Sağlık Bakanı Recep Akdağ, sağlıkta dönüşüm çalışmaları kapsamında yürütülen çalışmalar hakkında tespitlerde bulunma ve incelemelerde bulunma üzere geçtiğimiz günlerde Uşak’a gitmişti. Akdağ, Vali Kayhan Kavas’ı makamında ziyaret etmiş ve ziyaret sırasında, gazetecilere açıklamalarda bulunarak, “Yabancı hekimlerin Türkiye’de çalışmalarına olanak tanınması çalışmalarının sağlık sektöründe rahatsızlık yarattığı”nın hatırlatılması üzerine, “Sağlık sektöründe hiçbir sıkıntı yok. Tabipler Odası, sağlık […]
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, sağlıkta dönüşüm çalışmaları kapsamında yürütülen çalışmalar hakkında tespitlerde bulunma ve incelemelerde bulunma üzere geçtiğimiz günlerde Uşak’a gitmişti. Akdağ, Vali Kayhan Kavas’ı makamında ziyaret etmiş ve ziyaret sırasında, gazetecilere açıklamalarda bulunarak, “Yabancı hekimlerin Türkiye’de çalışmalarına olanak tanınması çalışmalarının sağlık sektöründe rahatsızlık yarattığı”nın hatırlatılması üzerine, “Sağlık sektöründe hiçbir sıkıntı yok. Tabipler Odası, sağlık sektörü falan değildir” dedi.
Sağlık Bakanı Dr. Recep Akdağ’ın açıkça TTB’yi hedef alan ifadelerde bulunmasına ilişkin TTB de zorunlu olarak Akdağ’a 2 Mart günü yaptığı yazılı açıklama ile cevap verdi. TTB Merkez Konsey bugün Akdağ’ın açıklamalarına ilişkin yaptığı açıklamada şunları belirtti;
“Türk Tabipleri Birliği (TTB), Anayasa’nın 135. maddesinde ifadesini bulan “kamu kurumu niteliğinde meslek birliği” olup, 6023 sayılı yasa ile 1953 yılında kurulmuştur. Halen ülkemizde mevcut 103 bin hekimden, 73.500’ünün üyesi olduğu TTB, 56 tabip odası, Büyük Kongre ve Merkez Konseyi’nden oluşmaktadır. Yasası gereği serbest çalışan hekimlerin üye olması zorunlu olan TTB’ye kamuda çalışan hekimler de üye olabilmektedir. Nitekim TTB’nin üyelerinin büyük çoğunluğunu kamuda ve kamuyla birlikte özelde çalışan hekimler oluşturmaktadır.
Dr. Recep Akdağ ise 3 Kasım 2002 tarihinde gerçekleştirilen genel seçimlerde, seçime katılan seçmenlerin yüzde 35’inin, tüm seçmenlerinse ancak yüzde 25’inin oyunu alarak, uygulanan seçim sisteminin adaletsizliği sonucu parlamento çoğunluğunu yakalayan AKP’den TBMM’ye girmiş ve Sağlık Bakanı olmuştur. Dr. Akdağ genel seçimlerden kısa bir süre önce, Haziran 2002 tarihinde gerçekleştirilen 52.TTB Büyük Kongre’sinde Yüksek Onur Kurulu’na aday olmuş ancak seçilememiştir. Dolayısıyla Dr. Akdağ’ı TBMM’ye gönderen yüzde 25 oy içerisinde hekimlerin oldukça azınlıkta olduğu, TTB seçimlerinde kendisine ilgi gösterilmemesinden anlaşılabileceği gibi Bakanlık koltuğuna oturmasında en az sorumluluğu olan kesimin de hekimler olduğu söylenebilir.
Dr. Akdağ’ın geçtiğimiz günlerde ardı ardına gerçekleştirdiği açıklamalarda “TTB’ye yalnızca özel çalışan hekimler üye olmak zorundadır, TTB tüm hekimleri temsil etmiyor” ifadeleri her şeyden önce tabip odalarının seçimlerinde oy kullanan hekimlere ve TTB Genel Kurulu’na katılan delegelere karşı hürmetsizliktir. Dr. Akdağ’ın amacı eğer kamuoyunu yanıltmak değilse, göreve başlayalı 4 yıldan fazla bir zaman geçmiş olmasına rağmen, halen TTB yasasını bilmediği anlaşılmaktadır.
Ancak asıl sorgulanması gereken bu değildir. Kendisini seçen kesimlerden bağımsız olarak, geçen sürede uyguladığı sağlık politikalarına bakarak Dr. Akdağ’ın kim(ler)e hizmet ettiği anlaşıldığında TTB’ye niçin böylesine bir hınçla saldırdığı da ortaya çıkmaktadır.
Sağlık Bakanlığı’nın son dört yıllık uygulamalarına esas teşkil eden belge Sağlıkta “Dönüşüm” Programı’dır. Dr. Recep Akdağ’ın kendi buluşu imiş gibi kamuoyuna sunmaya çalıştığı bu program aslında Dünya Bankası orijinli olup “sağlık reformları” adı altında başta eski sosyalist ülkeler olmak üzere birçok ülkede uygulanmaktadır. Bu programın temel amacının sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi olduğu Dünya Bankası’nın birçok belgesinde belirtilmektedir. Yani devlet sağlık hizmet sunumundan çekilecek, sadece politika belirleyen ve denetleyen bir organ haline gelecek, sağlık hizmet sunumu piyasadan, sağlık hizmetlerinin finansmanı ise vatandaşların ödeyeceği primlerden karşılanacaktır.
İnsan sağlığı üzerinden kazanç elde etmek isteyen bir avuç sermaye grubunca desteklenen bu program “sağlık hakkı”nın gaspı anlamına gelmekte olup, kesinlikle halkın yararına değildir. Şu anda göz boyamak üzere gerçekleştirilen bazı uygulamaların günü geldiğinde paralı hale getirileceği düşünülecek olursa Sağlık Bakanlığı’nın hangi amaçlar uğruna ve ne yollardan gitmekte olduğu daha iyi anlaşılacaktır…”
Kaynak: halkinsesi-tv.com