Yıllarca önce bir avuç kamu emekçisi eylül karanlığının ardından güzel bir dünya yaratmak adına çıkmıştı yola. Umutlarını büyüterek bedel ödeyerek, sendika kapılarına asılan mühürleri kıra kıra, kafasını kolunu kırdıra kırdıra, kimsenin aklına gelmeyen yerlere sürgüne giderek umutlarını büyüttüler. Güzel günlere inanıyorlardı ve bu günlerin bedellerini ödemeye hazırdılar. Kafalarına inen her cop, yedikleri her gaz bombası […]
Yıllarca önce bir avuç kamu emekçisi eylül karanlığının ardından güzel bir dünya yaratmak adına çıkmıştı yola. Umutlarını büyüterek bedel ödeyerek, sendika kapılarına asılan mühürleri kıra kıra, kafasını kolunu kırdıra kırdıra, kimsenin aklına gelmeyen yerlere sürgüne giderek umutlarını büyüttüler. Güzel günlere inanıyorlardı ve bu günlerin bedellerini ödemeye hazırdılar. Kafalarına inen her cop, yedikleri her gaz bombası umudu artırdı ve büyütüp Eğitim Sen yaptı.
Onlar ki vadilerde gökleri çekenlere karşı direniş destanı yazanların yanındaydılar. Gazi de yaşamına sahip çıkanların omuzdaşıydılar. Cumartesileri anneleriyle dayak yerken Cinnah Caddesi nereye düşerdi bilmezlerdi, duymamışlardı.
Güzel günler göreceğiz çocuklar
Motorları maviliklere süreceğiz…
Diyordu büyük usta. Ama bu güzel günlerin Cinnah caddesinde sırça köşklerde olacağını hiç düşünmemişlerdi. Tahmin bile edemezlerdi makam arabalarını onlar, ancak bedel ödemeye alışmışlardı onurlu gelecekleri için. Hele de kendilerine polisten başka barikat kuranları hiç görmemişlerdi. Alışkın değildiler kendilerinden olanların barikatlarına.
Söylerlerdi kendisinden uzaklaşanlar sonunda kendilerine barikat kurarlar. Sokaklarda haykırdıkları gür sesleri çınlarken faşistlerin kulaklarında kırılmaya çalışıldı kongre salonlarının kapılarında. O badigartlar ki kutsal ittifakların eseri. Eğitim Senlilerin geleneğinde yoktu yeri.
Aslında her şey çok güzel başlamıştı. Bu gelenek Muallim-i Encümen’den ,TÖS’den, TÖB-DER’den, Eğit Sen’den ve Eğitim İş’ten aldığı mücadele ruhunu eylem alanlarında o kadar güzel yansıtıyordu ki devlet bile yaptıkları mücadelenin haklı ve meşru olduğunu kabul etmek zorunda kalmıştı. Mücadele tarihi bedellerle doludur, bu bedeller koltukların sıcaklığı, plazaların şatafatı değil, toprağa düşenlerin kanları ve canlarıdır.
Cinnah’ta sırça köşklerinde yaşayanlar 4-5 Martları yaratanların sırtlarından geçindiklerinin farkında değiller. Makam aracı ve özel şoförüyle ülke gezisine çıkıp yeniden eski hattımıza, fiili militan meşru sendikal mücadeleye döneceklerini söyleyenler havanda su bile dövemediklerinin farkında bile değiller. Mücadele mücadele alanında olur ve mücadele edenlerin makam arabası olamaz. Hele hele benzin parasını bile devlet ödeneğiyle karşılarken. Sararmanın hangi tonudur bu çok merak ediyorum. Doğada bu arkadaşların ulaştığı renge yakın sarı bulmak çok zor artık.
Güzel günler göreceğiz diyordu büyük usta, Aynı sözü Tombul başkan konser salonlarında söylüyordu. Sararmaya karşı çık hazırla mavileri diyordu şeytan ama kalbimdeki kızıllık elvermiyor buna. Diren diyor yüreğim faşizme karşı direnenleri unutma. Pasifizme karşı dinç er ol diyor yüreğim Dinçerlere inat.
Evet, senin önerin ne diye soracak mısınız merak ediyorum. Sorun sorun. Ben de söyleyeyim. Bizim yerimiz yoksulun yanı. Bizim yerimiz Cinnah değil, Mamak, Dikmen, Demetevler. Bizim binmemiz gereken araba Pejo (yazılışını bilen varsa söylesin ha bu arada genel merkezin bulunduğu sokağın adını da söyleyemiyorum) değil EGO.
Şunu merak ediyorum. Bizim niye bir okulumuz yok. Madem harcayacak paramız var. Hem de devlet bütçesinden. Neden bir öğrenci yurdumuz yok. Üniversitede öğrencilerimizin kafaları kırık içerisinde neden onlara yönelik bursumuz yok. Neden bir ücretsiz kurs vermiyoruz yoksul halkımın çocuklarına. Samastların yaratılmasında bu nedenle bizim payımız yok mu? Halkın gericileşmesinin suçlusu biraz da biz değil miyiz? Bizim koltuk sevdamız değil mi? Sırf bu koltukları kaybetmemek için kongrelerde kendi üyelerimize barikat kurmadık mı? Ana dilimizi terk etmedik mi? Polisten korkup barikatı aşamadan Ankara’ya gizlice girmedik mi? Takvimlerdeki fotoğrafları değiştirme zamanı gelmedi mi?
YETER ARTIK YETEEEEEEEEEEEER…………
Nasıl ki Dört buçuktan beş verip geçirdiklerimiz! bize demokrasi dersi veremezlerse dört buçukta kalanlar da bizi pasifizme sürükleyemezler.
Sonunuz yakın arkadaşlar, sonunuz yakın. Bu sendikanın temel unsurları nasıl bu sendikayı kurmak için kafalarını kırdırmışlarsa yeri gelince sizi de sırça köşklerinizden indirmek için önleri kurduğunuz barikatları aşmayı da bilirler.
Şimdi bir “Program Kurultayı(!)” düzenliyoruz. Adı program kurultayı ama kurultaydan çok ağaların kendi koltuklarını sağlamlaştırma kurultayına benziyor. Eğitim Sen’in mücadele tarihinde olmayan ve ona hiç yakışmayacak yaklaşımlarla dolu. Demokrasiden yoksun “körler sağırlar birbirini ağırlar” mantığıyla düzenlenmiş bir program kurultayı.
Nerde bizim kardeşlik duygularımız, nerde demokrasi, nerde eşit temsil ilkesi. Ben yaptım oldu mantığıyla ne zamana kadar hareket edebileceksiniz. Şunu söylemek istiyorum bu mantıkla ancak oturduğunuz koltuklar kafalarınıza geçene kadar hareket edebilirsiniz.
Unutmayın bu ülke Denizlerin Mahirlerin Ulaşların Kaypakkayaların bize mirasıdır ve onların mücadele anlayışları önümüzde bir yol gösterici olarak duruyor.
Bizim yerimiz mücadele alanlarıdır.
Bizim yerimiz sokaklardır..
Bizim yerimiz barikatların arkasıdır.
Bizim yerimiz 6.Filoyu denize dökenlerin yoludur…
*Yasin Gündoğan-Eğitim Sen Ankara 2 Nolu Şube Üyesi