Irak’taki çıkmazın bir sonucu olarak yitirdikleri etkinliği yeniden kazanma konusunda önemli bir fırsat bulduklarını düşünen ünlü neo-conlar, İsrail’in Gazze ve Lübnan’a yönelik askeri saldırılarına koşulsuz ABD desteği verilmesi ve Suriye ve İran’da “rejim değişiklikleri” yapılması çağrısında bulunmaya ve ABD’nin, Hizbullah’a verdiği desteğe misilleme olarak Tahran’ın nükleer tesislerine olası saldırılardan söz etmeye başladılar. Weekly Standart’daki [Neo-conların […]
Irak’taki çıkmazın bir sonucu olarak yitirdikleri etkinliği yeniden kazanma konusunda önemli bir fırsat bulduklarını düşünen ünlü neo-conlar, İsrail’in Gazze ve Lübnan’a yönelik askeri saldırılarına koşulsuz ABD desteği verilmesi ve Suriye ve İran’da “rejim değişiklikleri” yapılması çağrısında bulunmaya ve ABD’nin, Hizbullah’a verdiği desteğe misilleme olarak Tahran’ın nükleer tesislerine olası saldırılardan söz etmeye başladılar.
Weekly Standart’daki [Neo-conların yayın organı; ç.n.] “Bizim Savaşımız” başlıklı köşe yazısında derginin editörü William Kristol, İran’ı “bu savaşı başlatan terörist grupların arkasındaki esas itici güç” olarak nitelendirerek, bu durumun “radikal İslam’a karşı verilen küresel mücadelenin” bir parçası olarak görülmesi gerektiğini ileri sürdü.
Washington’un son dönemde “ayağa kalkarak Suriye ve İran’ı zayıflatma” konusunda “iyi iş görmediği”nden yakınan Kristol, Başkan George W. Bush’u “St. Petersburg’daki salak [G8] zirveden hemen sonra…. Kudüs’e, bizimle birlikte ayağa kalkan ve ortak düşmanlarımıza karşı bizimle birlikte savaşmak isteyen ulusun başkentine” uçmaya çağırdı.
“Bu bizim de savaşımız” diyen Kristol, son zamanlarda itibar yitiren Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi’nin de kurucusu ve ortak başkanı.
Weekly Standart dergisinin sağcı rakibi National Review dergisinin neo-con yorumcularından Larry Kudlow ise Kristol’u şöyle tekrarladı: “Bizler hür dünyadaki tüm insanlar olarak İsrail’e, İran tarafından topyekun destek verilen Hizbullah ve Hamas isimli terörist acentalarına karşı yürüttüğü özgürlük, demokrasi ve güvenlik savunusu için teşekkür borçluyuz”.
“Onlar kendi ana vatanlarını ve var olma haklarını olduğu kadar, Ortadoğu’daki en önemli demokratik müttefikimiz olarak Amerika’nın anavatanını da savunuyorlar” diyen Kudlow, Kristol ve diğer benzerleri gibi, çatışmanın yayılması halinde,”İran tarafından yönetilen” Suriye’yi de vaat edici bir hedef olarak nitelendiriyor.
Bu iki köşe yazısı ABD medyası ve yazılı basınında İsrail’in Lübnan’daki hedefleri Hizbullah’ın geçen Çarşamba günkü sınır aşırı ölümcül saldırılarına karşı misilleme olarak bombalamaya başlamasından bu yana görünmeye başlayan yorumların sadece iki örneği.
Bu yorumlar neo-conlar ve onların bazı sağcı destekçileri tarafından mevcut krizi Batı uygarlığının ileri üssü İsrail’i, İran ve onun küçük ortağı Suriye tarafından örgütlenen ve yönetilen İslamcı aşırılara karşı küresel bir mücadelenin parçasına dönüştürmesi için kışkırtmaya yönelik hassas bir kampanyanın parçaları gibi görünüyor.
Bu görüş belki de en dramatik biçimde eski Cumhuriyetçi Parti sözcüsü Newt Gingrich tarafından, National Broadcasting Co’nun Pazar günkü basın toplantısı programında, “Üçüncü bir Dünya Savaşı’nın…. ilk evreleri” sözleriyle ifade edildi. Mevcut şiddet raundunu daha büyük bir mücadelenin ve İsrail’in Washington’un en sadık ileri müttefiki olarak oynadığı rolün belirlediği bir çerçeveye yerleştirme çabası, neo-conların 11 Eylül 2001’de New York ve Pentagon’a yönelik terörist saldırılara yönelik ilk tepkilerini anımsatıyor.
Kristol ve (kurucu üyeleri arasında başkan yardımcısı Dick Cheney, Pentagon şefi Donald Rumsfeld ve yarım düzine Bush yönetimi üst düzey görevlisinin de bulunduğu) Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi, 11 Eylül’den daha dokuz gün sonra, Bush’a Birleşik Devletleri sadece El Kaide ve Afganistan’a değil, aynı zamanda İsrail’in bölgede, Irak başkanı Saddam Hüseyin ve FKÖ lideri Yaser Arafat’tan başlayan tüm düşmanlarına karşı da misillemede bulunmaya çağıran açık bir mektup göndermişti.
Üstelik, mektup, “terörizme karşı verilen herhangi bir savaşın Hizbullah’ı hedef alması gerekir. İnanıyoruz ki, yönetim İran ve Suriye’nin Hizbullah ve onun etkinliklerine yönelik tüm askeri, mali ve politik desteğini çekmelerini talep etmek durumundadır. İran ve Suriye’nin buna uymayı reddetmeleri halinde, yönetim terörizmin bu devlet destekçilerine karşı uygun misilleme eylemlerinde bulunmalıdır” görüşlerine de yer veriyordu.
