Siyasetin hasat mevsimine girdik. Siyasal gelişmelere yön vermek ve siyasal sonuçlar yaratmak isteyen bütün aktörler uzunca bir zamandır sürdürdükleri faaliyetlerin sonuçlarını, içinde bulunduğumuz bir aylık dönem boyunca görecekler. Artık cumhurbaşkanlığı seçimi için son hamleler yapılıyor. Ayrıca bu durum, kısmen farklı gündemlerle olsa da ilerici sol güçler için de benzer bir nitelik taşıyor: 2007 1 Mayıs’ı […]
Siyasetin hasat mevsimine girdik. Siyasal gelişmelere yön vermek ve siyasal sonuçlar yaratmak isteyen bütün aktörler uzunca bir zamandır sürdürdükleri faaliyetlerin sonuçlarını, içinde bulunduğumuz bir aylık dönem boyunca görecekler. Artık cumhurbaşkanlığı seçimi için son hamleler yapılıyor. Ayrıca bu durum, kısmen farklı gündemlerle olsa da ilerici sol güçler için de benzer bir nitelik taşıyor: 2007 1 Mayıs’ı kritik bir öneme sahip.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde Tayyip Erdoğan ile orduyu tek başlarına bırakmak istemeyen güçler de bu dönem devreye girmiş bulunuyorlar. Genelkurmayın basın mensuplarını fişlediğini gösteren bilgi notlarının Nokta dergisine servis edilmesiyle başlayan menü, emekli oramiral Özden Örnek’in günlüklerindeki “darbe planları” ile devam ediyor. Bu ifşaatın her iki tarafa da (AKP’ye ve orduya) çok net uyarılarda bulunmayı amaçladığı ortada. Erdoğan’a, karşısındaki güçlerin, bir uzlaşma sağlanmadığı takdirde (ayağını denk almazsa), gerekçeleri ister kişisel hırs, isterse ulvi hassasiyetler olsun neler yapabileceği bir kez daha, üstelik de herkesin duyabileceği bir şekilde hatırlatılıyor. Kuşkusuz bu uyarılar Erdoğan’a doğrudan ve dolaylı olarak bir çok kez yapılmıştır; ancak bu kez tehlikenin(!) büyüklüğü tüm AKP’lilerin görebileceği büyüklükte. Diğer taraftan orduya ve “ulusalcılara” daha da büyük bir hasar verilmiş durumda: İktidar planları tek bir gerekçeyle ve sadece bir kesime dayanılarak yapılamaz. ABD’nin stratejisine uygun olmayan, tekelci sermayenin tam onayını almamış olan planlar itinayla derdest edilir, bununla da kalmaz aradan yıllar geçse bile itinayla kullanılır.
Basında çıkan ifşaatlarla ilgili olarak birkaç noktanın altını çizmekte yarar var. Birincisi devletin üst yapı kurumları ve bu kurumların yöneticileri arasında yaşanan güvensizliğin ve kontrolsüz istihbarati bilgi akışının ulaştığı boyutlar çarpıcı. İkinci olarak üniversitelerde, sendikalarda ve medyada yöneticilik yapan şahsiyetlerin gerçek ilişkileri ve gerçek kişilikleri de yine çarpıcı nitelikler sergiliyor. Siyasal iktidardan bağımsız olması gereken bu en önemli kurumların aslında nasıl bir emir komuta zinciri içinde olduklarının somut kanıtları ortaya dökülüyor. Özellikle üniversite rektörlerinin “astsubay” rütbelerini benimseme gayretleri ibretlik. Bağımsız yayıncılık yaptığını iddia eden Nokta’ya ve böylesi ilişkiler içinde bağımsız yayıncılığın yapılabilir olup olmadığına dair de birkaç söz söylenebilir. Derginin yaklaşık 60 sayfasını ayırdığı darbe haberinde ilginçtir ki ABD’nin ve TÜSİAD’ın gelişmelerde nasıl bir konum aldıkları belirtilmediği gibi bu odakların olaylardan tamamen habersiz oldukları izlenimi de özellikle verilmiş durumda. Servisi yapan Amerika olunca, servisi alan da elbette saygıda kusur etmiyor.
