Şeyh Bedrettin Film Kolektifi tarafından yapılan ve Evrensel gazetesinde yayınlanan “Nasrallah Röportajı”nın sahte olduğuna dair iddiaları aktaran yayınımıza, Evrensel gazetesinin 22 Ağustos tarihli nüshasında, Kamil Tekin Sürek’in yazısıyla yanıt geldi. Sürek, Hizbullah ve Nasrallah yalanlamadığına göre, röportaj sahte değildir diyor. Röportajdaki ifadelerle Hizbullah’ın genel yaklaşımının paralelliğini ifade ettikten sonra, “Nasrallah röportajında söylenen sözlerin, daha önce […]
Şeyh Bedrettin Film Kolektifi tarafından yapılan ve Evrensel gazetesinde yayınlanan “Nasrallah Röportajı”nın sahte olduğuna dair iddiaları aktaran yayınımıza, Evrensel gazetesinin 22 Ağustos tarihli nüshasında, Kamil Tekin Sürek’in yazısıyla yanıt geldi.
Sürek, Hizbullah ve Nasrallah yalanlamadığına göre, röportaj sahte değildir diyor. Röportajdaki ifadelerle Hizbullah’ın genel yaklaşımının paralelliğini ifade ettikten sonra, “Nasrallah röportajında söylenen sözlerin, daha önce çeşitli platformlarda defalarca söylenmiş ve dünya sol hareketini takip edenlerce bilinen düşünceler” olduğunu ileri sürüyor ve Sendika.org’yi “tartışmalara katılmak yerine öküz altında buzağı aramakla” suçluyor. Sendika.org’nin bunu “laikçi solcu” olması nedeniyle Hizbullah ve lideri Nasrallah’a karşı olumsuz bir tutum içinde olduğu için yaptığını ima ediyor.
Sürek’in yayınımız nedeniyle yaptığı açıklama tatmin edici olmaktan uzaktır, hatta ifadeleri kendisinin bile konuya şüphe ile yaklaştığı izlenimi vermektedir.
1- Sendika org “dünyada ve bölgedeki siyasi gelişmeler üzerine sosyalistlerin ve solun taktikleri üzerine fikirler ileri sürmek ve tartışmalara katılmak yerine öküz altında buzağı arayan bir yayın” değildir. Sendika.org gerek telif yazılarıyla, gerek çevirileriyle, gerekse de derlemeleriyle Türkiye solunun ve işçi sınıfı hareketinin tartışmalarına katkıda bulunan, kendi alanında oldukça geniş bir izleyici kitlesine sahip bir internet dergisidir. Sol ve işçi sınıfı hareketi içindeki tartışmalara katkıda bulunan yayınlarımız, kimi zaman kaynak gösterilerek, kimi zaman da kaynak gösterilmeden sol yayınların büyük bir bölümü tarafından değerlendirilmektedir.
2- “Laikçi solcu” olduğumuzun “ima” yoluyla ileri sürülmesine gerek yok; doğrudur, laikçiliği, (laisizm) solculuğun vazgeçilmez vechelerinden biri sayıyoruz. Laikliği savunmayan bir solculuğun, hele de Türkiye’de nasıl mümkün olabileceğini de merak ediyoruz. Sözcüğün “laikçi” olarak kullanılmasından kasıt, devletçi-Kemalist laiklik ise, laiklik ile Kemalizmin/devletçiliğin/orduculuğun yapışık ikizler olmadığını; sosyalist hareket içinde Siyasal İslam’la ittifaka karşı çıkanlara yönelik böylesi bir ithamın da açıktan bir çarpıtma olduğunu belirtmek gerekir.
Ancak, Hizbullah ve Nasrallah’ı hiçbir olumlu yönü olmayan şeriatçı gerici unsurlar olarak değerlendirdiğimiz imasının gerçek bir karşılığı yoktur. Bunun için, Evrensel’deki röportajdan bir gün sonra sitemizde yayınladığımız ve bir çok yayın tarafından aktarılan Michael Karadjis’in “Hizbullah: Kökenleri ve amaçları” yazısı ile Cecilia Lucas’ın “İstemesem de seviyorum seni (Bir şiddet-dışılık aşığından Hizbullah’a aşk şiiri)” adlı makalelerini örnek vermemiz yeterlidir.
