Devlet, İktidar, Sosyalizm; Poulantzas’ın intiharından önce yayımlanmış olan son kitabıdır. Poulantzas, daha ilk çalışmalarından başlayarak dönemin ruhuna uygun bir sistematiğin içindeki ara* düşünürlerden olmadığını gösterdi. Dönemindeki önemli düşünürlerden farklı bir tutumla, Marksizmin (politikada) konjonktürler gereği üzerinde durmadığı, ama bugün politika için anahtar sayılabilecek ontoloji ilişkili kavramları, ara düşünürlerin tuttuğu projektörlerin aydınlattığı popüler-ampirik (felsefî) ideolojiler alanından Marksizmle ilişkili konjonktürel alana oturtmaya çalıştı. Epos Yayınları, 354 sayfa
Devlet, İktidar, Sosyalizm – Nicos Poulantzas Fransızcadan çeviren: Turhan Ilgaz Epos Yayınları, 354 sayfa Devlet, İktidar, Sosyalizm; Poulantzas’ın intiharından önce yayımlanmış olan son kitabıdır. Poulantzas, daha ilk çalışmalarından başlayarak dönemin ruhuna uygun bir sistematiğin içindeki ara* düşünürlerden olmadığını gösterdi. Dönemindeki önemli düşünürlerden farklı bir tutumla, Marksizmin (politikada) konjonktürler gereği üzerinde durmadığı, ama bugün politika için anahtar sayılabilecek ontoloji ilişkili kavramları, ara düşünürlerin tuttuğu projektörlerin aydınlattığı popüler-ampirik (felsefî) ideolojiler alanından Marksizmle ilişkili konjonktürel alana oturtmaya çalıştı. Gelişmiş kapitalist toplumlardaki otoriter devletçiliğin yükselişine dikkat çeken Poulantzas, modern totalitarizmi/devletin temel özelliklerini şöyle tanımlamaktadır: 1- yasamadan yürütmeye güç transferi ve yürütmede bu gücün biriktirilmesi; 2- olarak devletin üç kuvveti – yasama, yürütme ve yargı – arasında hukuk düzeninde bir gerileme ile birlikte hızlandırılmış bir füzyon; 3- siyasî partilerin temel siyasî temsil aracı ve hegemonya örgütlenmesinde öncü güçler olarak gerilemeleri; 4- devletin biçimsel örgütlenmesini çaprazlamasına kesen karmaşık ağların genişlemesi ve devletin faaliyetlerinde uygun hesap verme sorumluluğu ve şeffaflık olmaksızın kesin sonuca ulaştıran bir pay elde etmeleri; 5- fizik güçlerin yayılması ve tanımlanmış suçların cezalandırılmasından çok muhtemel olaylara karşı yapılan polis baskınları ve gizli izleme faaliyetlerinde rollerinin giderek artması… Poulantzas, özellikle iktidar konusunda önemli tezleriyle bilinen Foucault ve Deleuze, Bourdieu, Ranciére gibi düşünürlerle, Frankfurt Okulu’nun iktidarın ve modern devletin temel düzeneklerini indirgeyici bir mantıkla gözden kaçırdıklarını öne sürüyor. O’na göre iktidar ve modern devletin temel düzeneklerinin gözden kaçırılması aksi yönde görünen sol-teknokratçılık ve Marksist dogmatizmle son dönem düşünürleri arasında sessiz bir uzlaşma sağlanmasına neden olmuştur. Uzlaşmanın karşılığı basittir: Devlet ve iktidarın genel organları/aygıtlar karşısında eylemsizlik. Devletin sınıfsal yapısından olduğu kadar, siyasal mücadeledeki sınıfsal kullanılışından da söz etmek gerekir diyen Poulantzas’a göre örneğin, “Foucault ve Deleuze tarafından (daha sonra post-Marksizmin kuramlaştıracağı) iktidarı sayısız mikro konumlanışlar içinde eriten ve dağıtan, sınıfların ve sınıf mücadelesinin önemini büyük ölçüde hafifseyen ve devletin merkezî rolünü bilmeyen bir görü lehine reddedilen [Marksist] önermeler bütünü [s.49-51]” temel rolü üstlenen devletin aygıtlarına karşı mücadeleye kördür. Poulantzas, hem iktidar tekniklerini hem de devlet/modern devlet nedir? sorusunu tartışırken şimdinin post modernistleriyle, post modernizm** eleştiricilerine seslenircesine “totalitarizmin konjonktürdeki sınıf mücadelelerine bağlı olmadığını, üretim ilişkilerinin ve toplumsal işbölümünün devletin maddî [yasal/meşrulaşmış] çatısındaki yerleşik halinden dolaysızca türediğini söylüyor. (s.81). Kısaca aydınlanmanın öngördüğü [en-genel] demokratik değerler modern devletin kurucuları olan üretim ilişkileri-üretim tarzının işleyişince zaten belirlenmişlerdi. Dolayısıyla Poulantzas’a göre, “Marx’ın her devletin sınıf ‘diktatörlüğü’ olduğunu bildiren sözünü (…) yasallığın ve yasa dışılığın, yasa dışılıkla delinmiş bir yasallığın yegâne işlevsel düzeni olarak her devletin -doğal- örgütlenişi bağlamında anlamak gerekir (s. 95). Üzerinde çeşitli spekülasyonlar yapılan bu kitap, Poulantzas’ın eski düşüncelerinden vazgeçtiği ya da artık “siyasal dönüşümünü tamamladığı” bir eser olarak kabul edilmiştir. Fakat aslında kitabın son bölümünde yapılan R. Luxemburg’un Lenin’e ve Bolşevik Devrimi’ne yönelttiği eleştirilerin, Poulantzas tarafından ideolojik hattâ ampirik tarzda bir adım daha ileriye götürülerek paylaşılmasından ibarettir. Poulantzas, kitap boyunca daha önce yayımlanmış çalışmalarına (ör: Siyasal İktidar ve Toplumsal Sınıflar, Faşizm ve Diktatörlü,) göndermelerle geçmişine sahip çıktığını kanıtlıyor. Eğer Luxemburg’a yaklaşma (s. 282), kendi deyimiyle reel sosyalizmin devletçiliğine (s.282, 284) besbelli ki bir ideolojik küskünlük/ideolojik tepki olarak yönelen satırlar, siyasal dönüşümünün kanıtları ise, buna verilecek cevap şu olmalıdır: Poulantzas Devlet, İktidar, Sosyalizm’de kendi başlangıcından uzaklaşmadan, Marksizmin teorik önermelerini devletli pratikle temelsizleştiren reel sosyalist totaliter devletleri ve ayrıca Marksizmi sistematik tahribata uğratan “yeni filozofları” eleştiriyor.