“İsrail Amerika’nın uluslararası terörizme karşı en güçlü müttefikidir ve öyle kalmaya da devam edecektir” diyen mektup, “Birleşik Devletler bu dost demokrasiyi terörizme karşı savaşında tam olarak desteklemelidir” diye devam ediyordu.
Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi gündeminin Irak ve Filistin bileşenleri kısa sürede siyasi olarak benimsenip özünde elde edilirken, neo-conların Bush’un, Suriye ve İran gibi Hizbullah’ın üzerine de yürüyeceği yönündeki umutları ABD askeri güçlerinin Irak’ta giderek daha da kanlı ve pahalı hale gelen karşı isyan savaşına batmasıyla birlikte yavaş yavaş solgunlaştı.
Irak’taki durum kötüleştikçe, yönetim içindeki ve üzerindeki neo-con etkisi de, temelde Irak’ın stabilize edilmesi ve Hizbullah’ın da bir parçası olacağı, seçilmiş Lübnan hükümetinin güçlendirilmesi konularında Şam’ın ve Tahran’ın işbirliğini garanti altına almak üzere tasarlanmış olan daha az saldırgan bir politikayı tercih eden Dışişleri Bakanlığındaki “gerçekçiler” lehine azaldı.
Bu bağlamda, mevcut çatışma neo-conlar için etkilerini yeniden artırmanın ve Hizbullah’la onun iki devlet destekçisi karşısındaki İsrail-merkezli gündemlerini yeniden harekete geçirmenin altından bir fırsatını temsil ediyor.
Kristol’un makalesine ek olarak, İran’ın Hizbullah ve Hamas’a verdiği desteğin ve Tahran ve/ya da Şam’a karşı Kristol’ün kendisi tarafından da tavsiye edildiği üzere bağımsız eylemde bulunulmasa bile, ABD’nin İsrail’le birlikte davranması gerekliliğinin altını çizen en az üç makalenin daha bulunduğu Weekly Standart’ın bu haftaki kapak sloganı “İran’ın gizli savaşı”ydı.
Yeni kampanyanın en önemli teması Dışişleri Bakanlığı tarafından Suriye ve İran’a karşı yürütülen daha uzlaşmacı “gerçekçi” politikanın aslında Washington’un zayıf görünmesine neden bir geri tepme yarattığı teması.
Kristol, “bizi şimdi birkaç yıl önce muhtemel görünenden çok daha güçlü bir biçimde sınıyorlar” diye yazıyor. “Zayıflık kışkırtıcıdır. Çok zayıf düştük ve zayıfmışız gibi görünmemize yol açtık” diye devam ediyor ve şöyle ekliyor, “doğru yanıt gücü yenilemektir” özellikle de “bu İran saldırganlığı eylemine İran’ın nükleer tesislerine yönelik askeri bir saldırıyla yanıt vererek Suriye’de ve İran’da bir rejim değişikliği sağlamaktır”.
Bölgedeki ABD politikasının fazla yumuşak ve uyumlu hale geldiği fikri katı American Enterprise’ın analisti Michael Rubin ve Cheney’in Savunma Politikası Kurulu’nun güvenilir ve eski başkanı Richard Perle’nin de aralarında olduğu diğer neo-conlar tarafından da tekrarlanıyor.
Weekly Standart makalesine paralel biçimde Rubin de dışişleri bakanlığının son politikalarını “boş laf, stratejileri yok” diye nitelendiriyor ve düşmanları, özellikle de İran’ı Washington ve müttefiklerine meydan okuma konusunda teşvik ettiğini ileri sürüyor.
National Review için pazartesi günü yazdığı bir başka makale, “Önce Temizlik” başlığını taşıyan Rubin, son krizde diplomasinin sadece, “önce hem Hizbulllah’ın hem de Hamas’ın temizlenmesini sağlaması ve sonra onların patronlarının verdikleri destek yüzünden berbat bir maliyet ödemek zorunda bırakılması” halinde başarılı olabileceğini ileri sürerek bu temayı işliyor ve şöyle diyordu: “eğer… amaç barışsa, Suriye ve İran liderliğini cezalandırmak zorunludur”.
He
r şeyin ötesinde, neo-conlara göre, bölgedeki ABD konumu şimdi büyük ölçüde İsrail’in askeri kampanyasının başarısına ya da yenilgisine bağlı.
“Haydut devletler yeniden saldırıyor: İran, Suriye, Hamas ve Hizbullah ile İsrail” başlıklı bir başka Weekly Standart makalesinde de, Washington Yakın Doğu Politikası Enstitüsü isimli İsrail yanlısı kurumun yürütme kurulu başkanı Robert Satloff, şöyle ileri sürüyordu: “İsrail’in yenilgisi, ister savaş alanında isterse kısa sürede ulaşılacak bir ateşkese yönelik zoraki baskılar yoluyla olsun, ABD çıkarlarının yenilgisidir; her türden radikale esin kaynağı olacak, İran ve Suriye’yi Irak’ta yeni kıyametler yaratmaları için serbest bırakacak ve bizim nihayet bu güçlenmiş aşırılar ittifakı ile karşı karşıya kalmamızı olası daha da olası hale getirecektir”.
kaynak: http://www.informationclearinghouse.info