğine el konulması ve gerici, dinci, milliyetçi, ırkçı kadın düşmanı değerlerdir. Eğitimin piyasalaştırılması kadınlara yönelik eğitim hakkı gaspını daha da derinleştirmektedir.
Kadınlar, eğitim ve okul sisteminin aile, istihdam gibi tüm toplumsal ilişkilerden etkilendiğinin tanıklarıdır. Kadınlar aleyhine işleyen sistem, eğitime hakkına ulaşabilen kadınları da ayrımcılık ve cinsiyetçilikle yüz yüze bırakmaktadır. Öğretmen tutum ve davranışları, ders kitaplarının içeriği, müfredat, egemen eğitim anlayışı ve ideolojisi cinsiyetçiliği eğitim ve özellikle mesleki eğitim alanlarında yeniden üretmekte; cinsiyetçi iş bölümünü beslemektedir. Eğitimin tüm yönetim kademeleriyle birlikte cinsiyetçi bir anlayışla örgütlenmesi, cinsiyetçiliğin bir başka yönünü oluşturmaktadır.
Bir özgürlük alanı olması gereken üniversiteler de cinsiyet ayrımcılığının kurumları niteliğini taşımaktadır. Üniversite sisteminin piyasalaştırılması, öncelikle kadınların üniversite eğitimi hakkından mahrum kalmasına neden olmakta; cinsiyetçi baskılar, öğrenim görülecek bölümün belirlenmesinden, şehrin belirlenmesine kadar devam etmekte; üniversite ve akademik yaşam içinde yeniden üretilmektedir. Üniversite, mediko-sosyal sistemden, yurtların işleyişine kadar kadınların ihtiyaçlarını göz ardı eden ve kadın öğrencileri denetim altında tutan biçimlerde yönetilmekte; üniversite, aile ile birlikte toplumun namus bekçiliğine soyunmaktadır.
TALEPLERİMİZ
Eğitim, özellikle kadınlar açısından toplumsal hayata özgür ve eşit bir biçimde katılmak ve insanca bir yaşam için temel bir haktır. Bu yüzden kamusal bir hizmet olarak örgütlenmeli; başta kadınlar olmak üzere herkese eşit, parasız, bilimsel ve nitelikli bir hizmet olarak sunulmalıdır. Kadınların eğitimin hakkı önündeki temel engellerden biri olan paralılaştırma uygulamaları eğitimin her düzeyinde son bulmalıdır.
Kız çocuklarının eğitim alması önündeki engellerin kaldırılması için özel kamu politikaları, okul ve aile destek programları geliştirilmeli; eğitim hakkından mahrum kalmış yetişkin kadınlara parasız eğitim hizmeti verilmeli; kadınların bilgiye ulaşma hakkı kamusal kaynaklarla desteklenmelidir.
Kadın öğrencilerin ulaşım, barınma, sağlık gibi diğer sosyal haklara erişimi kamusal kaynaklarla garanti altına alınmalıdır.
Eğitimin tüm düzeyleri, öğretmenlerin eğitiminden ders kitaplarına kadar, cinsiyetçilikten ve kadınlar üzerindeki sistemli baskının kaynaklarını oluşturan milliyetçilik, ırkçılık ve dinsel gericilikten arındırılmalıdır. Öğretmenin cinsiyet ayrımcılığına karşı duyarlılık kazanması için programatik düzenlemeler yapılmalıdır.
Üniversitelerdeki mediko-sosyal hizmetleri cinsiyetten kaynaklanan ihtiyaçlara duyarlı hale getirilmeli, kadın öğrencilerin özgül ihtiyaçlarına yönelik hizmet verilmeli; üniversite yurtları kadın öğrenciler için bir denetim aracı olmaktan çıkartılarak, insanca barınma ortamlarına dönüştürülmelidir.
ÖNERİ:
Kadın eğitimciler ayrı bir örgütlenme yaratmalı; eğitimdeki her türlü ayrımcılığa karşı var olan müfredatı inceleyerek aşağıdan yukarıya tüm detayları ile yeni bir müfredat hazırlığına girilmelidir. Kadın-erkek tüm öğretmenler, okuma yazma fişleri dâhil, cinsiyetçilik içeren hiçbir aracı kullanmayarak alternatiflerini üretme sorumluluğuyla davranmalıdırlar.
MEB düzeyinde, eğitim sendikası ile yetişkin eğitimi yapan kurumların temsil edildiği bir eşitlik bürosu birimi kurulmalıdır.
