AB 50.yılını kutluyor. 6 ülke arasında ‘Demir Çelik Sözleşmesi’ ile başlayan süreç kesintisizce devam ediyor. 1957’de ‘Roma sözleşmesi’ ile AB’nin temelleri atıldı. Hazırlanan ‘2007 Berlin Anlaşması’ ile de AB’nin 21. yy stratejisi bir bakıma yeniden planlanacak. Öncelikli hedeflerden biri, ortak bir AB Anayasanın oluşturulmasıdır. Merkezileşme sürecine giren AB ülkelerinde, siyasal gericilik ve devletlerin ‘faşistleşme eğlimleri’ […]
AB 50.yılını kutluyor. 6 ülke arasında ‘Demir Çelik Sözleşmesi’ ile başlayan süreç kesintisizce devam ediyor. 1957’de ‘Roma sözleşmesi’ ile AB’nin temelleri atıldı. Hazırlanan ‘2007 Berlin Anlaşması’ ile de AB’nin 21. yy stratejisi bir bakıma yeniden planlanacak. Öncelikli hedeflerden biri, ortak bir AB Anayasanın oluşturulmasıdır.
Merkezileşme sürecine giren AB ülkelerinde, siyasal gericilik ve devletlerin ‘faşistleşme eğlimleri’ hızla artmaktadır. Avrupa Birliği Anayasası’nın oluşturulması bu sürecin önemli etkenlerinden biridir.
Uluslararası ilişkilerde etkin bir güç olmak için silahlanmaya ağırlık veren AB ülkeleri, aynı zamanda merkezileşmiş militarist bir Avrupa ordusu yaratma yönünde ciddi adımlar atmaktadırlar. AB Anayasası’nın en dikkat çekici yanlarından biri, askeri stratejinin merkezileştirilmesi ve Birliğin yayılmacı politikalarının ‘anayasal güvenceye’ kavuşturulmasıdır.
Dış ve askeri politikalar üzerinde yoğunluklu olarak duran “Anayasa Sözleşmesi”nin açık hedefi, AB’yi küresel savaşları sürdürebilecek bir düzeye getirmektir. Anayasa Sözleşmesi; AB’nin “askeri araçlara dayanan operasyonları yürütme yeteneği”ni (Madde I-41, 1.fıkra) güvenceye alıyor. “Üye devletler, askeri yeteneklerini düzenli olarak düzeltme yükümlülüğünü taşırlar” (AB Anayasası Madde I-41, 3. fıkra) maddesi ile silahlanmayı yasallaştıyor. Aynı zamanda “silahlanma, tedarik, araştırma ve savunma kapasitelerinin geliştirilmesi” için ‘Avrupa Savunma Ajansı’nın kurulması planlanmaktadır. AB merkezli kurulacak olan Avrupa Savunma Ajansı; “savunma sektörünün sınai ve teknolojik temelini güçlendirmeye dönük işe yarar tedbirler”(madde III-311) almakla yükümlüdür. Avrupa Birliği anayasa sözleşmesi, silahlanma stratejisinin uygulanması için de, askeri ve dış politikaların denetimini AB parlamentosu ile Avrupa Adalet Divanı’nın yetkileri dışında tutarak doğrudan ‘AB Bakanlar Konseyi’ne vermektedir (I-41, 5). Bu karar, aynı zamanda militaristleşmenin güvence altına alınmasıdır. Askeri politikaların Avrupa Adalet Divanı’nın yetki alanı dışında tutulması, uluslararası alanda insan hakları ihlallerine nesnel bir zemin hazırlamaktadır.
AB’nin bölgesel alanlara müdahale gerekçelerini de çok yönlü tutuyor. Madde III-309’da AB’nin askeri seçenekleri “insani operasyonlar”dan ‘sıcak çatışmaya’ kadar geniş bir alanı kapsayan “Petersberg görevleri” ile tanımlanıyor. Aynı zamanda, Bakanlar Konseyi “bir grup üye devleti Birlik çerçevesinde bir misyonu yerine getirmekle görevlendirebilir”(I-41, 5. fıkra ve III-310, 1. fıkra) maddesi ile her ülkenin askeri gücü, herhangi bir operasyonda istenildiği zaman kullanılabilecek. Yine AB anayasa sözleşmesi ile ‘üye devletler silahlanma yükümlülüğü'(madde I-41, 3) ile bunu zorunlu hale getiriyor. AB ordusunun, AB dışındaki “üçüncü ülkeler” ile işbirliği yaparak ‘askeri müdahalede bulunabileceği’ (III-309, 1) maddesi, Anayasa Sözleşmesi’nin en önemli bölümlerinden birisidir. Böylece dünyanın başka bölgelerini, ABD ile birlikte işgal etmesini ‘yasal güvenceye’ alarak meşrulaştırıyor.[1]
AB ülkelerinin askeri sanayilerini bütünleştirme projelerini devreye sokmaları, AB’nin birçok uluslararası silah tekelinin ortak çalışma kararı alması, ve özellikle, uçak, tank, füze ve nükleer sistemleri alanında ortak yatırımlara yönelmeleri nedeniyle, AB ülkelerinin silahlanmaya ayırdıkları oranlar da yıllara göre çok ciddi artışlar görülmektedir. Örneğin 2004 yılı verilerine göre AB ülkelerinin silahlanmaya ayırdığı pay 276 milyar dolar, 2005 yılında ise yaklaşık olarak 284 milyar dolar, ayrıca NATO üyesi AB ülkelerinin NATO kapsamındaki askeri harcamaları da 154 milyar dolardır.[2]
AB Savunma Bakanları, Mart 2004’te “Head-Line-Goal 2010” adını verdikleri AB’nin askeri stratejik kararları kapsamında; silahlanma programınının geliştirilmesi, küresel savaşları yürütme kabiliyetine sahip bir ordunun oluşturulması için ‘askeri plan haritası’ çizildi. Anayasa Girişim Taslağı’nda belirtildiği gibi birincisi, ‘Avrupa Müdahale Birlikleri’ne bağlı ’60 bini askeri operasyonlar olmak üzere, 100 bin kişilik askeri bir gücün oluşturulması’ kararlaştırıldı ve uluslararası müdahalelerde kullanılmaya başlandı. İkincisi, her biri 1500 kişiden oluşan “battle groups” olarak adlandırılan ‘küçük’ savaş birliklerinin kurularak, kriz bölgelerine anında müdahalesi planlanmaktadır.
AB’nin önümüzdeki yıllar içerisinde ciddi bir askeri güç haline geleceği, özellikle azami karın yüksek olduğu bölgelerde, işgal gücü olarak daha aktif rol oynayacağı görülüyor. Bu durum, aynı zamanda militaristleşmiş, siyasal gericiliğin çok daha hızlı geliştiği bir AB sürecine doğru evrildiğini göstermektedir. AB Anayasa Taslağı’nın özü, öncelikli olarak askeri stratejik politikaları güvenceye almaktır.
AB’nin 50. kuruluş yılı dünya barbarları için ‘kutlu’ olsun.
Gokyuzu9@aol.com