Bir süredir Türkiye işçi hareketinin “önemli” portlerini ve olaylarını “kitaplaştırmak” için düşünüyorum. Metin Göktepe de bu portrelerden biri. İyi, kötü emek tarihi ile ilgili olarak bazı kişi, kurum ve olayları algılamaya çalıştığımda karşıma ilk çıkan engel devlet ise ikincisi de ne yazık ki sol yazın ve anlatım! Bu nedenle, devlete müdahalem bir parça sınırlı olduğu […]
Bir süredir Türkiye işçi hareketinin “önemli” portlerini ve olaylarını “kitaplaştırmak” için düşünüyorum. Metin Göktepe de bu portrelerden biri. İyi, kötü emek tarihi ile ilgili olarak bazı kişi, kurum ve olayları algılamaya çalıştığımda karşıma ilk çıkan engel devlet ise ikincisi de ne yazık ki sol yazın ve anlatım! Bu nedenle, devlete müdahalem bir parça sınırlı olduğu için sola müdahalede daha kararlı ve ısrarlı olmaya çalışıyorum. Kuşkusuz, kendi bilgi ve bakış açım açısından.
Türkiye solunun 1938’deki Nazım davasını hala anlayamamasına çok kızarım. Ve, niye bir hukuk kazası olarak “okumak” istediğini anlayamam. Hani, üç beş aydın geçinen “gariban”ın varlık nedeni olarak yazılmasına ciddi itirazım olmaz da, sınıf mücadelesinin bir uğrağı olarak algılanıp, yorumlanmamasına çok kızarım.
Erdal Eren davası da benzer bir davadır. Ve, nedense, bu davanın “okunuşu” da tıpkı Nazımların 1938 davası gibi olmuştur. Su Tv’de konu ile ilgili programa kendimce “müdahale” edip, meselenin sınıfsal boyutunu göstermeye çalıştım. Sermaye cephesinin istediği iki şey var: bir, korkutmak için bir “şey” yapmak! İki, bu şeyi hem korku salıcı, hem de hukuksal bir kaza olarak göstermek! Artık, bu oyunu bozmak lazım. Bu nedenle sermaye cephesinin restini görüp, rest çekmek lazım. Rest çekmek için, hukuk kazası, adli kaza gibi şeylerden hareket etmemek lazım.
Metin Göktepe, sarı gazeteci olmadığı için öldürüldü ve bu sınıf gazeteciliği için olmazsa olmazlardan biri idi. Ama, Metin Göktepe’nin gazeteci olmadığını iddia eden sarı gazeteciler “sarı basın” kartı sahibi idiler. Sarı! Sendikal dünyanın işbirlikçiliğini anlatan renk! Evet, sevgili Metin Göktepe’nin, sınıftan yana tavrını koymuş, bu civan gazetecinin, sığınacağı bir “sarı” kartı yok idi. Peki, bu onun gazeteci kimliğini yok eder mi? Elbette ki hayır. Metin Göktepe sınıfının safında yer tutmuş bir “militan”, kızıl gazeteci idi. Örgütlü idi. Ve, sınıf mücadelesinin mücadele araçları olan bir gazetenin, Evrensel’in yakışıklı, güzel, delikanlı, civan bir gazetecisi idi, itiraf ederim ki ben de birkaç yıl onur duyarak yazdım sevgili Metin’in gazetesinde. Metin’in öldürülüşünün tek nedeni de sınıftan yana olmasıydı. Bu nedenle tesadüf değildi onca “sıradan” insan içinde sermaye cephesince “kurban” seçilmesi. Aynı vukuatta Hürriyet muhabiri olsaydı başına hiçbir şey gelmezdi. Ama öldürenler gerekli istihbaratı alıp, sınıfın basınına, onun şahsında Evrensel’e bir ders vermek istedi, yüzlerce insanın içinde bir tek gazeteci Metin Göktepe’yi öldürdü. Bu bir tesadüf değildir, bir yanlışlık, bir kaza hiç değil. Bu aylarca izlenmiş, kim olduğu bilinen ve bu nedenle ölümcül saldırıya maruz kalınmış bir tipik sınıf mücadelesinin yiğit bir neferinin, muhabirinin öldürülmesidir. Bu nedenle bu cinayet, basit bir kaza olmayıp, sınıflar arasındaki mücadelede işlenmiş çok bilinçli bir cinayettir; sınıf mücadelesine bir müdahaledir. Amacı, emekten yana olan basını ve muhabirleri tehdittir. Öldürülmek istenen Metin Göktepe değil, kısa vadede Evrensel’dir, uzun vadede Evrensel tarzını izleyecek emekçilerin basın yayın organları ve muhabirleridir. Bu nedenle, ölmeyen Metinler bir kez değil bin kez daha yok edilmeye çalışılmaktadır. Metin’in cinayetini anlamak soruna buradan bakmaktan geçer.
Metin Göktepe, sermaye ile emek cephesi arasındaki mücadelenin önemli uğraklarından ve şahitlerinden biridir, öyle olduğu için de şehitlerinden biridir. Öldürülüşü, basit bir adli vaka değil, tertipli, bilinçli bir cinayettir. Cevabı, binlerce Metin Göktepe olmalıdır. Bugün emek cephesinde yer alan basın emekçilerinin sayısının yüzlere varmış olması, bizi teselli eden tek etken olarak da kabul edilebilir. Ancak, sermaye cephesinin incelikleri kadar bizim de aynı incelikle cevap vermemiz gerekmez mi? Kuşkusuz, Metin Göktepe’nin sınıflararası mücadeledeki katledilişinin “inceliğini” unutmadan… Nice Metin Göktepeleri sınıf mücadelesinde görmek dileği ile anısına saygı ve selamlar…