ÜCRETSİZ, NİTELİKLİ KREŞ HAKKI
Kadının başlıca görevinin annelik olduğu dayatması, kadınların kendilerini geliştirme haklarını engellemektedir. Evlilik ve annelik kadınlar açısından sosyalleşme ve kendini geliştirme özgürlüğünü engelleyen bir kurumsallık olarak örgütlenmekte; çalışan kadınların yüzde 70’i evlilik ve annelikle birlikte eve kapatılarak toplumsal hayatın dışına itilmektedir.
Toplumun çocukların bakımını kadınların sırtına yükleyerek, bu görevden kaçınması kadınlar açısından ev kadınlarının toplumsal hayattan dışlanması; ücretli çocuk bakıcısı kadınların düşük ücretli ve güvencesiz çalışma koşullarına mahkûm edilmesi; bakım emeğinin değersizleştirilmesi ve niteliksizleştirilmesiyle sonuçlanmaktadır; işyerinde kreş hakkı sermaye tarafından görmezlikten gelinmektedir.
Çalışan annelere çocuklarının bakımı için paralı kreş ya da aile büyüklerinden yararlanma dışında hiçbir seçenek sunulmaması, hem kadınların çalışma hakkını anlamsızlaştırarak gasp etmekte, hem de toplum tarafından kutsanan annelik görevini değersizleştirmektedir.
Çocuk bakım hizmetlerinin toplumsal bir biçimde karşılanmaması ve bu hizmetler için yeterli kaynakların ayrılmaması, çocukların aile içinde niteliksiz bir eğitim ortamında yetiştirilmesine; milyonlarca çocuğun kimsesizleştirilmesine ve devlet yurtlarında kalan çocukların şiddet ve tecavüze varan insanlık suçlarıyla yüz yüze kalmasına yol açmaktadır.
TALEPLERİMİZ
Çocuğun eğitimi doğduğundan itibaren toplumsal bir görev ve kamusal bir haktır ve kesinlikle güvence altına alınmalı; 0-7 yaş arası çocukların eğitimi zorunlu ve ücretsiz olmalıdır.
Kadının çalışıp çalışmamasına bakılmaksızın her çocuk için ücretsiz ve nitelikli kreş ve anaokulu eğitimi sağlanmalıdır. Her mahalle ve köyde çocuk sayısı ile orantılı kamusal kreşler açılmalı; çocuklara ücretsiz servis hizmeti sağlanmalıdır.
Özel ve kamusal tüm işyerlerinde, çalışanların kadın ya da erkek olmasına bakılmaksızın, kreş açma koşulları kolaylaştırılmalı ve mevcut kreşler iyileştirilmelidir.
Tüm kreşlerin ve çocuk bakımevleri, fiziksel ve eğitsel nitelikler açısından iyileştirilmeli ve her çocuk için fayda sağlayıcı özellikte olmalı; kreş çalışanları yeterli mesleki eğitim, sosyal güvenlik ve insanca ücret koşullarına kavuşturulmalıdır.
Özel eğitime muhtaç çocuklar için de aynı koşullar gözetilerek bakım ve eğitim alanları oluşturulmalı: özel eğitime muhtaç çocukların ve ailelerinin ihtiyaç duydukları özel psikolojik destek ve ailelerin eğitimi kamusal kaynaklarla desteklenmelidir.
ÇALIŞMA HAKKI
Kadınları eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi temel haklarından mahrum bırakan neo-liberal düzenlemeler, kadınların ihracata yönelik, emek yoğun sektörlerdeki istihdamının yoğunlaşmasıyla sonuçlanmaktadır. Üretim sürecinin esnekleştirilmesi, kayıt dışı haline getirilmesi, kadınları düşük ücretli güvencesiz, sendikasız işçilik depoları haline getirmektedir. Kayıt dışı küçük ve orta ölçekli firmalarda yaygınlaşan güvencesiz istihdam; serbest üretim bölgeleri; gündelikçilik ve giderek yaygınlaşan taşeronlaştırılmış hizmet üretimi alanları ile ev eksenli çalışma, aşırı kadın emeği sömürüsünün temel alanları olarak ortaya çıkmaktadır.
