Devletten 1 Mayıs için devrimci taktikler – Anne okul neden tatilmiş. – 1 Mayıs bayramı yüzünden kızım. – Neden ki? Bize öyle bir bayram öğretmediler. – Bu işçi ağabeylerin bayramı. – Yaşasın! İlkokul çocuklarına 1 Mayıs’ı anlatmak herhalde herhangi bir devrimcinin akına gelmezdi. Ama devlet İstanbul’da Taksim ve Şişli civarındaki 41 okulu tatil ederek işçi […]
Devletten 1 Mayıs için devrimci taktikler
– Anne okul neden tatilmiş.
– 1 Mayıs bayramı yüzünden kızım.
– Neden ki? Bize öyle bir bayram öğretmediler.
– Bu işçi ağabeylerin bayramı.
– Yaşasın!
İlkokul çocuklarına 1 Mayıs’ı anlatmak herhalde herhangi bir devrimcinin akına gelmezdi. Ama devlet İstanbul’da Taksim ve Şişli civarındaki 41 okulu tatil ederek işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma gününü gelecek kuşağın bir bölümünün bilincine yerleştirdi.
Yollarda sadece devrimciler yok
Tuzla-Kadıköy seferini yapan İETT şoförü bir kavşakta milim milim ilerleyen trafiğe, sanki bir çözüm bahşediyormuşçasına eliyle geç komutu veren polislere doğru camdan kafasını uzatıp bağırıyordu:
– Siz neyin öcünü alıyorsunuz?
Bir başka güzergâh üzerinde polisi gören vatandaş arabasına sığamıyor:
– Bu araba su yakmıyor; benzin yakıyor, benzin…
Çevre yollarından birinde yılan arabalara uzatılan mikrofondan Vali’ye mesaj var:
– Vali Bey Taksim’i kurtardı ama İstanbul’u batırdı.
Vali Taksim’i kurtardı mı?
İstanbulluların ulaşım özgürlüğünün kısıtlanmasına ve devletin 1 Mayıs’ın Taksim’de gerçekleşmesini engellemeye yönelik onca polisiye önleme rağmen işçiler, devrimciler, öğrenciler alana ulaşmış bağırıyorlardı.
– İşte Taksim, işte 1 Mayıs!
Devletin Taksim’deki 1 Mayıs yasağının kaç kere delindiğinin bilgi ve istatistiğini herhalde en iyi, Taksim’i kurtarmayı düşünen, Vali Bey bilmektedir.
12 Eylül 1980’den beridir Taksim, ilk kez katılımın bu denli yüksek olduğu, yasağın birkaç kez delindiği bir 1 Mayıs’a tanık oldu. Göstericilerin direnci ve kararlığı 2004 yılındaki NATO karşıtı gösterileri kat kat aştı, yasak delik deşik oldu.
Öğleden sonra gaz bombalarının sesi ve dumanı dağıldığına polisler İstiklal Caddesi’ne çıkan sokaklarının neredeyse tümünü tutmuş, sabırlı ve inatçı göstericilerin bir kez daha toplanmasını engelleyecek çareyi bulduğu yanılsaması içinde dinleniyordu.
Kitle yorgun, yaralı bereli, kafası gözü dumanlıydı; fakat her şeye rağmen çok da neşeli ve mutluydu. Çünkü zafer kazanmıştı; varsın biraz bedel ödemiş olsun. Sloganlarına da yansıyordu galibiyet: “İşte Taksim, işte 1 Mayıs!” Yaşasın devrimci dayanışma!
Son çeyrek yılın en güzel 1 Mayıs’ıydı, meteoroloji de bu önermeyi destekleyecektir.
Peki, onca yılın ardından gelen bu zaferin sırrı neydi?
Devrimci taktikler: a) Ne yapmamalı?
