Bugünlerin modası malum: Papatyaların yaprakları “Tayyip Erdoğan aday olacak mı? Olmayacak mı” diye koparılıyor. “AKP Erdoğan’ı köşke çıkarmayarak herkesi ters köşeye yatıracak” diyenler bir taraftan, “Milli görüş geleneği bu fırsatı kaçırmaz. Karşı cephe oldukça zayıf iken kapattıkları köşeden gol atmanın tadına doyulmaz” diyenler diğer taraftan… Bir de “Tüm yaşananlar, kavga kıyamet yalan mı yoksa? Ortada […]
Bugünlerin modası malum: Papatyaların yaprakları “Tayyip Erdoğan aday olacak mı? Olmayacak mı” diye koparılıyor. “AKP Erdoğan’ı köşke çıkarmayarak herkesi ters köşeye yatıracak” diyenler bir taraftan, “Milli görüş geleneği bu fırsatı kaçırmaz. Karşı cephe oldukça zayıf iken kapattıkları köşeden gol atmanın tadına doyulmaz” diyenler diğer taraftan…
Bir de “Tüm yaşananlar, kavga kıyamet yalan mı yoksa? Ortada bir uzlaşma var da bizden mi saklanıyor” diye sürece şüpheci yaklaşanlar var tabii. Büyükanıt’ın beklenenden “yumuşak” çıkışı, CHP’nin son günlerdeki sakinliği ve Baykal’ın “AKP’li bir Cumhurbaşkanı olabilir” açıklaması şüphecilerin sayısını artırıyor. Şüpheci cenahın en güçlü tezi 28 Şubat süreciyle başlayan İslamcı hareketin ve buna paralel olarak ülke siyasetinin restorasyonunun, Cumhurbaşkanlığı seçimiyle tamamlanabileceği gerçeği… Bu yaklaşıma göre AKP ile diğer aktörler arasında yeni bir denge tanımlanacak. Bu öyle bir denge olacak ki ülkede yukarıdan aşağı kurulan cepheleşmenin her iki kanadı da kendini “galip” ilan edecek. Tabii ki çatışma bitmeyecek ama kavganın, dövüşün hesaplanmadık sonuçlar yaratmasının önüne geçilecek. Kısacası cepheleşmenin her iki kanadının da, zafer ilan etmesi sağlanarak güçlendirileceği ve iki cepheli siyasetin kurumsallaştırılacağı bir sürecin bizleri beklediği hiç yabana atılır bir tez değil. DYP ile ANAP’ın alelacele birleşme telaşına düşmesi sadece baraj kaygısından mı kendi siyaset alanları daraltabilecek bu “uyum”a karşı bir refleks mi, şu an için tahmin yapmak zor.
Aslında bir denge noktasının bulunmaya başladığına dair başka veriler de mevcut. Büyükanıt’ın açıklaması, Nokta dersinin basılması, Cumhuriyet mitingi, Tayyip Erdoğan’ın ve Necdet Sezer’in fevri çıkışları ve en son Malatya’daki katliam… Bir hafta içinde tüm bunlar oluyor ama bunlara paralel olarak sanki her şey çok olağan(mış) gibi, borsa her gün yeni rekorlar kırıyor. Bu durum yabancı yatırımcıların da bir denge pozisyonunun sağlandığına ikna olduğuna işaret olarak gösteriliyor.
Peki olası bir dengenin adayı kim? İlk elden Tayyip Erdoğan’ı bu listen çıkarabiliriz. Zira CHP, Cumhuriyet gazetesi ve genel olarak ulusalcı cephenin geniş bir bölümü tarafından AKP karşıtı muhalefet, “Tayyip Erdoğan’ı istemezuk”a indirgenmiş durumda. Erdoğan’ın adaylığı bahsettiğimiz dengenin “Ilımlı İslam/Milli Görüş” lehine bozulması anlamına gelecek. Karşı egemen cephe “koruduğu köşeden golü yiyince” ülke siyasetinde daha büyük taşların yerinden oynayacağı kesin gibi. Bir de bu ihtimalin tersi var. AKP’nin bu riski göze alamayıp çubuğu diğer tarafa bükmesi, yani Milli Görüş tabanından gelmeyen, merkez sağ ile özdeşleşen ve anketlerde türbansız eşleriyle dikkat çeken Vecdi Gönül veya Köksal Toptan gibi bir isimde karar kılması, kim ne derse desin “dizlerinin titremesi” olarak yorumlanacak. Vecdi Gönül’ün Sezer’e karşı sert çıkışı bile Milli Görüş geleneğinin “bizim has adamımız değil” hissiyatını değiştirebilecek gibi durmuyor. Peki denge nerede sağlanabilir?
