Giderek yoksullaşan ve kendi hayatı hakkında söz sahibi olamayan işçiler için 15-16 Haziran günceldir. Muhtaç olduğumuz kudret tarih bilincinde ve üretimden gelen gücümüzde mevcuttur. Büyük işçi direnişinin yıl dönümünde çalışanların örgütlenme özgürlüğünün ve sendikaların önündeki engeller devam etmektedir. 15-16 Haziran günceldir Benim ülkemde işçilerin sendikalaşma hakkı yüzde 10’luk işkolu ve yüzde 50’lik işyeri barajı uygulaması […]
Giderek yoksullaşan ve kendi hayatı hakkında söz sahibi olamayan işçiler için 15-16 Haziran günceldir. Muhtaç olduğumuz kudret tarih bilincinde ve üretimden gelen gücümüzde mevcuttur. Büyük işçi direnişinin yıl dönümünde çalışanların örgütlenme özgürlüğünün ve sendikaların önündeki engeller devam etmektedir.
15-16 Haziran günceldir
Benim ülkemde işçilerin sendikalaşma hakkı yüzde 10’luk işkolu ve yüzde 50’lik işyeri barajı uygulaması nedeniyle ihlal edilmektedir. (…) Ekonomik faaliyetlerin yarısından fazlasının kayıt dışı olduğunu düşünürsek bu koşulları yerine getirmek bile yeterli değildir. Bunun anlamı işgücünün yarıdan fazlasının en temel haklarından yoksun bırakılmasıdır. (…) Dahası, işçiler sendikaya üye olmak, sendikadan istifa etmek ya da bir sendikadan diğerine geçmek için notere gitmek ve ödeme yapmak zorundadır. Üstelik noterler resmi çalışma saatleri içinde açık olduğundan işçilerin notere gitmesi mümkün olmamaktadır.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Konferansı’nda, Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu DİSK temsilcisi, kürsüden bunları söylüyordu. Delegelerin bir kısmı şaşkınlık, bir kısmı bıkkınlık içindeydi. Kimisi kulaklarına inanamıyordu, kimisi her yıl aynı raporları okumaktan, aynı şikayetleri dinlemekten sıkılmıştı. ILO üyesi 180 ülkeden gelen işçiler, işverenler ve hükümet temsilcileri; çekik gözlüler, siyahlar; yerel kıyafetler veya takım elbiseler içinde konuşmayı dinlemeye devam ettiler.
Türkiye’de sendikaların dayanışma grevi örgütlemeleri yasaktır. Ancak Bakanlar Kurulu’nun belli koşullar altında ve bazı sektörlerde grev erteleme yetkisi vardır. (…) Kamu çalışanlarının grev ve toplu sözleşme hakları yoktur. Sendika yöneticileri örgütlenme özgürlüğü için yaptıkları barışçıl gösteriler nedeniyle yargılanmaktadır. (…) Son 25 yılda hükümetler tarafından yasaların demokratik bir biçimde değiştirileceğine dair yolunda verilen sözlere rağmen gerçek bir değişiklik yaşanmamış ve son 3 yılda DİSK’e bağlı sendikalarda örgütlenen işçilerin beşte biri işten atılmıştır.
“15- 16 Haziran” konulu bir yazı okumakta olan okuyucu, sendikal hak ihlalleri ile ilgili bu konuşmanın 1970 yılında yapıldığını düşünebilir. Ama konuşma yalnızca bir hafta önce, 8 Haziran 2007 günü ILO’nun 95. Konferansı’nda yapıldı. Türkiye, bir kez daha, çalışanların özgürce sendika kurma ve sendikaya üye olma hakkını güvence altına alan 87 Sayılı ILO Sözleşmesi’nin ihlali nedeniyle ILO gündemine alındı.
5 N-1 K ?
İşçi Sınıfı; 15 -16 Haziran 1970’de; İstanbul ve çevresinde; sendika yasasındaki değişiklikleri protesto etmek için, haklarına sahip çıkmak için; örgütlü ve kararlı bir şekilde; iş bırakarak, sokaklara dökülerek, fabrikaları işgal ederek, topluma derdini anlatarak, gücünü göstererek…
“15 – 16 Haziran”, 1970 yılında İstanbul ve civarında yaşanan büyük bir işçi eylemidir. Yakın siyasi tarihimizin ve işçi sınıfı hareketinin en önemli olaylarından biridir. Üzerine şiirler, romanlar yazılmıştır. Kiminin karabasanı kiminin en büyük dileğidir. Sendikal örgütlenmenin ve grev hakkının kısıtlanması amacıyla, Sendikalar Kanunu ve Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu’ndaki bazı değişikliklerin yapılması, 2 gün süren bu büyük eyleme; yürüyüşlere, çatışmalara, direnişlere, işyeri işgallerine, tutuklamalara ve ölümlere neden olmuştur.
“DİSK Anayasal Hakkını Kullanarak Direnecektir”
Söz konusu yasa tasarısı, 1970 Haziran ayının ilk günlerinde mecliste görüşüldü. Adalet Partisi ve Güven Partisi üyesi vekiller tasarıyı hararetle savundular. DİSK’e bağlı Lastik-İş Sendikası’nın Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili, Rıza Kuas, Türkiye İşçi Partisi adına yaptığı konuşmada şunları dile getirdi; “Bu kanun Anayasa’yla taban tabana zıttır, anti-demokratiktir. Demokratik hayatın dibine dinamit koymak niyetindesiniz. DİSK, anayasal haklarını kullanarak direnecektir. Sorumluluk bu kanunu çıkarana aittir.” Çoğunluğu CHP’li 214 milletvekili oylamaya katılmadı. Tasarı, 4 ret oyuna karşılık 230 oyla kabul edildi.