Öncelikle, yenginin sırrı aranırken bakılacak yer kesinlikle DİSK olamaz. DİSK’in manevrası boldur ama taktiği yoktur. Hele de devrimci taktiği hiç yoktur. DİSK örgütlü işçisini arkasına almak yerine İçişleri Bakanı’nın önüne düşmeyi tercih etmiştir, tabii TMMOB ve Türk Tabipler Birliği de (2 Mayıs’ta bakan, valiyi başarısından dolayı kutlayacaktı). 1 Mayıs için, sanki kitleleri yokmuşçasına -ki toplamda 1 milyon üye sayısına yaklaşırlar- birer sivil topum örgütü gibi daha çok hükümet nezdinde lobi yapmayı tercih etmişlerdir.
DİSK, 2005 yılında, 12 Eylül’ün 25. yılında yapılması planlanan telin mitingine tam da 12 Eylül’ü yapanların gerekçelerinin aynısını dile getirerek katılmamış ve bu şekilde askeri darbeyi onaylamıştı (DİSK’in 12 Eylül Darbesi, www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=3745). Ayrıca kitlesine güvenmeyen ve kitlesini harekete geçiremeyen DİSK’in her yıl bir Taksim Meydanı kükremesi yapıp son anda çark etmesine de alışmıştık doğrusu. Bu durum, toplamda, ciddi bir güven ve saygınlık yitimiyle sonuçlanmış; parti niyetini ilan eden DİSK’in, imge yenileme ve devrimci bir görüntü sergileme ihtiyacıyla yanıp tutuşmasına neden olmuştu. “Taksim’e mitinge değil, 1977’de ölen arkadaşlarımızı anmaya yürüyüşe gidiyoruz,” çağrısı ne görüntüyü ne de günü kurtarmazdı ve öyle de oldu.
2007 1 Mayıs’ında DİSK’in işçileri, devrimcileri sırtlamasından çok işçi ve devrimcilerin DİSK’i sırtlamasına tanık olduk. İnsanların ulaşımsızlıktan Taksim civarında konuşlanamadığı saatlerde karanfil çelenkli heyetin gözaltına alınması, kitlenin toplanmasından sonra polis kordonundaki ikinci heyetin Kazancı Yokuşu’na ulaşabilmesi tesadüf değildi.
Kısacası Taksim’e giden yolları, DİSK değil işçiler ve devrimciler açar.
İkinci olarak partilerin ve devrimci öbeklerin toplanma noktaları ilan edip buralarda nizami kortejler oluşturmak için beklemeleri, bez afiş ve pankartları sıra sıra dizmeleri de gerekmiyor. Parti ile ordu karıştırılmamalı. Disiplin isteyen partiyi örnek almalıdır. Bir yenilgi anında ordunun en çabuk ve en kolay vazgeçtiği şey disiplindir ve bu yüzden “bozguna uğramak” deyimi ordular için söylenir. Parti dağılsa bile en küçük birimi dahi mücadeleye devam eder. Aksine örnekler sadece “parti” ile “partiyim” diyeni ayırt eder.
Taksim yasağını delik deşik edenlerin afişleri, pankartları yoktu ama coşkulu ve gür sesleriyle mesajlarını pekâlâ verebildiler. Daha da önemlisi bu yasak delici kitleler ve zaman zaman öbekler içindeki insanlar omuz omuza olduğu kişilerin kim ve nereden olduğunu bilmiyorlardı, sadece Taksim’e çıkma ve 1 Mayıs’ı adına yaraşır bir şekilde anma amacında birleştiklerini hissediyorlardı. Durduk yere atılan “Yaşasın devrimci dayanışma!” sloganı, arkasında önünde duran ve hiç tanımadığı yoldaşlarına güven mesajının ötesinde ortak amaç için kararlılığı simgeliyordu.
