Eğitim Sen, kapatılma tehdidi karşısında olağanüstü genel kurula gidiyor. Sendikanın ve ilkelerinin savunulmasında izlenecek çizginin tartışılarak karara bağlanacağı Genel Kurul’da karşı karşıya gelecek görüşler giderek netleşiyor. Yönetim Kurulu’nun çoğunluğuna egemen olan görüşün, “tüzük değişikliğine giderek sendikanın kapatılmamasını(!) sağlamak olduğu” artık belirginleşti. Biz, Devrimci Öğretmen grubu olarak, sendikanın “kapatma davasına konu olan tüzük maddesini kaldırarak” açık […]
Eğitim Sen, kapatılma tehdidi karşısında olağanüstü genel kurula gidiyor. Sendikanın ve ilkelerinin savunulmasında izlenecek çizginin tartışılarak karara bağlanacağı Genel Kurul’da karşı karşıya gelecek görüşler giderek netleşiyor. Yönetim Kurulu’nun çoğunluğuna egemen olan görüşün, “tüzük değişikliğine giderek sendikanın kapatılmamasını(!) sağlamak olduğu” artık belirginleşti.
Biz, Devrimci Öğretmen grubu olarak, sendikanın “kapatma davasına konu olan tüzük maddesini kaldırarak” açık tutulmaya çalışılmasını doğru bulmadığımızı; sorunun açık ve etkin bir tartışması yapılmaksızın tüzük değişikliği yoluyla çözülmeye çalışılmasının örgütümüze ve mücadeleye zarar vereceği kanısında olduğumuzu açıklamıştık.
Her şeyden önce bilinmelidir ki, sendikayı bu kadar içinden çıkılması zor bir duruma düşüren, bizzat yıllardır yönetimi elinde tutan bu grupların kendileridir. Devletin ve gericiliğin saldırıları elbette her zaman olacaktır. Ancak yıllardır mücadele zeminini başlangıçtaki fiili, kitlesel ve militan zeminden kopararak, -AB demokrasisi vb. argümanlarla- yasal sınırlara sıkıştırmayı marifet sananlar, bugün gelinen sıkışıklığın doğrudan sorumlusudurlar. Bugün son İMF paketinin öncelikle kamu personelinin özlük haklarını ve ücretlerini biçerek güvencesiz ve dar bir yeni yasal çerçeveye sokmayı başlıca hedef haline getirdiği bir dönemde, Eğitim-Sen’den başlanıp BES ve Tüm-Bel-Sen’e doğru genişleyen bir kapatma tehdidi karşısında hareketin tamamen içe kapanarak, nedamet getirircesine geri adım atmaya zorlanması, bu yönetimlere egemen sendikal tarzın açmazıdır. Oysa pekala egemenlerin bu saldırısına, kamu çalışanları hareketi köşeye sıkışmadan İMF paketini engelleyecek/zora sokacak karşı saldırılarla cevap verebilirdi. Ancak hareketin son yıllarda yasalcılık ve geleneksel sendikacılık çizgisine artan bir hızla yönelmesi, yapılabilecekleri sınırlandırmaktadır.
Yönetim Kurulunun, sendikamızın tabanından yükselen “örgüte ve ilkelerine sahip çıkmak için mücadele” talebi karşısında telaşa kapılarak, savunduğu “teslimiyet” çizgisini derinleştirmeye yöneldiği görülmektedir.
Bu hatalı çizgiyi savunabilmek için Yönetim Kurulu, bizim savunduğumuz çizgiden “öcüler” türetmeye ve kendi çizgisini de “aklın yolu” olarak göstermeye yönelmektedir. Yönetim Kuruluna yakın çevreler, “Eğitim Sen’in ilkelerine açıkça ve tavizsiz bir biçimde sahip çıkmamız gerektiği” düşüncemizin “sendikamızın birliği için bir tehdit oluşturduğu” görüşünü yaymaktadır. Bu görüş tamamen yanlıştır, asılsızdır ve temelsizdir. Eğitim emekçilerinin sendikal birliği büyük bir mücadele sürecinde yaratılmıştır ve somut ifadesini, meşru, militan, kitlesel ve demokratik sınıf ve kitle sendikacılığı ilkelerinde bulur. Eğitim emekçilerinin birliğini korumak, onun bu ilkelerini korumaktır. Eğitim emekçilerinin birliğinin bozulması tehlikesi bu ilkelerden vazgeçilmesiyle ortaya çıkacaktır. Biz tüzüğümüzde altı çizilen ilkelerin değiştirilmesine, birlik temelimizin zayıflatılmasına engel olmak için karşı çıkıyoruz!