3- Sendika.org “öküzün” altında buzağı aramamaktadır. Evrensel’de yayınlanan röportajın İngilizcesine yer veren Counterpunch sitesinin ilgili sayfasında (http://www.counterpunch.org/nasrallah08172006.html) röportajın altına bir not eklenerek, röportajın gerçek olmadığı yönünde itirazlar olduğuna yer verilmiştir.
Türkiye solunun ve sosyalist basınının güvenilirliğini sorgulatan bu çok ciddi iddiayı ortaya atan ve dünyaya yayan Sendika.Org değil, Kamil Tekin Sürek’in tanımadığını söylediği Gilbert Achcar’ın bir Hizbullah kaynağına dayandırdığı ve mail yoluyla ilettiği haberidir. Sürek kendi gazetesinin arşivlerini karıştırsa Gilbert Achcar hakkında yayınladıkları 7 yazıya erişebilir, hatta birinde “Le Monde Diplomatique’in etkin yazarlarından biri olan Lübnan asıllı Fransız yazar Gilbert Achcar” ifadesini kullandıklarını görecekti (http://www.evrensel.net/03/01/09/kultur.html).
“Öküz”ün altında buzağı aranıyorsa bunu “arayan” biz değiliz. Uluslararası sol çevreler, söz konusu yazıyı, Latin Amerika’da, Avrupa’da ve Ortadoğu’daki pek çok saygın/yaygın internet sitesi ve mail grubunda “radikal sol Türk gazetesinin yayınladığı düzmece Nasrallah röportajı” şeklinde tartışıyor. Tartışılan Nasrallah’a mal edilen sözlerin olumlu mu olumsuz mu olduğu değil, gerçek mi sahte mi olduğudur. Bizim dikkat çektiğimiz ancak Sürek’in üstünden atladığı şey buydur. Bir internet taraması yapıldığında kısa sürede görülecektir ki, şu an uluslararası solun gündeminde olan “Nasrallah’ın röportajdaki sözlerinin” olumluluğundan çok sahteliğidir. Röportaj vesilesiyle Türkiye solunun ve sosyalist basının güvenilirliği dünya çapında sorgulanmaktadır. Bunlardan küçük bir örnek, dünya çapında pek çok akademisyen ve sendikacının tartıştığı “Marxism mailing list”dir. (http://archives.econ.utah.edu/archives/marxism/2006w33/msg00296.htm.)
4- Sürek’in açıklaması, “Röportajı yapanların halen Lübnan’da olduğu; muhtemelen Hizbullah yetkilileri ile temas halinde oldukları; Hizbullah’ın bu röportajdan muhtemelen haberdar olduğu ve yalanlamadığı; röportajı yapanlar halen Lübnan’da Hizbullah yetkilileri ile temaslarına devam ettiklerine göre Hizbullah’ın röportajda söylenenlere bir itirazının olmadığı” biçimindedir.
Elbette, uluslararası yankıları olan bir röportaj hakkında resmi bir yalanlamanın yapılmamış olması röportajın gerçekten yapılmış olduğunu gösteren bir delildir. Ancak bu delil bütün şüpheleri ortadan kaldırmamaktadır.
Hizbullah’ın bugüne dek röportaja ilişkin bir yalanlama yayınlamadığı doğrudur. Ancak, Hizbullah’ın televizyonu Almanar’ın Türkiye’den ulaşılması kısıtlanmış olan web sayfasında (http://www.almanar.com.lb/) Nasrallah’la ilgili bütün haberler ve röportajlar yayınlanmaktadır. Bu sitede sözkonusu röportaja yer verilmemiştir. Kendi başına bu durum dahi “şüphelenmek” ve “yalanlama” dışında ek kanıtlar (görüntü, ses veya yazılı materyal) istemek için yeterlidir.
Sürek şunları söyleyememektedir:
a- Röportaj doğrudur, şu yolla (yüzyüze görüşme, sorular gönderilerek vb.) ve şu dilde yapılmıştır, ses veya video kayıtları veya yazılı yanıtlar tamamen veya kısmen elimizdedir.
b- Röportaj sırasında çekilen ve elimizde bulunan Nasrallah’la birlikte çekilmiş fotoğraflar röportajın yapıldığını kanıtlıyor. Ses kayıtlarını ancak röportajları yapan arkadaşlarımız Türkiye’ye döndüklerinde inceleyebileceğiz; ama zaten Hizbullah’ın daha önce de ifade ettiği görüşler olduğu için orijinal kayda sadakatten bir endişemiz yok.
c- Röportajı yapanlar, bizim görevlendirdiğimiz veya güvenerek angaje olduğumuz gazetecilerdir, röportajı yaptıklarına kaniyiz; ancak, halen Lübnan’da olmaları nedeniyle iletişimimiz zayıf, röportajın gerçekliğini ancak döndüklerinde getirecekleri dökümanlarla kanıtlayabiliriz.
5- Röportajda yazılanlar yalnızca Hizbullah’ın öteden beri bilinen düşünceleri değildir. Hizbullah’ın düşüncelerinin içeriğine ilişkin bir tartışma şu anki konumuz olmamakla birlikte; Röpörtajda, Hizbullah’ın bilinen düşünceleriyle ve Lübnan gerçekliğiyle çelişkili ifadeler dikkat çekmektedir. Bu durum, röpörtajın gerçekliğini veya gerçeğe uygun olarak yayınlandığı konusunda bir başka şüphe kaynağıdır.
Röportajda Nasrallah’ın “Ne yazık ki, Denizler’in bıraktığı ortak düşmana karşı ortak savaşım ile kardeşlik artık yok” dediği öne sürülüyor. Denizler savaşmaya gittiğinde Ortadoğu’da İslami hareketlerin değil Arap milliyetçisi ve sosyalist hareketlerin güçlü olduğu; dolayısıyla politik İslamcılar ve sosyalistler arası bir ittifak kurulmasının mümkün olmadığı biliniyor. Ayrıca
, 1982’deki İsrail saldırısıyla başlayan Lübnan direnişinin ilk kurşununun Lübnan Komünist Partisi (LKP) tarafından atıldığı, 1983-1985 arasında kurulan Hizbullah’ın da Şii tabanlı LKP ile anlaşma içinde işgale karşı savaştığı ve LKP’nin son Lübnan direnişinde de Hizbullah’la birlikte işgale karşı koyduğu biliniyor. LKP ve Hizbullah’ın resmi açıklamalarına bakanlar bu gerçeği fark edecektir. . Lübnan Komünist Partisi’nin bugünkü direnişte ön cephede savaşırken yitirdiği militanları için Hizbullah’la birlikte büyük bir cenaze töreni düzenlediği daha önce duyurulmuştur. Böylesi bir durumda Nasrallah’ın “ortak savaşım ve kardeşlik artık yok” demesi normal değildir.
Yine sözü geçen röportajda, Nasrallah’a atfen “”biz isterdik ki, Lübnan’da sosyalist kardeşlerimizle emperyalizme ve siyonizme karşı omuz omuza savaşalım” ifadesine yer veriliyor. Bu cümlede tuhaf olan bir kaç şey var. Birincisi, “sosyalist” ifadesi Lübnan’da Velit Canbulat’ın lideri olduğu emperyalizm işbirlikçisi Lübnan İlerici Sosyalist Partisi’nin taraftarlarını ifade ediyor. Nasrallah’ın bu partinin taraftarlarından “kardeşlerimiz” diyerek söz edebilmesi olası görünmüyor. İkincisi, Nasrallah bu veya benzer bir ifadeyi diyelim ki geniş anlamda “sol”u kastederek kullanmış olsun, ifadenin içeriği de son derece tartışmalıdır. Yukarıda da belirttik; Lübnan Komünist Partisi’nin geçmişteki ve bugünkü direnişte etkin bir yer tuttuğu bilinmektedir. Direnişteki bu birliktelik, Hizbullah tarafından önemsenmektedir. Lübnan Komünist Partisinin Genel Sekreteri Haddadeh Junge Welt’e verdiği ve sol.org.tr’de yayınlanan röportajında, “Hizbullah’ın son zamanlarda yurtdışından gelen bütün delegasyonlara, komünistlerin direnişteki rolünü vurguladığını” belirtmektedir. Dolayısıyla, Nasrallah’ın sol güçlerin direnişe katılmamasından yakınması akla yakın değildir.