Beşiktaş’ta ya da Dolmabahçe’de on binleri toplayıp Taksim’e Gümüşsuyu’dan çıkma çabasını “yapılmaması gerekenlerin” en üstüne yazmalıdır. Parti ile orduyu karıştıranların bunu öngörmesi beklenir fakat anlaşıldığı kadarıyla ordu da sadece nizami yürüyüşten ibaret sanılıyor.
Devrimci taktikler: b) Ne yapmalı?
İşte bunun için ilk önce devletin yol göstericiliğine başvurulmalıdır.
1- Vaktin bolmuş gibi davran
Eğer vapur, metro, otobüs seferlerinin iptali, iptal edilmeyenlerin de keyfi bir şekilde ertelenmesi, çevre illerden gelen otobüslerin İstanbul girişinde engellenmesi, arabalı vapurların deniz ortasında bekletilmesi yoluyla 1 Mayıs’a katılmak isteyenlerin yanı sıra tüm İstanbulluların ulaşım özgürlüğü engelleniyorsa buna saygı duyulmalı ve derhal toplanma saati sabah 10’dan akşam 18’e alınmalıdır.
Çünkü devlet 1 Mayıs’a en geniş katılımın sağlanmasını hedeflemiştir ve gerçekten de 10 milyon İstanbullu 1 Mayıs’ı tatil havasında yaşamıştır.* 1 Mayıs’ı yaşatmak ve yaşamak isteyenlerin de devletin bu çabasına katkı sunması şarttır ve bu yüzden katılımın devletin istediği düzeyde olmasına yardımcı olmak için insanlara zaman kazandırılmalı ve toplanma saati akşama alınmalıydı. İlk çıkarılması gereken ders budur.
2- Matematikte çemberler ve kümeler konusuna göz at
Yukarıda anılan önlemler kitlenin Beşiktaş’ta toplanıp Taksim’e yürümemesi içindi. Yola erken çıkanlar ve yakın ilçelerde olanlar Beşiktaş’ta toplanırken diğerleri ulaşım imkânı bulamayınca yürümeye başlamıştı. Beşiktaş’ta toplananlara polisin saldırısı artık Beşiktaş’ı toplanma yeri olmaktan çıkarmış Taksim’i işaret etmişti. Beşiktaş’ta dağılanlar ile toplantı yerinin seçenek olmaktan çıktığını haber alanlar ister istemez üçerli beşerli öbekler halinde Taksim’e doğru gayrı nizami yürüyüş başlattılar.
Beşiktaş’taki gibi yoğun ve şiddetli olmasa da ben
zer bir durum Fındıklı civarında da yaşandı.
Kazancı Yokuşu’nda anma gerçekleşirken İstiklal Caddesi ve Gümüşsuyu tarafında bayağı bir kalabalık, vitrinlerde, hiç almayacakları ürünleri seyrediyordu. Kazancı’daki kitle, iki adet polis halesiyle kutsanmıştı. Bu kutsal halenin en dışındaki polisler, anıt ile büfeler arasındaki alanda toplaşan yüz kişinin alkış ve sloganlarını duyunca havaya sıçrayıp ritmik bir şekilde 180 derece dönerek alkışların bir kısmını hak ediverdiler. Galiba göstericileri çembere alan polis başka göstericiler tarafından çembere alınma endişesi duyuyor. Bilinmez, belki de mesleki bir reflekstir ama çembere alınanların gaza boğulup dayak yedikleri tecrübeyle sabit.
Fakat kitle çembere alınma ihtimaline karşı yavaş yavaş İstiklal Caddesi’ne çekildiğinde kısa sürede daha tedbirli ve tutarlı davranabileceğini de gördü. Böyle yapılınca da bu kez, Fransız Konsolosluğu’nun sonundaki ilk dört yol ağzında konuşlanmış polis öbeklerinin çember harekâtına girişmeleri ihtimali doğdu. Ama hemen arkasından alkış sesleri gelince polis öbekleri rahatsız oldu ve konsolosluğun önünde birikmiş ve sayıları artık 300’e ulaşmış kitle bu polis öbeklerinin önünden sloganlar eşliğinde geçti ve Emek Sineması civarında durdu.