Kayıt dışı, güvencesiz, örgütsüz, ucuz ve esnek kadın emeği istihdamı, ihracata dayalı ekonomilerin en önemli döviz kazanma kaynaklarından birisi halin
e dönüşürken, bu biçimlerde çalıştırılan kadınlar “çaresiz işgücü” haline getirilmektedir. Zenginliklerin yaratıcısı olan kadın işçiler kayıt dışı işyerlerinde psikolojik, cinsel ve fiziksel aşağılanmaların ve tacizlere hedef yapılmakta; doğurganlıktan kaynaklanan biyolojik özellikleri nedeniyle özel denetim ve baskı biçimlerine maruz bırakılmaktadırlar.
Kadın işçilerin mevcut iş yasalarının bile geçerli olmadığı alanlarda yoğunlaşması, sermayenin neo-liberal saldırı politikalarının olduğu kadar, ev içindeki kadın emeğini görünmez ve değersiz hale getiren ve kadınların toplumsal üretime katılma haklarını yok sayan cinsiyetçi değerlerin ve ilişkilerin ürünüdür. Çocuk bakımı ve ev işlerinin toplumsal değer yaratan faaliyetler sayılmaması, ücretsiz aile işçiliğini kadınlar açısından başlıca çalışma biçimi haline getirirken, çalışma kadınlar açısından özgürleştirici bir faaliyet yerine ücretsiz ya da çok düşük ücretli kölelik biçimlerine dönüşmektedir. Kadın emeğinin değersizleştirilmesi, göçmen kadınların maruz kaldıkları sömürü ve baskıları ağırlaştırmakta; kadının bedeninin metalaştırılmasını ve seks ticaretini yaygınlaştırmaktadır.
TALEPLER
Özgür ve eşitlikçi koşullarda çalışarak kendisini geliştirmek ve toplumsal üretimin bir parçası haline gelmek her kadının vazgeçilmez temel hakkı ve insan emeğinin özgürleşmesinin başlıca koşullarından birisidir.
Kadınların ev ve aile içinde gerçekleştirdikleri üretim toplumsal üretimin sosyal güvenlik hakkı yaratan bir parçası sayılmalı; ev kadınları dâhil tüm kadınlar için sosyal güvenlik, eşe-babaya bağlı olmaktan çıkartılmalıdır.
Ev eksenli çalışma, ev hizmetlerinde çalışma gibi her tür çalışma biçimi iş kanunu kapsamı ve sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınmalıdır.
Gündelikçi olarak çalışan kadın temizlik işçilerinin yasal asgari ücret, emeklilik ve parasız sağlık hakları; çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve işyerlerinin işçi sağlığını ve güvenliğini gözetecek biçimde düzenlemesi güvence altına alınmalıdır.
Tüm işçilerin örgütlenmesi önündeki engeller kaldırılmalı ve enformel çalışan örgütsüz işçilerin, işsizlerin, emeklilerin kendi örgütlerini yaratabilmesi ve özgür toplu pazarlıktan yararlanabilmesi sağlanmalıdır.
Serbest bölgeler kaldırılmalı; iş kanunu demokratikleştirilerek tüm bölgelerde uygulanmalıdır.
Aynı sektörde aynı işi yapanlar aynı statü ve haklardan yararlanmalı; taşeronlaştırma uygulamalarına son verilmelidir.
Çalışma hayatında kadına yönelik her türlü sözlü, fiziksel ve cinsel şiddet ve cinsiyetçi uygulamalar önlenmeli; işe alma ve işten çıkarmada cinsiyete ve evlilik statüsüne dayalı ayrımcılık ortadan kaldırılmalıdır.
Doğum izni kadını ve erkeği eşdeğer biçimde kapsayarak genişletilmelidir. Kadınların doğurganlığının bir tehdit ve denetim aracı olarak kullanılmasının önüne geçilmeli, kadın işçilere biyolojik ihtiyaçları nedeniyle yasal izin verilmelidir.
Yasadışı göç ederek ev hizmetlerinde ve fuhuş sektöründe korumasız güvencesiz ve her türlü istismara açık biçimde çalışan kadınların yasal çalışma, ikamet ve örgütlenme hakları tanınmalıdır.
Ulaşım ve beslenme hakkı çalışma hakkının bir parçası haline getirilmeli; ulaşım ve beslenme maliyetleri çalışma ücretine ve ulaşım süresi, mesai saatine dâhil edilmelidir.
SAĞLIK HAKKI
Sağlıklı olmak ruhsal, bedensel, fiziksel ve sosyal olarak iyi olma halidir ve sağlık hakkı, tüm insanların ve kadınların piyasalaştırılamaz temel insan hakkıdır.
Kadınların sağlık durumu, sadece kendi fiziksel koşulları tarafından değil, içinde yaşadıkları toplumsal koşullar tarafından belirlenir. Kız çocuklarının istenmeyen ikinci sınıf çocuk olarak değerlendirilmesi ve kadının ikinci sınıf konumu, kadınların sağlık hakkının önündeki temel engellerden birisidir. Kadınlara yönelik sağlık hakkı ihlalleri, acil sağlık birimlerine başvuran kadınların erkeklere kıyasla daha az önemsenmesi; kadınlara özel sağlık hizmetlerinin ücretsiz sağlık hakkı statüsüne sahip olmaması; kadına yönelik şiddet; kadının kendi bedeni ve doğurganlığı üzerinde söz ve karar sahibi olmaması; kadın sağlığının üreme sağlığına indirgenmesi gibi biçimlere bürünmektedir.
Sağlığı alınır satılır bir mal haline getiren neo-liberal piyasalaştırma ve özelleştirme uygulamaları en çok kadınları etkilemekte; sağlık hizmetleri piyasalaştırılırken kadınlara, çocuklara, yaşlılara ve engellilere yönelik hizmetler ilk sıraları almaktadır. Aile hekimliği uygulamaları ile koruyucu sağlık hizmetlerinin çökertilmesi de yine en çok kadınları etkilemekte; bu alandaki piyasalaştırma uygulamaları artan kürtaj ve düşükler; anne ve çocuk ölümleri gibi sağlık hakkı ihlalleri yaratmaktadır. Koruyucu sağlık hizmetlerindeki çöküş ve özel sağlık piyasasının hâkimiyeti önlenebilir kürtajlar, zorunlu sağlık nedenlerinden kaynaklanmayan estetik cerrahi ve bedensel güzellik dayatması gibi uygulamalarla kadın bedenini bir kar elde etme alanına dönüştürmektedir.
Öte yandan neo-liberal politikalar sonucunda ortaya çıkan küresel ısınma, su kıtlıkları ve özelleştirmeleri, beslenme ve barınma hakkı ihlalleri de öncelikle kadınların sağlık haklarının gaspıyla sonuçlanmaktadır. Savaşlar, ırkçılık ve dinsel gericilik de kadınların sağlık haklarını giderek daha yaygın biçimde tehdit etmektedir.
TALEPLERİMİZ
Kadınların sağlık hakkı kadınların özgür ve eşit insanlar olarak yaşama hakkının temeli olarak tanımlanmalı; çalışma, beslenme gibi hakların ve koruyucu, ücretsiz, kamusal sağlık hizmetinin güvencesi altına alınmalıdır.
Bütçeden kadın sağlığına ayrılan pay artırılmalıdır. Sağlık politikaları kadın ve erkeğin farklılıklarını dikkate alan bir bakış açısıyla düzenlenmelidir.
Kadın sağlığı hizmetleri alanına dair düzenlemelerde, kadın hekimlerin ve kadın sağlık çalışanlarının, kadın örgütlerinin ve demokratik kitle örgütlerinin söz ve karar hakkı bulunmalıdır.
500 bin nüfusu olan her mahallede kadın sağlığın yönelik yeterli koruyucu kamusal sağlık birimleri bulunmalı; koruyucu sağlık anlayışının yerini alan tedavi edici sağlık anlayışına ve özelleştirme, piyasalaştırma uygulamalarına son verilmelidir. Sağlık hizmetlerinin niteliğini düşüren taşeronlaştırma uygulamalarına son verilmelidir.
Sağlık hizmetlerinin sunumunda kadınların özel ihtiyaçları dikkate alınmalı ve bu ihtiyaçlar sağlık çalışanlarının mesleki eğitim süreçlerinde gözetilmelidir.
ŞİDDETTEN KORUNMA HAKKI
Kadınlar sadece kadın olmaktan kaynaklanan nedenlerle şiddete uğramakta; şiddeti çok yönlü yaşamaktadır. Erkek egemenliğin toplumsal alanda yarattığı kadına dönük şiddete; piyasanın her türlü kamusal hakkı ve güvenceyi ortadan kaldırarak yarattığı yıkımın yol açtığı şiddet; özellikle neoliberalizmin devleti her türlü sosyal işlevden arındırarak çıplak bir zor aygıtı olarak örgütlemesinin yarattığı şiddet; ırkçılığın, militarizmin milliyetçiliğin dinsel baskının yarattığı şiddet eklenmektedir.
