4 Aralık 2005’te yapılan parlamento seçimleri Venezüella’nın iç politikasında ve ABD ile olan ilişkilerinde bir dönüm noktası oldu. Başkan Chavez’in partisi Beşinci Cumhuriyet Hareketi (Movement of the Fifth Republic) meclis sandalyelerinin %68’ini kazandı ve diğer hükümet yanlısı partilerle beraber milletvekillerinin tümünü seçti. Cumhurbaşkanının katılmadığı milletvekili seçimlerine katılım %25 oldu. Chavez yanlısı oyların yüzde oranı geçmiş […]
4 Aralık 2005’te yapılan parlamento seçimleri Venezüella’nın iç politikasında ve ABD ile olan ilişkilerinde bir dönüm noktası oldu. Başkan Chavez’in partisi Beşinci Cumhuriyet Hareketi (Movement of the Fifth Republic) meclis sandalyelerinin %68’ini kazandı ve diğer hükümet yanlısı partilerle beraber milletvekillerinin tümünü seçti.
Cumhurbaşkanının katılmadığı milletvekili seçimlerine katılım %25 oldu. Chavez yanlısı oyların yüzde oranı geçmiş seçimlere göre (1998’de %11.24, 2000’de %17) arttı. Seçmen katılımını muhalefetin de katıldığı Ağustos 2005’te yapılan son belediye seçimi ile karşılaştırınca, muhalefetin boykotu sonucu seçime katılmayanların oranı sadece (%69’dan %75’e) %6 arttı. Seçimlere katılımın düşük olmasının nedeni muhalefetin ABD destekli boykotu olduğu iddiaları kesinlikle doğru değil.
Katılımın düşük olmasının seçimlerin geçerliliğine gölge düşürdüğü iddiaları ise ABD’ye uygulandığı taktirde, Cumhurbaşkanı seçim yılı dışında yerel, belediye eyalet ve ara seçimlerin tümü meşrululuğunu yitirir.
Seçimlerin en göze çarpıcı yanı seçmen katılımının arasındaki kutuplaşmaydı: Seçkin sınıf ve yüksek-orta sınıf mahallelerinde katılım oranı %10’un altındayken, yoksul ve sıradan halkın yaşadığı bölgelerde, BBC haberine göre, sandıkların önünde oy kullanmak için bekleyen uzun kuyruklar vardı.
Oy kullananların çoğunun yoksul olduğu ve bunların %90’ının Chavez’in partisine oy verip Chavez yanlısı bir yasama meclisi seçtiği seçimlerden sonra, artık nefret dolu, yırtıcı bir muhalefetin engelleyici taktikleri olmayan yeni, ilerici bir yasama meclisinin yolu açıldı. Artık büyük çiftliklerin (latifundio) batık bankaların ve fabrikaların, sosyal ve altyapı yatırımların kamulaştırılmasını çabuklaştıracak önlemler alınabilecek. Üstelik Başkan Chavez’in üçüncü dönem seçilmesi olanağını sağlayacak anayasa değişikliği yapılabilecek.
Bush hükümeti, korku içinde, meclisteki demokrat temsilcilerin de desteği ile, yavaş yavaş yavaş artan bir muhalefet yerine, “kumar” (yani “ya hep ya hiç”) politikası uygulamayı seçti. ABD işçi federasyonu AFL-CIO vasıtasıyla işbirlikçi işçi konfederasyonunu (CTV), para vererek ve “akıl öğreterek”, 2001 yılı genel grevini desteklemeye iteledi. Bu girişim başarısızla sonuçlandı ve CTV’yi etkisizleştirecek yeni bir konfederasyonun ortaya çıkmasına yol açtı.
Nisan 2002’de ABD destekli askeri darbe, anayasacı askerlerin desteklediği halk ayaklanması sonucu 47 saat içinde yenildi ve yüzlerce ABD yanlısı subay ordudan uzaklaştırıldı. Aralık 2002’den Şubat 2003’e kadar Devlet Petrol Şirketi- PDVS’de ABD destekli görevliler ve yardımcıları ülkeyi geçici olarak felç eden lokavt ilan ettiler.
Chavez’e bağlı işçiler ve mühendisler hükümetin de desteği ile lokavtı sona erdirdiler ve lokavtı düzenleyen yüksek görevliler ve destekleyen işçiler işten çıkartıldı. Sonuçta petrol gelir dağılımı yüksek sınıftan yoksullara doğru yönelmeye başladı. Aynı zamanda ABD 2004 yılında NED (National Endowment for Democracy- [Amerikan] Ulusal Demokrasi Fonu) aracılığı ile sivil örgüt SUMATE’e Chavez’i görevden almak için halkoylaması düzenlemesi için milyonlarca dolar ödedi. Halkoylamasının olumsuz sonuçlanması (%58’e karşı %42) sağ seçmenlerde moral bozukluğu, duyarsızlık ve politikadan kopmaya neden oldu.