Lafı çok dolandırmadan söyleyelim, AKP milletvekillerine sorulan “Erdoğan, Gül ve Arınç dışında kimi Cumhurbaşkanı görmek istersiniz” sorusunda oyların %80’ini alan isimde sağlanabilir. Bu isim o hep bahsedilen “uzlaşmayı” da simgeliyor gibi: “Eşi türbanlı, oğlu küpeli bakan Abdullatif Şener”. Zaten kendisi de son dönemlerdeki çıkışlarıyla şu anda oluşan (ama her an da değişebilecek) dengeye oynadığını gösteriyor. Bir çıkıyor “Sezer gibi” konuşuyor, Gümrük Birliği’ni sorguluyor, dalgalı kur sistemini eleştiriyor; bir çıkıyor “14 Nisan’da alanları dolduranlara kulak vermeli” diyor ve nihayet kendini “laikliğin teminatı” ilan ediyor. Baykal Abdullatif Şener ismini aylardan sonra bir kez daha CNN Türk’te katıldığı bir programda dile getiriyor. Belki aylar önce “AKP’yi içerden bölme” taktiğiyle ortaya atılmış bir ismi bu gün “dengenin adayı” olarak bir kez daha öne sürüyor. Belli ki Baykal koruduğu köşeden gol yememeyi yeterli görüyor. 14 Nisan’da alanları dolduran yüz binleri “Erdoğan’ı köşke çıkarmayan siyasetçi” olarak kapsayabileceğini hesap ediyor.
AKP açısından ise Şener’in Milli Görüş geleneğinden gelmesi ve eşinin türbanı ciddi bir avantaj. Çankaya’ya türbanın girmesi önümüzdeki seçimlerde AKP’nin çekirdek tabanına “çıkılan uzun yolda önemli bir mevzii” olarak rahatlıkla pazarlanabilir.
Peki Şener’in adaylığı tüm egemen sınıfların üzerinde uzlaştığı “liberal bir cumhurbaşkanı” profiline uyar mı? Elbette uyar… Nedeni Bakan Şener’e bağlı kuruluşlarda gizli: Tasarruf Mevduatları Sigorta Fonu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu Başkanlığı, Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu… Yani AKP’nin neo-liberal politikalarını yürüten kilit üst kurumlar Şener’e bağlı. Galataport da çıkarıdğı “huzursuzluk” ona Özelleştirme İdaresi’ni kaybettirdi ama sermaye içi “adil rekabet” isteyen egemen sınıflar katında prestij kazandı.
Erdoğan’ın Zaman ve Radikal gazetelerine yansıyan “Köşk kararını açıkladığımızda herkes şok olacak” ifadeleri, MKYK toplantısından yansıtılan “Başımızda kal Erdoğan talebi” Erdoğan dışındaki bir aday ihtimalini güçlendiriyor. MKYK’da Erdoğan’a tam yetki verilmesi de bu tezi güçlendiren bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Zira verilen “tam yetki” Genel Başkan’ın Cumhurbaşkanlığı güçlendirmiyor aksine zayıflatıyor. Her ne kadar sağcı da olsalar “tam yetkili”nin kendini seçmesi, “parti organlarınca seçilmesi”nden daha avantajlı bir durum değil. Ayrıca bu yetki tabana “Tüm ipler bizim elimizde” mesajı da veriyor.
Peki Abdullatif Şener dışında başka bir denge adayı olamaz mı? Elbette olabilir. Peki önümüzdeki 3-4 gün içinde denge iki cepheden birinin lehine bozulamaz mı? Elbette bozulabilir. Ama bu da hepimize, yeni sömürgelerde siyasi ve ekonomik istikrarın kelebek ömürlü olduğunu, böylesine hareketli dönemlerde ortaya çıkan “iddialı müneccimler”in de 3-5 gün içinde laflarını geri almak zorunda kalacaklarını hatırlatır. Yine de bugünkü dengenin adayını not düşmek, yarın dengenin ne tarafa doğru bükülmüş olduğu konusunda bize kolaylık sağlayacaktır.