Genel şiddet biçimleri olan savaş ve yoksulluktan en fazla kadınlar etkilenmekte, kadınlar yaşamın her alanında fiziksel, psikolojik, sözlü şiddete, aşağılamaya uğramaktadırlar. Evinde, işyerinde, sokakta şiddete uğrayan kadınlar için özgürl
ükten, kendi yeteneklerini ve isteklerini gerçekleştirme zemininden, siyasal haklarını kullanma olanağından, toplumda eşit bir birey olarak varolma ve toplumsal yaşama bir özne olarak katılma imkanından, sağlıklı ve mutlu bir yaşamdan bahsetmek mümkün değildir. Kadına dönük şiddet insanlık suçudur. Sadece doğrudan kadına şiddet uygulayanlar değil kadına dönük şiddete zemin hazırlayanlar, görmezden gelenler, engellemeyenler de bu suça ortaktır.
TALEPLERİMİZ
Türkiye’de kadına dönük şiddetin ortadan kaldırılmasını sağlayacak ortamın oluşması için kirli savaşın sona erdirilmesi, militarizme, şovenizme, millliteçiliğe, dinsel baskıya karşı etkili bir şekilde mücadele edilmesi gerekmektedir.
Kadına dönük fiziksel, sözel, psikolojik ve cinsel şiddeti önlemeye dönük politikalar geliştirilmelidir. Kadına dönük şiddetin hiçbir hafifletici nedeni olamaz. Ceza yasaları buna göre düzenlenmelidir.
Şiddete uğrayan kadınlar koruma altına alınmalı, ihtiyaca uygun sayıda sığınme evi açılmalı, şiddete uğrayan kadınların ve çocukların barınma, iş yemek, ulaşım gibi ihtiyaçları karşılanmalıdır.
Kadına dönük şiddet sağlık sorunudur. Şiddet kadının ruhsal bedensel iyilik halini ortadan kaldırmaktadır. Şiddete uğrayan kadınlara psikolojik desteğin de içinde olduğu ücretsiz sağlık hizmeti sunulmalıdır.
İş yasalarında kadına dönük şiddet tanımlanmalı ve yaptırımlar belirlenmelidir.
Yoksulluk, güvencesizlik nedeniyle kadınların kendilerine şiddet uygulanan koşullarda çalışmaya ve yaşamaya devam etmesi kabul edilemez. Kadınların çalışma haklarının, sosyal güvencelerinin, barınma haklarının güvence altına alınması kadınların şiddete maruz kalmasını önlemek açısından kritiktir.
SAVAŞLAR, MİLİTARİZM KADIN ve ANADOLU’DA KIZKARDEŞİ OLMAK
Savaşın genel toplum yapısı üzerinde yarattığı ekonomik ve sosyal yıkımın etkileri toplum bileşenleri açısından en fazla kadınlar üzerinde etkili olmaktadır. Bu durumun temel sebeplerinden biri savaş koşullarının; savaş zamanları dışında da hali hazırda var olan kadın ezilmişliğinin olağanüstü toplumsal koşullar söz konusu olduğunda daha da belirginleşmesine yol açacak niteliklere sahip olmasından ileri gelmektedir. Olağan toplumsal yapının barındırdığı kadına dönük her türden ayrımcılık ve şiddet ortamını temellendiren nedenler savaş durumlarında güçlenir.
Eril kavramlar olan militarizm, ırkçılık ve milliyetçiliğin kendini var ettiği ekonomik ve siyasal temel kadın düşmanlığını üretir ve besler. Militarizm, ırkçılık ve milliyetçilik erkeği askerleştirir; kadına ari kanın, ırkın sürekliliğini sağlamakla yükümlü erkek asker anası misyonunu dayatır. Kadın var olan toplum içerisinde özgür bir birey olmak çıkarılıp kadın bedeni ve vatan toprağı özdeşleştirilerek toplumun ortak namusu olarak kabul edilir. Bu kabul savaş zamanlarında kadın bedeninin ve kimliğinin karşılıklı taraflar açısından doğrudan bir savaş silahı haline gelmesine yol açar. Bu bakımdan savaş zamanlarında sıkça görülen kadına yönelik taciz ve tecavüz işkenceleri salt bir cinsel saldırı değil aynı zamanda kadına biçilen bu toplumsal misyona dönük askeri bir saldırı biçimidir. Militarist politikalarla belirlenen bütçeler savaş harcamalarına yoğunlaşmakta, bütçeden kadınların haklarına dönük hizmetlere ayrılan pay düşürülmektedir.
