BM’nin raporunun açıklanmasının beklendiği bu haftaya girilirken özellikle Almanya-Fransa ikilisi savaş ve ABD’ye karşı daha da bir bayrak açtı. Ayrıca bu ittifakın yarattığı ağırlık ve dünyadaki savaş karşıtı seslerin yükselmesine paralel olarak, İngiltere’de baştaki kadar ABD ile hareket ettiği izleniminden sıyrılmaya çalışıyor. Davos’taki zirveye de damgasını vuran savaş gündeminde ABD şahinleri ‘yalnız kovboy’u oynarken daha […]
BM’nin raporunun açıklanmasının beklendiği bu haftaya girilirken özellikle Almanya-Fransa ikilisi savaş ve ABD’ye karşı daha da bir bayrak açtı. Ayrıca bu ittifakın yarattığı ağırlık ve dünyadaki savaş karşıtı seslerin yükselmesine paralel olarak, İngiltere’de baştaki kadar ABD ile hareket ettiği izleniminden sıyrılmaya çalışıyor. Davos’taki zirveye de damgasını vuran savaş gündeminde ABD şahinleri ‘yalnız kovboy’u oynarken daha da bir hırçınlaştı. Tüm dünyanın artık nedenini petrol olarak kanıksadığı savaş senaryosunda ABD de baklayı ağzından çıkardı ve işi ‘Irak’ın petrol rezervlerinin, işgalin ardından Irak yararına kullanılacağını’ taahhüt etmeye kadar götürdü.
İstanbul’daki Irak konulu Arap zirvesinden ise; beklendiği üzere, hiçbir somut sonuç çıkmadı. Öyle ki katılımcı ülkeler dahi bu zirveyi ciddiye almadıklarını; zirvenin en önemli kısmı olan ortak basın açıklamasını ‘uçağı kaçırdıkları gerekçesiyle’ erkenden terkederek gösterdiler! Ve basın aıklamasında ABD’nin adının bile geçmemesi ise zirvenin fos çıkmasının tuzu biberi oldu: Barış zirvesinde, savaşın failinin adı anılmadı. Her ne kadar egemenlerin bölgedeki ağırlığını artırmaya dönük bir çaba olarak nitelense de bu zirve; tam anlamıyla egemenler açısından ‘dağ fare doğurdu’ dedirtecek bir zirve olarak tarihe geçti. Zirvenin esas önemli olan ve basının pek öne çıkarmadığı kısmında ise, savaşın ve ABD işgalinin ardından Irak üzerinde ve bölgedeki dengeler konusunda zirvede adı geçen altı ülkenin pazarlıklarını yaptığı gerçeğiydi. Savaş öylesine kanıksanmış ki; barış zirvesinde dahi savaşın ardından oluşacak yeni dengeler tartışılarak ortak tavır belirlenmeye çalışılıyor. Savaşta ne kadar istemese de hükümet ve asker 31 Ocak’taki MGK toplantısında ne düzeyde katılım sağlayacaklarının kararını verecekler. Barış nidaları ise, kulaklarda hoş bir sada olarak kalacak. Bu,bugünden görünmeye başlandı. Ancak bu kadar savaş aleyhdarı bir kamuoyunu yarattıktan sonra bundan ne kadar pişman olacaklarını zaman ve savaş karşıtı muhalefetin performansı belirleyecek.
ABD ve İngiliz Genelkurmay başkanlarının ziyaretleriyle MGK toplantısı öncesi belirli bir veri alışverişi şimdiden sağlanmış durumda ve MGK toplantısının ardından da bu pazarlıklarının görünen yanları ortaya çıkacak. Ancak anlaşılan o ki; bel bağlanan ‘ABD yardımı’ umulan seviyede olmayacak!
Bütçe kalemlerinin ortaya çıkmaya başladığı geçen hafta değişmez külli kalemin yine faiz yüküne gideceği ortaya çıktı. Ayrıca kamu işçilerine yönelik medyadaki yüklenmelerle birlikte % 10’un da altında bir zam öngörüldüğü de ortaya çıktı. Ayrıca kamuda personel azaltımına yönelik olarak memur emeklilik yaşının düşürülmesi, yine bu hükümete özgü utangaç bir ‘ne yardan ne serden’ siyasetinin yansıması olarak ortaya çıktı.
Yine ayrı bir başlık olarak; Tayyip Erdoğan’ın genel başkanlığının düşürülmesi fakat seçimlere girmesinin engel olmadığının açıklanması, bu didikleme operasyonunun aralıksız devam edeceğinin işareti olarak kabul edilmelidir.
Muhalefet ise, yükselen savaş karşıtı muhalafetin ardından artık bu muhalefetin altını daha da doldurmak, ortaya çıkacak ekonomik gerilimlerden artık kendi hanesine yazdırabilecek kıvraklığı ve çabayı gösterebilmekle yükümlüdür. Bunu yapamayan muhalefet, yakında başlayacağı varsayılan ABD bombardımanının altında ağır bir darbe daha almış olacaktır.