Yine röportajda Nasrallah’ın ağzından “bizimle birlikte kardeşlik ve özgürlük için savaşmak isteyen sosyalist dostlarımıza diyoruz ki, “Din afyondur” diye gelecekseniz hiç gelmeyin” denilmektedir. Bilindiği gibi Marks’ın ifadesi, “Din öncelikle ıstıraptır, aynı zamanda da gerçek ıstırabın dile gelmesi ve protestosudur. Din ezilenlerin ahıdır; kalpsiz dünyanın kalbi, ruhsuz ortamın ruhudur. Din insanın afyonudur” biçimindedir. Yine bilindiği gibi Marks’ın yaşadığı dönemde afyon halen “yatıştırıcı bir ilaç” olarak kullanılıyordu. Bu sözlerin “narkotikçi” gibi kavranışı Türkiye gericilerine özgü bir yorumdur. Aynı yorum biçimini Nasrallah’ın da benimsemiş olması tuhaftır.
6- Yineliyoruz, röportajı yaptığını söyleyen Şeyh Bedreddin Film Kollektifi, Türkiye solunda “iyi tanınmayan” bir gruptur. Grubun daha önce ilan ettiği “Röportajlar dizisi” Kuzey Kore Devlet Başkanı Kim Jong Il gibi, yabancı basına hiçbir biçimde konuşmayan bir lideri de içine alıyordu.
Ayrıca, İsrail’in bir numaralı hedefi olan Nasrallah’ın, El Cezire’nin dışında verdiği tek röportajın hiçbir yayın kuruluşuyla doğrudan bağlantı içinde olmayan, referans alınabilecek herhangi bir önemli ürünü bulunmayan, tanınmamış bir Türk sinemacı grubuna verilmiş olması bir başka kuşku uyandırıcı durumdur.
Savaş sırasında Nasrallah’ın doğruluğu kuşku götürmeyen tek röportajı El Cezire’ye verdiği biliniyor. El Cezire’nin yaptığı bu röportaj gerçekten de büyük bir gazetecilik başarısı olduğu için, röportajın nasıl yapıldığı El Cezire’de ayrıca öykülendi, belgelendi. El Cezire gibi büyük ve önemli bir yayın kuruluşundan olmayan bir grubun böylesi bir röpörtajı gerçekleştirmesi bizce çok daha büyük bir gazetecilik olayıdır. Röpörtajı yapanların bu öyküyü kamuoyundan gizlemeleri, bu büyük gazetecilik başarısını sergilememeleri yine kuşku uyandırmaktadır.
Sözkonusu grubun röportajı hangi dilde yaptığı ve çevirdiği de sorulması gereken bir başka sorudur. Çünkü grupun yaptığı, Feyruz’a ait Li Beyrut şarkısının sözlerinin çevirisi neredeyse “uydurma” denilecek kadar orijinalinden farklıdır.
Röportaj ayrıntıyla incelendiğinde sol duyarlığa sahip Türkiyeli okuru tatmin edebilecek ancak Lübnan gerçekliğini bilenlerce şüpheyle karşılanabilecek pek çok nokta daha vardır. Daha fazla ayrıntıya girmeden, şüphelerin ciddiyetine ve ajitatif açılamalarla değil, nesnel verilerle yanıtlanması gerektiğine dikkat çekmek istiyoruz.
Son olarak sözkonusu grubun, “Beyrut’ ta bulunan Şeyh Bedreddin Film Kolektifi gönüllüleri tarafından belgelenen Beyrut’ tan son video görüntüleri” olarak tanıttığı ve (http://www.blogcu.com/sarpdere) Internet blogunda yayınladığı görüntülerin bu grup tarafından çekilmemiş olduğu da ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Sonuç olarak diyoruz ki: Sendika.Org’da “röportaj sahtedir” diye bir açıklama yapmadık, kanıtlanmadıkça da “sahtedir” ya da “gerçektir” şeklinde bir açıklama yapmayacağız. Ama, solun veri alarak tartıştığı bu röportaj bizce halen “şüpheli”dir ve bu şüpheleri giderme sorumluluğu halen Evrensel gazetesinin üzerindedir.
Sürek’in, yazısının sonunda belirttiği gibi “dünya ve bölgedeki siyasi gelişmeler, sosyalistlerin, solun taktikleri üzerine fikir ileri sürmek ve tartışmalara katılmak” gerekir. Ne var ki, böylesi bir tartışma zemini, “şüpheli veriler” ve “çarpıtmalar” ayıklanmadan oluşturulamaz.
Sendika.Org