En son milletvekili seçimlerinde kamu yoklamasında anketler sağın açık farkla yenileceğini gösterince, Washington kendisine bağımlı sivil ve politik örgütleri seçimleri boykot etmeye ve oy kullanmamaya zorlayınca, yukarıda bahsedilen sonuç ortaya çıktı- kuramsal etki alanları yok oldu, sağ seçmenler yalnızlığa itildi ve iş adamlarına mecliste temsilcileri aracılığı ile isteklerini savunma yerine teker teker Chavez yanlısı temsilcilerle pazarlık etme zorunluluğu getirdi.
Çıkan her çatışmada Washington stratejisi için gerekli olan kendine bağımlı grupların gücünü teker teker kısa zamanda yok etti. Washington, grupların yasamayı uzlaşmayla yavaş yavaş değiştirme stratejisini, gerçek veya hayali şikayetleri araştırarak halkı tekrar kazanma taktiğini ve kendi dışişleri politikasının bir parçası haline gelen demagojik cafcaflı konuşma tarzını yumuşatmayı reddetti.
Sorulacak temel soru: Devamlı başarısızlığa rağmen ABD batık politikasında niye ısrar etti?
2001-2002 yılları arasında çoklu savaş ideologları, teröre karşı savaş ve Bush’un “ya bizlesiniz ya da teröristlerle” lafını (Bush, 23 Eylül 2001) bahane ederek Chavez rejimini kısa sürede sona erdirmek istiyordu. Nedeni Başkan Chavez’in ABD’nin Afganistan’a saldırısına karşı çıkan ve ABD terörünü kınayan komünist olmayan bir kaç başkandan biri olmasıydı.(Chavez “Teröre karşı terörle savaşamazsınız” dedi.)
Ekim 2001’de Washington’da çılgın bağnazlar iktidardaydı. Dışişleri Bakanlığı görevlisi Grossman, Chavez’i ABD saldırısına karşı çıktığı için, ” O ve (Venezüella’nın) gelecek nesilleri ödeyecek.” diye tehdit etti. ABD elçisi Charles Shapiro, yeni-muhafazakarlar (neo-conservatives) ve özellikle Dışişleri Bakanlığında yuvalanmış Küba kökenli Amerikalılar ABD’nin Venezüella ordusundaki etkisini, medyanın ve iş adamlarının halkı ve darbeyi yönlendirme gücünü abarttılar. Acele hareketin nedeni planlanan Irak saldırısı ve yabancı ülkelerden gelecek karşıtlığı susturmak gereği idi -ki ABD’de ve Avrupa’da kuvvetli bir savaş karşıtlığı mevcuttu.
ABD’nin başarısız politikasını sürdürmesinde ikinci etmen, lokavt olduğu sırada, Irak saldırısı sonucu beklenen petrol krizi ve Chavez’in OPEC başkanlığı nedeni ile Irak ve İran’la olan ilişkisiydi.
“Askeri frenler” çalışmayınca Washington petrol fiyatlarında artışı önlemek ve Venezüella’dan petrol akışını garantilemek için OPEC’i etkisizleştirmek veya dağıtmak üzere petrol kartını oynadı. 47-saatlik darbecilerin aldığı ilk önlemlerden biri Venezüella’yı OPEC’ten geri çekmek oldu. Petrol lokavtının idarecileri Chavez hükümetini devirmeyi başarabilselerdi, muhtemelen darbecilerin yolunu izleyeceklerdi.
Washington’un Chavez’i derhal alt etme politikasının bir başka nedeni Chavez ve Küba arasında gelişen ilişkilerdi. Nefret dolu anti-Küba lobisi ve Dışişleri Bakanlığında temsilcileri Otto Reich ve Roger Noriega Küba’nın stratejik müttefiki Venezüella’yı ne pahasına olursa olsun – Venezüella’daki ABD işbirlikçileri tehlikeye atmak dahil- yıkmak istiyordu. Aynen Pentagon’daki İsrail yanlısı fanatiklerin ABD’yi Irak saldırısına iteledikleri ve İran’a saldırıyı Ortadoğu’daki ABD işbirlikçilerini ateşe atmak pahasına destekledikleri gibi.
Bush’un politikasını biçimlendiren üçüncü etmen Chavez’in FTAA’ya (Amerikalar Serbest Ticaret Bölgesi Anlaşması) karşı çıkması ve onun önerdiği ALBA’ya (Bolivar Latin Amerika Birliği) desteğin gittikçe artmasıydı.
Washington’un aşırı sağcıları Latin Amerika’da Venezüella’nın petrol anlaşmaları ve yardımlarıyla “satın aldığı” veya etkilediği “ortanın solu” rejimlerin çoğaldığı ve bunun bölgedeki ABD hegemonyasını sarstığı görüşündeydiler. Gerçekte ise bu rejimlerin hiç biri (Brezilya’da Lula, Arjantin’de Kitchner,Uruguay’da Vazquez, vs.) Chavez’in yurtiçi sosyal yardım politikaları ve ABD emperyalizmine karşı tutumunun peşinden gitmiyordu.
ABD’nin Irak ve Afganistan’da yönetimini sağlamlaştırma ve Küba’yı BM ve OAS’ta (Amerika Devletleri Örgütü) tecrit etme çabalarının başarısızlığı, aşırı sağcılar i