Eğitim Sen Genel Başkanı Alaattin Dinçer, yaptığı son açıklamada; “Çeşitli seçenekler var: Tüzükteki ana dille ilgili madde kaldırılır ve davaya konu olan durum ortadan kalkar. Ya da bu şekilde yola devam ederiz ve sendika kapatılır. Anadilde eğitimi savunmak için tüzükte bunun yazması gerekmiyor. Örgüt açık kalmalı ki anadilde eğitimi savunmaya devam edebilsin.” demektedir.
Bu akıl yürütme biçimi ve bu yaklaşım son derece yanlış ve tehlikelidir. Alaattin Dinçer, tüzük değişikliğinin sendikanın hukuken açık kalması için yeterli olduğunu ileri sürmektedir. Oysa gerçekte böyle bir “garanti” yoktur. Kararı verecek olan mahkemelerdir. Alaattin Dinçer, “tüzük değişikliği”nin davayı ortadan kaldıracağını ileri sürerek, Eğitim Sen’i kapatmaya çalışan bu kurumlara kefil olduğunun farkında mıdır? Olağanüstü Genel Kurul’da tüzük değişikliğine gidilmesine karşın kapatma işlemi sürdürülürse, Alaattin Dinçer altına gireceği sorumluluğun ne olacağının farkında mıdır?
Diğer yandan “ilkelerin savunulabilmesi için örgütün açık kalması gerektiği”ni savunan Alaattin Dinçer, örgütün mahkeme tarafından kapatılması halinde ilkelerini savunamayacağını ilan etmiş olmaktadır! Eğitim emekçilerinin onlarca yıllık mücadelesinin ilkelerinin savunulamayacağı bir durumu tasavvur edebilen bir anlayışın Eğitim Sen’in başında olduğunu görmek, üzüntü vericidir!
Üstelik, “ya kapatılma ya da tüzük değişikliği” gibi sığ bir ikilemle karşı karşıya değiliz. Pekala hukuki zemin içinde çeşitli direnme biçimleri bulunabileceği gibi, aslında fiili direnme biçimleri de üretilebilir. Mesele bu soruna hangi perspektifle yaklaşıldığıdır. Eğer yasallık ve geleneksel sendikacılık sınırlarına sıkışan bir zihniyetle yaklaşılırsa (tıpkı genel merkezdeki anlayışlar gibi), elbette bu “baş ağrısından” kurtulmak için bir an önce tüzüğü değiştirmek en kolay (ama sonucu bilinemeyen ve kapatılmama durumunda devlete gebe kalınarak bundan sonraki her sorunda geri adım atma alışkanlığını köklü bir şekilde yerleştirecek olan) yoldur. Oysa direnme yönteminin hem hukuki hem de fiili olanakları mevcuttur, yeter ki direnme tercihi yapılsın.
Umarız olağanüstü genel kurul en azından bu tartışmanın özgürce yapılabileceği bir biçimde cereyan eder. Geleneksel sarı sendikacılık yöntemleriyle bu tartışma bastırılmaya çalışılırsa, bilinmelidir ki bundan en çok eğitim emekçilerinin yaratıcı dinamizmi zarar görecektir. Ayrıca bizler Devrimci Öğretmen olarak bu sorumluluğu hisseden grup, çevre ve bireylerle birlikte sendika yönetimine “direnme perspektifi” çerçevesinde atılması gereken adımları çeşitli biçimlerde ilettik ve iletmeye devam edeceğiz. Ancak bunların ciddiye alındığına dair fazla bir emare göremiyoruz. Genel Merkez yönetimi bu konuda da kitleye güvenerek sorunları şeffaf bir biçimde paylaşmak yerine kapalı kapılar ardındaki kulisleri tercih ediyor. (Bu yöntemler de geleneksel sendikacılığın Eğitim-Sen’de ne denli kökleştiğinin göstergesidir.)
Devrimci Öğretmen grubu olarak, Eğitim Sen yönetimini görevinin ve sorumluluğunun gerektirdiği mücadele kararlılığı ve hassasiyetle davranmaya çağırıyoruz. Çünkü gerekli kararlılık ve hassasiyetin gösterilmemesinin örgütümüze vereceği zararlardan tarihin ve bizim sorumlu tutacağımız, bu Yönetim Kurulu olacaktır.
Devrimci Öğretmen
DAHA ÖNCEKİ AÇIKLAMA İÇİN: