Tam otuz yıl önce 1 Mayıs’ta Taksim’de, kiminin bıyıkları yeni terliyordu, kiminin saçları çoktan ağarmış. Kimi çocuklarıyla düğüne gider gibi, kimi zafere koşarcasına. Kimi İstanbul’un varoşlarından, kimi ülkenin dört bir yanından. Öğretmeni, doktoru, mühendisi, ev kadını, çiftçisi, esnafı, genci, öğrencisi ve tüm fabrikaların işçileri… Kimisi “fabrikalar tarlalar her şey emeğin olacak” diye bağırıyordu, kimi de […]
Tam otuz yıl önce 1 Mayıs’ta Taksim’de, kiminin bıyıkları yeni terliyordu, kiminin saçları çoktan ağarmış. Kimi çocuklarıyla düğüne gider gibi, kimi zafere koşarcasına. Kimi İstanbul’un varoşlarından, kimi ülkenin dört bir yanından. Öğretmeni, doktoru, mühendisi, ev kadını, çiftçisi, esnafı, genci, öğrencisi ve tüm fabrikaların işçileri… Kimisi “fabrikalar tarlalar her şey emeğin olacak” diye bağırıyordu, kimi de “bütün ülkelerin işçileri birleşin” diye. Taksim alanında yüz binler silahsız, savunmasız, otel odalarında, apartman çatılarında karanlık katiller.
Tam otuz yıl önce 1 Mayıs’ta, Taksim’de, yazıldı kaderi işçinin, emekçinin. İşsiz kalacağı gençlerin, yoksul kalacağı kadınların, anaların acılarla yaşayacağı.
İdam sehpalarında, işkencelerde öğrenciler, aydınlar, insanım diyenler. Sustukça toplum sırayla kapatıldı, dernekler, sendikalar, meslek odaları, partiler. Yasaklandı siyaset, grev, direniş, boykot ve insanca yaşamak. Azgınlaştıkça sömürü, sevindi patronlar. Ekmek küçüldü, yalnızlaştıkça işçiler. Değişti anayasa, değişti yasalar. Yeniden kuruldu düzen.
Tam otuz yıl sonra 1 Mayıs’ta Taksim’de bütün yoksullar, bütün mağdurlar, bütün işsizler, öğrenciler, kadınlar, esnaflar, öğretmenler, doktorlar, mühendisler; biliyorum olmayacaksınız.
Bilseniz ne kadar çok şey kaybettik o günden bugüne. Ne kadar hızlı değiştiriverdiler hayatımızı. Bir çırpıda alıverdiler
elimizden aşımızı, işimizi. Ve daha çok kaybedeceğiz duymazsak sesimizi. Daha çok yabancılaşacağız adalet, eşitlik ve özgürlük gerçeğine. Bilesiniz ki evimizde, yöremizde, şehrimizde her gün daha fazla korkarak ve tek başına kalarak insanlığımızı unutacağız gelecek günlerde.
Tam otuz yıl sonra 1 Mayıs’ta Taksim’de, hastane kapılarında, banka veznelerinde, mahkeme koridorlarındaki sıralarımızı oluşturmadan buluşmalıyız. Üniversite kampuslerinden, şirket şirket ayrılan küçük iş yerlerimizden, evlerimizde çocuklarımızla her gün sigortasız, güvencesiz, sendikasız çalışmak zorunda bırakıldığımız işimizin başına geçmeden yaşamı ve geleceği değiştirmek için 1 Mayıs’ta Taksim’de buluşmalıyız.. Ödeyeceği vergisini, dükkanının kirasını, çocuğunun okul, dershane masraflarıını çıkaramayanlar dükkanını açmadan, taksi dolmuşunun, minübüsünün kontağını çevirmeden 1 Mayıs’ta Taksim’de buluşmalıyız. Kapı kulu değil, kamu emekçiyiz diyen eğitim çalışanları, sağlık çalışanları, tüm kamu hizmetini yürüten büro emekçileri görüşme değil toplu sözleşme düzeni için 1 Mayıs’ta Taksim’de buluşmalıyız.
Tam otuz yıl sonra 1 Mayıs’ta Taksim’de savaşa, şiddete, yoksulluğa karşı umudun ateşini yakabiliriz. Topluma dayatılan her türlü gericiliğe başkaldırabiliriz. Geleceğimize ipotek koyan ve bağımsızlığımızı yok eden her türlü anlaşmaların iptal edilmesini talep edebiliriz. Herkese iş, sosyal güvenlik, herkese ayrımsız ve eşit eğitim, sağlık ve insanca yaşamı isteyebiliriz. Yan yana gelip haykırabilirsek Taksim’de, “hepimiz emekçiyiz, hepimiz insanız” diye, bilin ki dostlar yeni bir düzen doğuyor ülkede.
Mustafa Ecevit
*KESK eski MYK üyesi