DİSK, yasada yapılan değişiklik üzerine büyük bir hızla işyerlerinde “Anayasal Direniş Komiteleri” örgütlendi. DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler, “DİSK’i işçi sınıfının bağrından söküp atmak kimsenin haddi değildir” diyerek yeni yasayı DİSK’e ve sendikal özgürlüklere karşı yapılan bir saldırı olarak tanımladı. Tüm işçileri ve demokrasi güçlerini eyleme davet etti.
15 Haziran 1970 Pazartesi günü önce işyerlerinde başlayan eylemlere, DİSK üyesi işçilerin yanı sıra Türk-İş üyesi ve bağımsız sendikalardan işçiler de katıldı. Yürüyüşler nedeniyle şehirler arası trafik uzun süre aksadı. İşyerleri işgal edildi. Zırhlı birlikler harekete geçti, yollara barikatlar kuruldu. Eyüp, Topkapı, Kağıthane, Bakırköy, Levent, Şişli, İzmit, Yarımca… Fabrikaların bulunduğu semtler, anayollar ve merkezi bölgeler işçileri ağırlıyordu. Ertesi gün sabah erken saatlerden itibaren yürüyüşler tekrar başladı. Barikatlar aşıldı. Topkapı, Fatih, Beyazıt, Cağaloğlu… Levent, Mecidiyeköy, İstinye, Zincirlikuyu… İstanbul ve çevresi tarihe tanıklık etti.
TİP, işçilerin direnişi sonuna kadar desteklediğini, CHP işçilerin sendika seçme özgürlüğünün kısıtlanamayacağını açıkladı. İngiliz Maden İşçileri Sendikası ve Ulaştırma İşçileri Sendikası, DİSK’i ve eylemci işçileri desteklediğini açıklarken Avrupa’nın çeşitli kentlerinde destek gösterileri yapıldı.
5 kişi hayatını kaybederken, 200’den fazla kişi yaralandı, yüzlerce işçi gözaltına alındı. 15 Haziran’da 70 bin 16 Haziran’da ise yaklaşık 150 bin kişi eylemlere katıldı. Sıkıyönetim ilan edildi. 4000 işçinin işine son verildi. DİSK yöneticileri gözaltına alındı. İşçilerin yanı sıra kamuoyu da yasaya tepki gösterdi. Yapılmak istenen değişikliğin, sendikal hak ve özgürlüklere yönelik bir saldırı ve DİSK’in kapatılmasına için bir girişim olarak görüldü. Yasa değişikliği Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla iptal edildi.
“15-16 Haziran” sadece 2 günden ibaret değildir. Toplumsal ve ekonomik değişiklikler yaşayan Türkiye’de işçilerin hak arama bilincine kavuşmalarının doruk noktasıdır. 1960’lı yılların sonuna doğru toplumsal muhalefet yükselmekteydi. İşçiler, üniversite öğrencileri, köylüler giderek radikalleşen protestolarla kendilerini ve taleplerini hissettiriyordu. Adalet Partisi bu muhalefeti baskı altına almanın yollarını arıyordu. “15 – 16 Haziran” bu baskılara bir tepkidir. DİSK, kitleselleşen ve keskinleşen işçi hareketinin öncüsü ve örgütüydü. “15 – 16 Haziran” 12 Mart’a yol açan sürecin önemli aşamalarındandır. Aynı zamanda işçi sınıfı hareketi açısından bir dönüm noktasıdır. Sınıfın tüm toplumu etkileyen doğrudan eylemidir.
Demokrasimizde hep bir şeyler eksik
Yazıda eksik bir şeyler var. Sürekli bahsi geçen sendika yasasını sona bıraktık. Böylece DİSK’in (ve Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu, KESK’in), sendikal haklar ve uygulamalarla ilgili devam eden şikayetleri ile “15 -16 Haziran” talepleri arasındaki benzerlikler daha iyi görülebilir.
1970 Haziran’ında 274 sayılı yasada yapılması tasarlanan değişiklikler; bir işçi sendikasının Türkiye çapında faaliyet gösterebilmesi için işkolundaki toplam işçi sayısının en az üçte birini üye kaydetmiş olması
, sendika üyeliğinden ayrılmak için noter şartı, sendika kurmak için en az üç yıl iş yerinde çalışmış olmak, uluslararası işçi kuruluşlarına ancak en fazla işçiyi barındıran konfederasyonun üye olabilmesi gibi maddeler içeriyordu.
Türkiye’de bugün sendika yasaları ve uygulamalar, ülkemizin imzalamış olduğu pek çok uluslararası sözleşmeye ve temel insan haklarına aykırıdır. Sendikaların iç işleyişine kamu makamları müdahale etmekte, üyelikte ve istifada noter şartı aranmakta, toplu sözleşme yapmak için işkolu ve işyeri barajları önemli bir engel teşkil etmektedir. Sendika üyeliği nedeniyle işten çıkartma ve grev yasakları yaygın şekilde yaşanmaktadır. Asgari ücretin belirlenme sürecinde veya kamu çalışanlarıyla ilgili sendikal yasalarda olduğu gibi pek çok konuda çalışanların söz ve karar hakkı gasp edilmektedir.
1970’lerdeki zihniyet ve ‘korku’ törpülenmiş de olsa sürmektedir. İşçi sınıfı, hak ve özgürlüklerini korumak ve geliştirmek için mücadele etmek zorundadır. Muhtaç olduğu kudret, tarih bilincinde ve üretimden gelen gücünde mevcuttur.