AKP iktidarı ise, ABD’nin Ortadoğu’da değişen taktiklerine tam bir uyum sağlamış gibi görünüyor. Suudi Arabistan’a verilen görevle Sünni ittifakının oluşturulmaya çalışıldığı yeni taktikte Erdoğan, “ne iş olsa yaparım, abi” misyonunu benimsiyor. Bu konum, İran geriliminin tırmandırılması için Amerika ve İngiltere’nin bahaneler yarattığı bu dönemde yeni maceralara yol açacak. Diğer yandan yerli/yabancı tekelci sermayenin her isteği emir telakki ediliyor. Karşılığında verilecek desteğin ise cumhurbaşkanlığı için yeterli olmadığı görünüyor.
* * *
Ve 1 Mayıs. İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü. Kuşkusuz 1 Mayıs’ın ülkemizdeki anlamı çok farklı özellikler de içeriyor. 1 Mayıs ilerici toplumsal muhalefet bileşenlerinin demokrasi ve özgürlük taleplerini en güçlü ve en kitlesel biçimde dile getirdikleri bir gün. 1 Mayıs aynı zamanda kutlandığı yılın politik gündeminin en yalın haliyle verilmeye çalışıldığı gün. Ayrıca hiçbir zaman unutulmayacak olan 1 Mayıs 1977 katliamının ve diğer 1 Mayıslarda yitirdiklerimizin yıldönümü. Ve elbette egemenlerin son derece tehlikeli saydıkları ve yıllardan beri yasağını kaldırmaya hiç yanaşmadıkları bir gün.
Ve Taksim. Pop-starların konser vermesine, şampiyon takımların kutlamalarına, yılbaşı eğlencelerine açık ama1 Mayıs’a kapalı olan meydan. Sol muhalefet için katliamın lanetleneceği, zapt edilmesi ve coşkuyla doldurulması gereken bir kale; egemenler içinse egemenliklerinin, yasaklarının ve korkularının savunulacağı bir kale olan Taksim.
80 darbesinden sonraki ilk 1 Mayıs kutlaması 1987 yılında Emek Sineması’nda yapılmıştı. Aradan geçen yirmi yıldaki 1 Mayısların tümünde “yer tartışması” sol muhalefet açısından hep en önde gelen sorun oldu. Çoğu zaman politik anlamının ötesinde Taksim Meydanı’nda yapılıp/yapılmayacağı bir ayrım noktası oluşturdu. DİSK’in kendi kuruluşunun 40. ve 1977 katliamının 30. yılı vesilesiyle almış olduğu “1 Mayıs’ı Taksim Meydanı’nda kutlama” kararı, yirmi yıllık mücadelenin gecikmiş de olsa doğrudan bir sonucu. Artık sola düşen görev de 1 Mayıs’ı hak ettiği alanda, tarihsel anlamına uygun, birlik ve dayanışma içinde, sosyalizm mücadelesinin önemli bir günü olarak kutlamak.
Ülke egemenlerinin bir taraftan cumhurbaşkanlığı için kapıştığı diğer taraftan kendi siyasi hesapları için, laiklik-şeriatçılık; ulusalcılık, milliyetçilik-liberalizm gibi çeşitli eksenlerde toplumu saflaştırmaya çalıştıkları bir dönemdeyiz. 1 Mayıs’ın propaganda çalışmalarında ve alanda bulunacakların bu saflaştırma politikalarından etkilenen farklı politik yönelimleri ve söylemleri de olacak. Oysaki ezilenlerin, yoksulların, emekçilerin gerçek gündemleri bunlar değil. Gerçek ihtiyaç sermayenin liberal saldırıları karşısında “halkın hakları”nı esas alan, tam bağımsızlıktan, barıştan, kardeşlikten ve halk demokrasisinden yana bir ülke için emekçilerin, ezilenlerin yolunun yaratılması.
Yani bizim için 1 Mayıs, “halkın hakları” için sürdürdüğümüz mücadelenin sesinin hem bir ay boyunca hem de meydanda çok daha güçlü bir biçimde çıkacağı bir dönem olacak aynı zamanda.