Galatasaray’dan gelen bir öbek polis kuvveti Ağa Camii önünde caddeye yatay bir şekilde dükkânların önünde konuşlandı. Ama hemen ötesinde vitrinlere bakan kitle sayısında artış kaydedildi. Kısa bir süre sonra buradaki ve Fransız Konsolosluğu bitimindeki polis öbekleri İstiklal Caddesi’ni terk etti. Saat 12:30. Yemek vakti.
Bu arada Gümüşsuyu ve Kazancı yokuşlarında sloganlar ve arbede çıktı. İstiklal’deki kitle bir saat içinde 5 bin kişiyi buldu. Polis, Meydan’ı trafiğe açtı ve büfeler önünde İstiklal Caddesi’nden Meydan’a çıkışı kesti. Yeni moda polis cipleri, panzer ve tekerlekli büyük su tankı tam buraya konuşlanırken Sıraserviler’den Meydan’a çıkış ile Marmara Oteli arasındaki bölümde toplananlar (500-1000 kişi) alkış ve sloganlar atmaya başladı. Polis’in bir kısmı yine görmeye alıştığımız sıçramasını ve ekseni etrafında yarım tur atmasını gerçekleştirip yüzünü kitleye döndü.
Bu manzara hatırı sayılır miktarda atılan gaz bombaları ile bozuldu. İstiklal ve Sıraservilerdebirbirininpeşisırakoşaninsanlar (Yusuf Atılgan’a sevgilerle). İstiklal’de kovalamaca, TMMOB Makine Mühendisleri Odası’nın içine gaz bombaları atılıyor. Göstericiler yeniden toplaşıyor, polis bir kez daha gaz atıyor. Bu sahne birkaç kez daha tekrarlanıyor ve nihayetinde polis beş kişiyi bir arada görünce basıyor gaz bombasını. Ara sokaklar da gaz bombasından nasibini alıyor, polis öbekleri sokak başlarında nöbet tutuyor.
Göstericiler gazdan feci etkileniyor ve Taksim’e çıkan yokuşların neredeyse hepsini bir günde dolaşmış olduklarından dolayı yorgunlar. Saat 16. Asayiş berkemal!?
Bütün bu olanlar kendiliğinden gelişiyor; plan yok, program yok: Yaşasın devrimci dayanışma. Bir yerde püskürtülen göstericiler, bir U ya da O harfi çiziyor Taksim civarında; sonra başka yönden gelmiş olanlarla buluşuyor; biraz ürkek bakışmalar, alkışlarla yoklama, slogan ve perde! Göstericilerin tamamı tek bir yerde toplanana kadar polis, her yerden biten küçük küçük kümelerle baş edemiyor, kimin gösterici kimin “vatandaş” ya da turist olduğu belli değil. Fakat 5 bin kişinin İstiklal girişinde toplanmasına izin vermek zorunda kalınca müdahale edeceği adres de belli oluyor: Tıpkı Beşiktaş’taki gibi.
Kimse sitem etmesin, matematik bize lazım olmaz diye. İşte çemberler ve kümeler müfredatı: Bir kere ister gösterici olsun ister polis kimse çembere alınmaktan hoşlanmıyor. Çembere alınmadıkça herkes rahat; çembere alınma yoksa yanarsın.
Kümeler iyidir, ne kadar çok olursa da o kadar iyi. Yeter ki aynı hedefe doğru kararlılıkla hareket etsinler, güç ne büyük kümededir ne de küçük kümelerde. Güç küçük kümelerden oluşan büyük kümededir: Öncelikle daha esnek oluyor ve daha kolay ve hızlı hareket edebiliyor; dikkatin ve karşı güçlerin bir yere toplanmasını engelliyor. Ne zaman küçük kümeler eriyip bir bütün oluşturuyor o zaman kümelikten çıkarılacak denli dağılabiliyor. Yok, yine de bir küçük kümeler bir yerde toplanacaksa o zaman kümeler birbirinin ardı sıra aralarında boşluk bırakacak dizilmeli.