Savaşın ekonomik ve kamusal haklar alanında yarattığı yıkımlar en fazla kadınları etkiler. Kadınlar savaş zamanlarında en temel gereksinimleri olan su, enerji, sağlık ve eğitim hizmetlerinden mahrum kalmaktadırlar. Kocaya ya da aileye bağımlı yaşayan kadınlar savaş zamanlarında onları yitirdiklerinde çocuk bakımı da dahil olmak üzere yetersiz koşullarla ama tek başlarına ayakta kalma mücadelesi vermek zorunda kalırlar.
Türkiye’de yürütülen kirli savaş politikaları ırkçılık ve milliyetçilik temelinde yükselmekte ve bu akımlar tarafından yeniden üretilmektedir. Ülke Türk ve Kürt halklarının düşmanlığı temelinde bir çatışmaya sürüklenmeye çalışılmaktadır. Kirli savaş politikalarını besleyen ve yeniden üreten milliyetçi ırkçı toplumsal şiddet ortamı kadına dönük toplumsal şiddeti de tetiklemektedir. Kendinden olmayana dönük saldırganlığın yaygınlaşması toplumsal şiddetin etki alanının toplum genelinde egemen olmayan dil, din, mezhep, sınıf ve cinsiyete yönelmesi kaçınılmazdır. Bu bakımdan örneğin Kürt kimliğine dönük saldırganlık propagandalarının, herhangi bir iradi müdahale olmaksızın kadın kimliğine dönük bir saldırganlığa evrilmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
İki halk arasında ekilmeye çalışılan düşmanlık tohumları özellikle Kürt kadınlarına dönük namus cinayetlerinin Türk kadınları üzerinde Kürt halkına dönük düşmanca duygular beslemesini tetikleyecek nitelikte propaganda edilmesini de kapsamaktadır. Namus ve töre cinayetleri etnik bir kimliğe iliştirilerek modern kurtulmuş Türk kimliği ve gerici karanlık Kürt kimliği propagandasıyla ırkçı milliyetçi hareketler güçlendirilmeye çalışılmaktadır.
Türkiye’de yürütülen kirli savaş Kürt ve Türk binlerce yoksul gencin ölümüyle süre gelmekte, Türk ve Kürt anaları uzun yıllardır bu acıyla boğuşmaktadırlar. Kirli savaş için ayrılan bütçe yine kadınların yaşamından çalınmaktadır.
TALEPLER
Kadınların yaşamlarına acıdan ve yoksulluktan başka hiçbir şey vaat etmeyen savaş harcamalarına bütçeden ayrılan pay azaltılmalı, kadının toplumsal yaşama eşit ve özgür bir biçimde katılımını düzenleyen koşulların oluşmasını sağlayacak oranda kadına yönelik bütçe arttırılmalıdır.
Türk ve kürt kadınları savaşın yarattığı yıkımlardan ve kadın olmalarından kaynaklanan baskılardan benzer biçimlerde etkilenmektedir. Kürt ve Türk halklarını birbirine düşmanlaştıran ırkçı, milliyetçi propagandalara karşı ülkemiz topraklarında halkların kardeşliği temelinde bir barış ortamının yaratılmasını sağlayacak temel dinamik Anadolu’da kız kardeşliği önermesinde bulunmaktadır.
Anadolu’da kız kardeşliği önermesinin karşılık bulabilmesi için içerisinde Kürt sorunu, neo liberal politikalar ve kadının kamusal hakları, kadına dönük şiddet gibi sorun alanlarının kadınlar tarafından tartışılarak üretildiği bir siyaset düzlemi yaratılmalıdır. Bu düzlem yöntem olarak egemen siyaset anlayışının erkek egemen yaklaşımını reddetmelidir.
Namus ve töre cinayetlerine karşı Kürt ve Türk kadınları Anadolu’da kız kardeşlik temelinde ortak mücadele etmeli, kadına dönük şiddetin milliyetçi ırkçı akımları güçlendirecek bir dinamik olması engellenmelidir.
KADIN FORUMU KARARLARIX
Halkın Hakları Kadın Forumu, Halkın Hakları Forumu’nun tüm katılımcılarını Antalya Serbest Bölgesi’ndeki Novamed işyerindeki grevci kadın işçilerle ortak ve somut dayanışma eylemine çağırmaktadır.
Halkın Hakları Kadın Forumu, önümüzdeki sonbaharda Kadın Emeği konulu bbir forum düzenleme kararı almıştır.