Göstericiler İstiklal’de 5 bin kişiye ulaştıklarında uzun ve aralıksız bir yığın oluşturmuşlardı. Gaz bombası atan tüfeklerin menzili 150 metre.** Bu mesafeye gaz bombaları atılınca kitlenin sıkışık nizam durmasından dolayı mağdurlar kaçmak için koşu mesafesi bulamadı ve gazdan herkes etkilendi. Kitle, önden arkaya doğru aralarında boşluk kalacak şekilde küme küme dizilmiş olsa gazın ve müdahalenin etkisi bu denli yaşamazdı.
Kısacası matematik güzeldir, yararlıdır; çembere alınma kendi çemberini oluştur; kümelere kem gözle bakma kümeler iyidir, hızlıdır, çabuktur, esnektir.
3- Her yer 1 Mayıs ise, e hadi öyleyse
Ulaşım devlet tarafından engellenince doğal olarak Taksim’e gelemeyenler de oldu. Böyle olunca da “vatandaş” 1 Mayıs’ını mahallesinde yaşamak ve yaşatmak zorunda kaldı: Okmeydanı ve Ümraniye’den böylesi muhitlerinden sadece ikisi.
Demek ki ulaşım yoksa o halde küresel düşünüp yerel davranmak gerekiyor. Öyle ya 1 Mayıs 134 ülkede resmi tatil olarak geçmiyor mu?*** Varsın yerellikten kasıt ülke değil mahalle olsun! Esenyurt’tan Gebze’ye bütün işçi mahallerinde 1 Mayıs, iri kıyım kümeler halinde anılırsa bir sonraki yıl vali ve hükümet Taksim’i 1 Mayıs alanı yapacaklardır. Onlar yapmazsa Cem Uzan yapar!
Yerellerde 1 Mayıs, sendikaların da destekleyeceği bir öneri olacaktır şüphesiz. Çünkü yıllardır işçileri getiremediklerinden şikâyet ediyorlar. Böylece bu sıkıntı da giderilir, sendikalar da rahatlar. Kitlesini bilinçlendirip örgütleyerek harekete geçirip 1 Mayıs için fabrika avlularına, işçi mahallelerine dökmeyi hangi sendika istemez ki? Yeter ki destek olalım. Devlet zaten desteğini esirgemedi:
Devletin önerisi çok basit ve yerindedir. Ulaşım yoksa yereller de yapın 1 Mayıs’ınızı. Her yer 1 Mayıs işte.
***
2007 1 Mayıs’ında devletin aldığı önlemler ve kitlelerin bu önlemlere karşı kendiliğinden bulduğu çareler 1 Mayıslar için devrimci taktikler sunuyor ve yol gösteriyor, her ne kadar yolları kapatsalar da.
2008 için bugünden hazırlanmaya gerek yok, sadece öğretileni hatırlamak yetecek.
3 Mayıs 2007
* Bu noktada iyimser olunmalı, valiyi diktatörlük (hurriyetim.com.tr, 1 Mayıs günü saat 15’e kadar valiyi “İstanbul diktatörü” olarak manşete taşımıştır,) faşizan tedbirler almakla itham edilmemelidir. Ne de olsa 1 Mayıs için devrimci taktiklerin bir kısmını ona borçluyuz (Valinin işçi kimliği ve katkıları için Füsun Özbilgen’in bianet.org’daki yazısı).
** http://www.vatangazetesi.com.tr/root.vatan?exec=haberdetay&tarih=02.05.2007&Newsid=118001&Categoryid=1
*** http://www.turkrus.com/content/view/4269/126/